_๑❥๑_
"Ne yani? Sarhoş olamaz mıyım?" Dirseklerini mermere dayayıp gözlerimin içine baktı. "Bak, oldum işte." Benimle değil de, bir başkasıyla konuşuyor gibiydi. "Zihnimin içindeki karmaşa toz oldu, gitti..." Yuvarladığı kelimelerle birlikte kaşlarını kendine gelmek istercesine havalandırdı.
"Doldursana bir tane daha."
Bana doğru ittiği bardağa keyifsiz bir bakış attıktan sonra kafamı iki yana salladım."Yeter artık."
Kaşları çatıldı. Burnunun arasından sığ bir nefes verip dudağında ıslaklık bırakan vodkayı diliyle sildi ve mahmur gözlerini yüzüme çevirdi.
"İlk defa bu kadar sarhoş hissediyorum... Çok garip... Sanki..." Bir süre çatık kaşlarıyla düşünmeye başladı. Kömür karası saçları renkli ışıklandırma altında parıldıyordu. Fazla dikkat dağıtıcıydı."Sanki hiç derdim yokmuş gibi..." Gözlerimin içine anlaşılmayı bekler gibi bakıyordu. İri gözleri bir şeyler anlatmak için çaba gösteriyordu. Onu anlamamı istiyordu, fakat gördüğü kişi ben değildim. Geçmişinde bir şeyleri kanıtlamaya çalıştığı kişiyi varsayıyor olabilirdi.
"Sanki yarını düşünmek zorunda değilmişim gibi." Yorgun gözlerini kırpıştırdı usulca. "Sanki gardımı indirdiğim an, bana zarar veremeyeceklermiş gibi."
Derince yutkundu. Gözlerindeki tedirginliğe daha önce tesadüf etmemiştim. Bir yerden tanıdık geliyordu."Sanki... Sanki hiç kaybetmemişim gibi." Arkamdaki bir noktada daldı gözleri. En değerlisini kaybetmişti. Ve bu yalnızca bir taneyle sınırlanmıyordu. Birçok şeyini kaybetmiş olabilirdi. Herhangi birilerini. Belki bir arkadaş, belki bir yoldaş, belki de bir sırdaş...
Transa girmiş gibiydi. Kısa bir süre daldığı yerde oyalandı, ardından kısılmış gözlerini yüzüme çevirdi.
"Beni ne için seviyorsun?"
Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırdım.
"Seni sevdiğimi de nereden çıkardın?" Gergin bir yutkunmanın ardından bakışlarımı kaçırdım."Neden?... Neyimi sevdin?"
Tavrı bana her şeyin farkında olduğunu, masal okumamamı söylüyordu. O kadar mı belli ediyordum? Önce annem, sonra o. Kim bilir daha kaç kişi farkındaydı.
"Sevmiyorum seni." Dedim omuz silkerek. Kulağa, işlediği suçu ölümüne inkâr eden küçük çocukların sızlanmaları gibi gelmişti.
"Daha önce hiç aşık olmadım." Elini ensesine götürüp sıvazladı, kafasını sağa sola hareket ettirirken. Uzun bir süre aynı pozisyonda durduğundan ağrımış olmalıydı.
"İzah et bana."
Eli boynundan kayıp mermer zeminde yer edindi. İrisleri gözlerimde yoğunlaştı."Sevişmek midir?" Bakışları kısa bir an dudaklarıma kaydı. "Birini uzun bir vakit intizâr etmek mi?" Boş bardağın çemberinde gezdirdi işaret parmağını. "Gözlerinde yitmek midir, yoksa onlardan kaçınmak mı?" Grileri koyuldu. "Muhal olan mıdır?" Parmağı hareket etmeyi bıraktı. "Ebedi olan mı?" Gözlerinin içine bakmamakta ısrar ediyordum. Bakarsam eğer kelimeler bîçare süzülürdü dilimden.
"Siktir ettim ilkelerimi. Çakışıyordu hislerimle." Şişeyi kavrayan elimin üzerine örttü eli. Baş parmağı tenimi okşadı belli belirsiz.
"Kontrol artık elimde değil, ve bu o kadar zorluyor ki beni..." Kafasını iki yana salladı. "Yanlış şeyler yapacağıma benziyor."Elimi çekip temasından kurtuldum. Şişeyi kavrayıp bardağına döktü şeffaf sıvıyı. Dudağının kenarı kıvrıldı.
"İstiyorsun." İnce uzun parmaklarını bardağa doladı. "Sana verebileceğim her şeyi istiyorsun, fakat korkuyorsun... Neden Jimin? Neden bu kadar korkuyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ne'er-do-weel // Jikook
Fanfiction"Seni uyardım, Jimin. Beni kendine bağımlı edersen eğer istediğim her şeyini alırım diye..." Bakışları karardı. "Seni istediğim zaman bulabilirim." Derince yutkundum. "Dünyanın öbür ucunda olsan bile." Daha fazla yaklaştı. "Benden nefret ediyor olsa...