Olay yerinden çıktığımda saat epey geç olmuştu. Eve geçmek için arabaya atladım.
Yoldayken telefonum çalmaya başladı.
Yandan telefonumu alıp baktığımda arayanın Jaeyun olduğunu gördüm.
Hızlıca açtım ve telefonu kulağıma götürdüm.
"Efendim? İyi misin? Bir şey mi old-"
"Sakin ol, iyiyim. Bir şey olmadı. Sadece şey diyecektim, işin yoksa yanıma gelir misin?" dediği an direksiyonu çevirdim ve yolumu değiştirdim.
"Tabii, geliyorum."
"Geliyor musun?"
"Evet."
"Ha, neyse. Tamam bekliyorum."
"Tamamdır."
Telefonu kapattım ve kenara koydum.
Hızlıca geldim evine. Arabayı park ettim ve evine çıktım.
Zili çalıp beklemeye başladım.
Kapıyı açtı. Kapıyı açtığı an kollarımı ona sardım.
"İyi misin?"
Kollarını bana sardı ve kafasını omzuma yasladı.
"İyiyim."
Kollarından ayrıldım ve yüzünü ellerimin arasına aldım.
"Çok ağladın mı?"
"Tch, hayır." dedi ve gülerek burnunu çekti. Buram buram alkol kokuyordu.
"İçmişsin."
"Birazz." dedi ve güldü.
"Şakanın sırası değil." dediğimde ben de hafif gülümsüyordum.
"Biliyorum. Hadi içeri geçelim."
Beraber içeri girdik. Salona geçtik. Girdiğimizde orta sehpanın üzerinde neredeyse yarılanmış viski şişesini gördüm.
Arkamdan elinde boş bardakla geldi.
"İçersin diye-" diyecekti ki başının dönmesiyle sustu. Kolunu tuttum.
"Başın mı dönüyor?"
"Hm hm."
"Gel."
Kolundan tutarak koltuğa oturmasına yardım ettim. Elindeki bardağı aldım masaya koydum.
"Dönüyor mu başın hâlâ?"
"Biraz."
"Neyine senin bu kadar içmek Jaeyun."
"Heeseung."
"Efendim?"
"Yine benimle uyur musun?"
"Ha? Uyurum, uyurum tabii. Gel yatağa-" dememe bırakmadan göğsüme yattı.
"Burda uyumayalım belin-" diyecektim ki çoktan uyuya kaldığını fark ettim.
Arkaya yaslandım ve tek kolumu beline sardım. Yanda duran pikeyi aldım ve ikimizin üstüne örttüm.