3.Bölüm: Silinmeyen Tebessümler

27 4 5
                                    


Gözleriniz diyorum, Böyle güzel bakmasın lütfen

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Gözleriniz diyorum,
Böyle güzel bakmasın lütfen.
İçim gidiyor.

Kendimi şu an o kadar iyi hissediyordum ki sanki tüyden bir yatak vardı ve ben onun üzerinde yatıyordum. Gözlerimi açmak istemedim, aksine yastığa kafamı daha çok gömdüm. Yastıktan aldığım pahalı erkek parfümü kokusuyla gülümsedim. Burnuma gelen vanilya kokusuyla rüyada olduğumu hissettim. Bir dakika! Vanilya mı? Uyuyor muydum? Ben neredeydim Allah aşkına? Gözlerimi hızla araladım. Etrafıma göz gezdirdiğimde sedyede uyuduğumu gördüm.

Doğrulmaya çalıştığımda ayağım bir şeye çarptı. Başımı eğip ayak ucuma baktım. Hayalet. Ayak ucumda oturuyordu ve bana bakıyordu. Ben neden onu yatacağı yerde yatıyordum? İliklerime kadar utandığımı hissettim. Salak mısın, Umay? Hasta adamın yatağını işgal etmiş yan gelmiş yatıyorsun. "Ben özür dilerim." Dediğimde ayaklanmaya çalıştım ki beni kolumdan tuttu. "Neden özür diliyorsun?" Kaşları çatılmıştı. "Yatağınızı işgal ettiğim için özür dilerim." Gülümsedi bu halime. "Hayır yatağımı işgal etmedin, aksine yatağımı seninle paylaştım."
Beraber mi uyumuştuk yani? Tövbeler olsun. Aklımdan geçenleri okumuş gibiydi. "Sakin ol, beraber uyumadık. Sen uyudun ben ise seni izledim." Ama ben burada uyumamıştım ki? Koltukta oturuyordum ve sonra... tabi ya! Ben koltukta uyuya kalmıştım ve o da beni buraya taşımıştı. "Yaralı halinizle sizi uyutmamışım bir de." Koltuğa kaydı bakışlarım. Gördüğüm şeyle kaşlarım çatıldı. Gülsem mi sussam mı bilemedim.

Küçücük koltuğa Anıl ve Emre yatmış birbirlerine sarılarak uyuyorlardı. Ama ne sarılma? Anıl Emre'nin bacağına sarılmış, Emre'de Anıl'ın bacağına sarılmıştı. Kendimi tutamadım ve güldüm. Daha sonra nerede olduğumu hatırlayınca anında gülüşüm silindi dudaklarımdan. Gülüşüme büyülenmiş gibi bakıyordu. Gülüşüm silindiğinde ise kaşlarını çatmıştı. Sinirlenmiş miydi?

"Gülüşün silinmesin dudaklarından," Dedi can alıcı bir sesle. Dondum kaldım. "Bazılarının yaşama hevesi gülüşünde saklı olabilir." Kalbim atlı kovalıyor gibi atıyordu. "Ben daha fazla sizi rahatsız etmeyeyim. Biraz işim var zaten. Öğlene doğru tekrar yanınıza uğrar yaranıza bakarım. İyi olduysa eğer taburcu olursunuz." Kafasını salladı. Anıl konuşurken duymuştum. Şöyle diyordu;

"Sen neye sinirlendin de bu kadar, gittin koca duvara yumruk attın?" Yumruk mu atmıştı? Uyumadığımı anlamasınlar diye ifademi korudum. "Sinirlendim attım, yumruğumun hesabını da mı vereceğim size?"

"Sen terasa çıkmamış mıydın?" Ne? Akşam bende oradaydım. "Ne gördün orada?"

Sessizleştiler. Aklıma gelen şeyle nefesimi tuttum. Yoksa bizi Altuğ'la konuşurken mi görmüştü? Normal insan gibi konuşuyorduk. Bir şey yoktu ki. Neyi kıskanmıştı? "Gördüm bir temas, kızdım, attım." Temas? Ben aşağı düşecek gibi olduğumda Altuğ kolumdan tutmuştu. Ondan bahsediyor olmalıydı. Beni mi kıskanmıştı yani?

"Kim kime temas etti? Sen bir kadını mı kıskandın? Adı ne?"

"Adı kalbimde saklı," dedi yavaşça. "Vakti geldiğinde dudaklarımdan bir şiir olarak mı dökülür yoksa sessiz bakışlarımla mı orasını göreceğiz."

Ben uykumdan uyanmıştım ve onları dinlemiştim. Son kez yüzüne baktığımda arkamı döndüm ve odadan çıktım. Kafamda soru işaretleriyle.

HARABE KALPLER VE İNCİ TANESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin