"Bir durgun sudayız konuşsak da.
Kuş uçmuyor içimizdeki ormandan."
Kulaklarım doğru mu duydu diye kendimi sorguladım. Müstakbel damadım mı demişti o? Vücudumun uyuştuğunu hissettim. Başımı omzuma doğru eğdim. Elimi yavaşça kendime doğru çektim. "Yanlış duymuş olmalısınız," Söylediklerimle içtenlikle gülümsedi. "Haberi sağlam yerden aldım. Atalay söyledi. Baya yakınmışsınız. Hatta kız arkadaşım diye tanıtmışsın kızımı ona." Atalay'ın adını duyunca sinirden dişlerimi sıktım. O herifi güzelce dövmeden rahatlayamayacaktım.
Benim olanı kaçırmaya nasıl cüret edebilirdi?
"Atalay, kızınızı rahatsız da ediyordu. Ondan bahsetmemiş sanırım." Söylediğime bir tepki vermesini bekledim. Ama öyle olmadı. "Onlar biraz da olsa Umay'a yakınlaşması içindi. Ben istedim." Duyduklarımla kaşlarım çatıldı. "Zorla onu kaçırmanız ne kadar doğru? Bir anda karşısına çıkmanız, akıl kârı değil."
"Umay anlatmadı mı sana bir şeyler?"
"Ağlamaktan konuşamaz bir haldeydi. Onu zorlamadım, zorlamam da."
"Ben kızımı ağlatmam," dedi.
"Benim gördüğüm tam tersiydi. Sizin yüzünüzdendi." Önden yürümeye başladığında arkasından ben de ilerledim. "Sana birkaç sene öncesinden anlatmaya başlamam gerekiyor o halde. Umay'ın annesiyle yani Canan'la evet severek evlendik ama asla bir aile gibi hissedemedik. Evliliğimiz kötüydü. Umay'a asla yansıtmamaya çalıştık. Umay meraklı bir kızdı. Her şeyi merak eder, öğrenmek isterdi." Güldü. Aklı o anlara gitmiş olmalıydı. "Canan'ı ben çok sevdim ama sonradan öğrendim ki Canan başkasını seviyormuş. Bana bir gün oturup anlattı. Sanki normal bir konudan bahsediyormuş gibi. Ben onu, ona canımı hiç düşünmeden verecek kadar çok sevmiştim. Kolay mıydı kalbinden vazgeçmek? Benden vazgeç diyordu, onu delicesine severken böyle bir şey mümkün müydü?"
Anlattığı her şeyi dikkatle dinledim. Canan Hanım demek başkasına aşıktı. Biraz sessiz kaldıktan sonra devam etti. "Benimle konuştuğunda anlaştığımızı zannetti. Gidip o herifle evlenecekti. Hiç düşünmeden hareket ediyordu. Herifi oturup araştırdım. Alkolik, uyuşturucu kullanan, şerefsizin tekiydi. Canan'ın aklını karıştırmaya çalıştığı belliydi. Tanınan biriydim. Düşmanlarım çoktu. Türkün düşmanı çok olur, Evlat."
Başımı sallayarak onayladım onu. Düşman kavramını en iyi biz bilirdik. Az şerefsizle uğraşmıyorduk. "Aklına koymuş bir gün, aklınca kaçıp benden gidecekti. İzin verdiğimi sandı. Bir gün benim haberim yokken atlamış bir arabaya adamın yanına gitmiş. Duyunca çıldırdım. Arabama atlayıp adamlarımdan hemen nerede olduğunu öğrendim ve yanına gittim. Sonra onu görünce," Sustu. Zor olmalıydı. "Yerde yatıyordu. Hareket etmiyordu. Kan kusmuştu. Kendi kanının üzerinde boylu boyunca uzanmış kalmış. Fazla vaktim yoktu. Bir karar vermem gerekiyordu. Burada güvenebileceğim birisi yoktu. Adamlarıma o adamı bulmalarını emrettim. İlk uçakla gidecektik yurt dışına. Umay'ı yanımızda götüremezdik. Annesini o halde görürse küçücük yaşta travma yaşardı. Umay benim canımdı. Ona böyle bir kötülüğü yaşatamazdım."
Umay'ım, benim güzeller güzelim neler yaşamıştı böyle? Duyunca içim kötü oldu. Çıldırmış gibi hissettim. O bunları duysa ne hissederdi? Dayanamazdı, kötü olurdu. O kötü olursa bende buna dayanamazdım. "Umay'ı en güvendiğim birinin yanına bıraktım. Onu oraya bıraktığımda uyuyordu. Ayrılamadım. Kaç kere öptüm, kokladım, doyamadım. Gitmeden önce elime yapıştı. Ağladım. Çok ağladım hem de. Gitmem gerekiyordu çünkü Canan'da hiç iyi değildi."
Gözlerimin yandığını hissettim. Ben bile kötü oluyorsam, Umay'ım dayanamazdı. "Acil bir şekilde İspanya'ya gittik. Doktor, kanser dediğinde ölmüşüm gibi hissettim. Kan kanseri demişti. Aynı zamanda da kalp yetmezliği vardı. Umay bunu bilmiyor. Bizim orada bir çocuğumuz oldu. Normal bir çocuk değildi. Canan'a kalbini vermesi içindi. Cinsiyeti kızdı. Doğuma üç hafta kalmıştı. Canan bir anda kötüleşti. Doktorlar sadece çocuğu kurtarabildiklerini söylediler. Çocuğu kucağıma bıraktıklarında ne yapacağımı bilemedim. Canımdan can gidiyordu ama kucağımda da bir can vardı işte. Elim ayağım birbirine dolanmış gibiydi."
Umay'ın bir kardeşi mi vardı? "Bana adı ne olsun dediklerinde hiç düşünmeden Nefes dedim. Ben Canan'ımın alamadığı tüm nefesler için çocuğumun adını Nefes koydum. Belki böylelikle mezarında rahat bir nefes alabilirdi." Kollarımı göğsümde birleştirdim. Ayağımla yerdeki taşları tekmeledim. "Nefes peki, biliyor mu? Böyle bir şey için doğduğunu?" Anında kafasını olumsuz anlamda salladı. "Söyleyemem, üzülür." Dedi. "Çok üzülür."
"Umay peki? Ona ne oldu?"
"Umay o zaman çok küçüktü. Hemen yakın bir evlerinden daire tuttum. İlk karşısına çıktığımda beni tanımadı. Yere çöküp hüngür hüngür ağladım. Kendi kızım beni tanımamıştı. Nefes'i tek başıma büyüttüm. Bir türlü karşısına tekrar çıkacak cesareti bulamadım. Uzaktan izledim hep onu. Büyüdü, kocaman kız oldu, doktor oldu."
"Bunları neden bana anlatıyorsunuz?" Gözlerine bana değdi. İçtenlikle gülümsedi. "Umay sana çok değer veriyor." Göz kırptı yavaşça. "Umay'ın değer verdiklerine bende değer veririm."
"Gitmem gerekiyor." Umay'ın yanına gitmem lazımdı. Onu acil görmem lazımdı. Ona sıkıca sarılmam lazımdı. Kafasını salladı yavaşça. Arkamı döndüm. Biraz ilerledikten sonra sesini duydum. "Sağ ol evlat, beni dinlediğin için." İlerlemeye devam ettim.
Kalbimin kırk yerinden parçalandığını hissettim.
Benim narin kalplim bu kadar acıya dayanamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARABE KALPLER VE İNCİ TANESİ
Teen Fiction"Hayalet," dedim. Hayalet. Hayalet. Hayalet. "Ben senin arkandan ağlarım, çok ağlarım. Kurşunların önüne düşünmeden atlama. Çünkü arkanda ağlayacak olan ben varım."