13.Bölüm: Bir Sevda İki Ağıt

15 2 1
                                    

"Şimdi beni uçurumdan atsan düşene kadar aklımdaki tek şey sırtıma değen ellerin olurdu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Şimdi beni uçurumdan atsan düşene kadar aklımdaki tek şey sırtıma değen ellerin olurdu."

İnsanın bir gülüşle kalbi yeniden atmayı başarabilir miydi? Veya bir bakışla içini titretebilir miydi? Ya da bir dokunuşla kalbine dokunabilir miydi?

Bunların hepsi Türker'le olunca, imkansız değildi.

Onunla hiçbir şey imkansız değildi. Seviyordum, adımı unutacak kadar seviyordum. Nasıl diye sormayın, siz kalbinize dur aşık olma diyebiliyor musunuz? Diyemiyorsunuz çünkü kalp söz dinlemez. Aklına eseni yapar. Akılla aralarındaki fark bu. Akıl düşünüyor yapma der, kalp ise dinleme koş. Akıl, seni üzer der, kalp ise üzerse bu üzsün. Akıl, sevdiğini hemen söyleme düşün der, kalp ise düşünmeye gerek yol seviyorsun işte.

Ben ilk defa aklımı değil kalbimi kullanmak istiyordum.

Bakışmaya ne kadar devam ettik bilmiyorum ama masadan gelen seslerle tabak, kaşık ve çatalın geldiğini anlayabiliyordum. Ellerimi kendime çektim. Yüzüne baktım bir tepki için ama boş bakışlarla bana bakmaya devam ediyordu. Bakışlarından anlamaya çalıştım. İfadesi öyleydi ki sabaha kadar baksam yine çözemezdim.

"Türker," dedim sakin bir sesle. Evet veya hayır, bir cevap istiyordum. "Bir şey demeyecek misin?" Boş boş bakmaya devam etti. Şaşkın mıydı yoksa bana aşık değil miydi emin değildim. Cevap vermeyeceğini anladığımda ise bakışlarımı ondan ayırdım ve televizyona çevirdim.
Sevmiyordu. Anlayabilmiştim. Derin bir nefes almaya çalıştım ama nefesim sanki içime bir diken olup batmıştı. Seviyor, seviyor, seviyor Umay. Sevmeyen insan böyle yapmaz.

"Umay," Nefes'in sesini işittiğimde bakışlarım ona döndü. "Yemek hazır. Gelin hadi eniştemle." Ters bakışlarla ona baktım. Ayağa kalktım. Masaya yaklaşırken Nefes'in yanında durdum. "Yok enişte falan." Bu halime anlam veremedi. İyi, benimde verdiğim söylenemezdi zaten.

Sandalyeyi yavaşça çekip oturduğumda Türker anında gelip yanımdaki yerini almıştı. Bir uzaklaş be adam, seviyorum demiyorsun yanımızdan da ayrılmıyorsun. Zeliha Sultan ve Nefes'de oturduğunda hiç aç olmadığımı fark ettim. Masaya kısa bir bakış attım. Yayla çorbası, köfte, salata ve Nefes'in yaptığı yarısı yanmış kek. "Bak anlıyorum kekimi çok beğendin ama öyle bakma, onun da duyguları var." Nefes'den gelen sesle keke daldığımı sonradan anlamıştım.

"İştahım açıldı." Dedim. Yalan değildi. Sırıttı bu sözlerime. "Yarısı yanmış gibi ama olsun. Yanık iyi olur, içinize iyi gelir." Yanık iyi olur, olur olmasına da yakarsa ne olur? Sadece çorba kasesini önüme aldım ve yavaşça içmeye başladım. "Eline sağlık Zeliha Sultan." Annesinin bakışları bana döndü. Oğlu geldiğinden beri sürekli bizi izliyordu. Hafifçe gülümsedi. "Anneye ne oldu?"

Bir öksürük beni fena yakaladığında art arda öksürmeye başladım. Türker'in bakışları annesine ardından bana döndü. Hep bana bakıyordu zaten. "Ağzına da pek yakışıyordu." Devam etme Sultanım, yanarız. Türker'e baktım yan yan. Öküz sırıtarak beni izliyordu. Sırıtmaya çalıştım. "Öyle söylememi siz istemiştiniz."

HARABE KALPLER VE İNCİ TANESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin