"Gökyüzüne yıldızlar
Yüreğime sen lazım
Yıldızlara bir ay
Sana da bir ben lazım."
Olduğum konumdan oldukça mutluydum. Tam da tahmin ettiğim gibi sakinleşmiştim. Başımın üzerine kondurduğu her bir öpücük için minnettardım. Belimdeki kolları sıklaştı. Daha rahat bir konumda oturmamı sağladı. Boynuna daha çok sokuldum. Nefeslerimiz birbirine karıştı. İkimizde konuşmuyorduk. "Daha iyi misin, güzelim?" Başımı salladım yavaşça. "İyiyim."
"Anlatmak ister misin? Seni zorlamak istemiyorum ama bilmek istiyorum." Biliyordum. Beni zorlamazdı. "Senin yanından ayrıldıktan sonra orman yoluna girdim ve yürümeye başladım. İlerlerken arkamdan bir ses duydum ve senin geldiğini sandım. Ama sen değildin. Koşmaya başladım ve beni yakaladı." Bedeninin sinirden kaskatı olduğunu hissettim. "Kimdi o? Yüzünü görebildin mi?" Derin bir nefes aldım. "Atalay'dı." Duyduğu isimle huzursuzca yerinde kıpırdandı. "O yavşağın belasını sikeceğim."
"Sakin ol. Bana bir şey yapmadı." Devam etmemi bekledi. "Beni bayılttı ve uyandığımda bilmediğim bir yerdeydim. Daha doğrusu unutmaya çalıştığım." Ev yine aklıma gelince gözlerim doldu. "Beni çocukluğumun geçtiği eve götürmüştü." Başımı boynundan kaldırdım ve yüzüne baktım. "Babam," dedim kısık bir sesle. "Ölmemiş, yaşıyormuş. Beni oraya getirmesini babam istemiş."
"Emin misin?" Kafamı salladım. "Onu dinlemek istemedim o anlattı. Annemi anlattı. Annem kanserden ölmüş. Beni onu o halde görmeyeyim diye terk etmişler. Beni terk ettiler ama oraya gittiklerinde bir kızları olmuş. Benden daha fazla sevdikleri bir çocukları olmuş. Onların hayatındaki tek fazlalık benmişim meğer. O onlara hiç fazlalık gibi gelmemiş." Gözlerimden yaşlar istemsizce süzülürken beni kendine çekti ve sarıldı. "Şşt," dedi sakinleştirmek ister gibi. "Sen fazlalık değilsin aksine yer açılması gereken birisin, Umay. Senin için tüm anılarımı silerim."Gülümsedim.
"Beni terk edip gitti işte. Neden bir anda karşıma çıkıyor? Bana acı çektirmek için mi? Kendisini bana alıştırıp terk etmek için mi?" Eliyle saçlarımı okşadı. "Seni bir daha asla kimse terk edemez, Umay." Kafamı hızla olumsuz anlamda salladım. "Ben terk edilirim. Herkes beni terk eder. Sende edersin."
"Ben asla seni terk etmem, Umay. Aksine sana daha çok yapışırım." Koluna tutundum. "Kendimi bir hiç gibi hissediyorum." Saçlarımı öptü. "Benim her şeyimsin. Birçok şeyimsin." Gülümsedim. Gülümsetti. Böyle konuştukça ona daha çok çekiliyordum. Yaşadığımı hissettiriyordu. Yeniden doğmuşum gibi.
Onunla yeniden hayat buluyordum.
Aşk dedikleri duygu bu muydu?
Onun yanında huzur bulmak mıydı?
Korkmamak mıydı?
Önemsendiğini iliklerine kadar hissetmek miydi?
"Annem benim iyiliğim için mi böyle bir şey yapmıştır?" Dudaklarını ensemde hissettim. Huylanıyordu ama boynumu öpüyordu. "Anneler çocuklarının kötülüğünü istemez, Umay. Ne yapmışsa yapsın, hepsini senin için yapmıştır eminim."
"Mezarına gider miyiz, beraber?" Ensemde kıvrılan dudaklarını hissettim. "İste yeter, Umay. İste senin için tüm dünyayı alt üst ederim." Gözlerimi yumdum tekrar. Tam o sırada kapıdan bir ses işittim. "Bu kapı neden açık ya? Hırsız falan mı girmiş?" Emre'nin sesini işittiğimde kendimi hemen Hayalet'in kucağından yan tarafa attım. Bu halime sırıttı. Hoşuna gitmişti. Belliydi. Bizim de gitti şimdi Umay, yalan söylemeyelim. Gitti.
"Çekilir misin? İki metre boyun var maşallah, bir geçemedik." Parla'nın sesini duyduğumda ardından Anıl'ı duydum. "Buyurun Parla Hanım, yol sizin. Her zaman sizin." Kapıya doğru baktım. Üçü de içeri girdiğinde Parla koşarak yanıma geldi ve bana sarıldı. "Çok korktum, Umay. Bir şeyin falan var mı? Yara falan? Hemen pansuman yapalım." Sarılışına gülerek karşılık verdim. "Yaram yok. İyiyim merak etme." Geri çekildiğinde tek tek Anıl ve Emre'ye de sarıldım.
Hayalet beni tutup koltuğa geri çektiğinde, "Fazla ayakta durma sen." Dedi. Kıskanmıştı. Belliydi. "O yüzden yani?" Alt dudağını dişledi. "Umay."
"Nereye kayboldun, Umay? Çok korkuttun bizi." Anıl'ın sorusuyla kendimde anlatacak gücü bulamadım. Benim yerime Hayalet konuşmaya başlayınca hayretle ona baktım. Kısaca özet geçmişti. Benim için önemli olan kısımları anlatmıştı. O aramızda sır olarak kalmıştı. İkimizin. Sadece Anıl'ın beni kaçırdığı kısma kısaca değinmiş gerisini de başka bir yere bağlamıştı.
"Ben bu kadar piç bir herif görmedim." Omuz silktim. "Geçti gitti işte, ben iyiyim. Boş verin siz beni."
"Onu elimden bir güzel geçireceğim zaten. Şerefsize adını bile unutturacağım. A bile diyemez hale getireceğim."
Ayağa kalktığımda anında koluma yapıştı. "Nereye?" Bu tutumu hoşuma gitmişti. "Su içmeye. Yasak mı?" Kolumu kendime çektim. "Kahve ister misiniz?" Sorumla hepsi kafasını salladı. "Hayır diyemeyiz, Yeng- yani Umay." Emre son anda kendini frenlemişti. Sırıttım bu haline. Ben mutfağa giderken ardımdan Parla'da geldi ve içeri girdik. Kahve makinasını çalıştırdığımda Parla bana bakıyordu. "Umay, Hayalet'in anlattığından daha fazlası var değil mi?" Anlıyordu. Biliyordum. "Evet."
Parla'ya anlattım her şeyi. Anlatırken her şeyi tekrar yaşamış gibi oldum. "Demek bir kardeşin var?" Kafamı belli belirsiz salladım. "Sevindin mi peki?" Düşünmemiştim. "Bir anda ortaya çıktı. Ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Bana yabancı bir insan gibi geliyor. Kardeş dediğin yediğinle içtiğinin bir olandır. Ben onla böyle şeyler yaşadım."
"Daha fazlasısınız, Umay. İnan bana. Kardeşinin ne suçu var? Hepsi babanın suçu." Pencereden dışarı baktım. Yağmur yağmaya başlamıştı. "Bilmiyorum, Parla." Bana baktı. "Neyi bilmiyorsun, Umay?" Omuz silktim yavaşça. "Onun bir suçu yok biliyorum ama kızmak istiyorum kızamıyorum da. Abla dedi bana biliyor musun? Biricik ablam dedi. Kardeşim işte, hissettim. Bir aile gibi hissettirdi beni bir anda."
"Çok iyi anlaşacağınıza eminim."
"Bir daha onu göreceğimi sanmıyorum." Kahve makinası ötmeye başladığında kahveleri fincanlara boşalttım. "O kadar emin olma." Kahveleri tepsiye koydum ve elime aldım. Parla önden ben arkasından ilerlemeye başladığımda içimi saçma sapan bir his sarmıştı. İsteme kahvesi gibi hissetmiştim. Biliyorum saçmaydı. Parla kısa bir an dönerek bana baktı. Gülüyordu. "Biraz tuz mu atsaydık içine?"
"Saçmalama!" dedim anında. Gülerek ilerledi ve içeri girdik. Kahveleri sıradan dağıtmaya başladığımda Anıl ve Emre aldı. "Eline sağlık, Umay." Hayalet'e döndüm. Kahvesini aldığında, "Afiyet olsun," diye mırıldandım. Kendi kahvemi alıp yerime oturduğumda herkes bir sessizlik içindeydi.
Sadece fincan sesleri ortamı dolduruyordu. Babanım, Umay. Kızım benim. Zorunda kaldık, Umay. Annene benziyor. Bir kardeşin var. Gözleri sana benziyor baba. Evet, öyle. Kardeşin. Merhaba, ben Nefes. Sende benim biricik ablam olmalısın. Abla. Abla. Abla. Umay. Kendine gel, Umay. Düşünme, Umay. Düşünürsen delirirsin. Babanım senin. Kızımsın benim. Annen öldü, Umay. Kanserdi. Kan kanseri. Çok acı çekti. Saçları döküldü. Zayıfladı. Senin onu o halde görmeni istemedi. İstemedi. Sen fazlalıksın, Umay. Sen fazla geldin onlara. Bir kızımız oldu. Annene benziyor. Sen bana o annene. Canan. Deniz. Nefes. Umay'ın yeri nerede? Benim yerim yok. Sen kimsesizsin, Umay. Sen yalnız kalansın. Umay, düşünme. Derin bir nefes al düzelecek. Olmuyor. Umay! Düşünme. Baban. Senin ablan değilim, senin de kızın. Ben size ait değilim. Ben bu dünyaya ait değilim.
Umay, kendine gel. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Hayır olmazdı, herkesin içinde olmazdı. Sohbet ettiklerini görüyordum ama kafama girmiyordu. Kafam o evde kilitliydi. Kapının kilidi okyanusun derinliklerindeydi. Elimin üzerinde sıcak bir el hissettim. Varlığını. Kokusunu. Beni sakinleştirdi. "Umay, yanındayım." Sesi zihnime ulaştı. Diğer bütün sesler silindi. Sadece onun yanındayım sözü beni kendime getirdi.
"Ya bakın ne diyeceğim?" Emre kahvesini masanın üzerine bıraktı. "Yarın konser varmış, gitsek mi?" Parla söze katıldı. "Kim geliyormuş?" Anıl anında cevapladı. "Model." Parla sırıttı. "Severim o kadını. Ne dersin Umay, gidelim mi?" Dudağımı bilmem derecesine büzdüm. "Bana fark etmez."
"O zaman gidiyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARABE KALPLER VE İNCİ TANESİ
Teen Fiction"Hayalet," dedim. Hayalet. Hayalet. Hayalet. "Ben senin arkandan ağlarım, çok ağlarım. Kurşunların önüne düşünmeden atlama. Çünkü arkanda ağlayacak olan ben varım."