iyi okumalar oy ve yorumlarinizi eksik etmeleyin lutfen 🙏💞
Bolum sarkisi : play with fireikisi islerini bitirdiklerinde kapının bir daha acı çeken bir hayvan gibi ciyaklamamasını sağlamak için dışarı camdan çıktıklarında sokaklar sakin ve ıssızdı. Felix ateş maşasını tutuyordu, Changbin ise bıçakları tutuyordu.
Felix kendini huzursuz hissetmekten alamadı ve hızlanarak Changbin'in yanına yürüdü. Changbin'in ona baktığını hissetti ama bakışına karşılık vermedi.
Felix her zaman Changbin'in yanında olmaya, zayıf tarafını göstermemeye çalışmıştı, böylece Changbin ona güvenebileceğini hissetmişti. bu yüzden bu karışıklığa ilk girdiklerinde Changbin'in önünde hiç ağlamadı. kesinlikle ağlamak istemişti. Changbin'in gözyaşlarıyla lekelenmiş yüzünü Felix'in göğsünde gizleyerek uyuduğu bütün o geceler, Felix ne kadar umutsuz hissettsese ağlamak istesede kendini tutmuştu.
o her zaman Changbin'i kendinden önce düşündü ve bunu yapmaya devam edecekti. Yüzünde her zaman bir gülümseme olurdu, pozitif kalırdı. Eğer Changbin'in kendini güvende ve emniyette hissetmesi için gereken buysa. gerçekte ne kadar korktuğunu asla göstermezdi.Bu yüzden Changbin'in elini tutup güven verircesine sıktığını hissetmesi onu şaşırttı. Felix sadece hafifçe gülümseyen Changbin'e baktı. Kendine has nazik bir gülümsemeyle parmaklarını birbirine kenetledi ve yürürken Changbin'i kendisine yaklaştırdı.
"Bana yakın dur" dedi Changbin aniden, "seni koruyabilmek istiyorum."
Felix kaşlarını kaldırdı, "beni mi koruyacaksın?"
"hayır bu... bunu söylemiyorum... kendini koruyabilirsin ama ben-" Felix gulerken changbin'in ellerinin terli hale geldiğini hissetti. usulca kıkırdadı ve Changbin'i kalçasıyla dürttü,
"Sadece seninle dalga geçiyorum. Beni güvende tutmak istemen çok hoş, onur duydum."
"Evet, kendi başının çaresine bakabileceğini biliyorum. Ama bir şey olursa, sana zarar gelmeyeceğinden emin olmak istiyorum. Ortam çok sessiz."
"Tanrım, Binnie, neden hep bu kadar karamsar olmak zorundasın? İşimizin iyi olması kötü bir şeyin olacağı anlamına gelmiyor. Pozitif ol!"
"işte bu yüzden sana sahibim, değil mi? Sen benim güneş ışığımsın." Changbin ona küçük bir gülümsemeyle baktı. yanaklarını tatlı bir şekilde şişiren bir gülümseme. Felix bu ani sevimsizliğe şaşırdı ama Changbin'in tombul yanaklarına kıkırdadı ve onları nazikçe çimdiklemek için uzandı.
"ve sen benim koca tatlı ayçiçeğim oluyorsun."
Changbin "bana bir kez daha tatlı de" diye tehdit etti ama sözlerinin arkasında sadece alaycı bir sıcaklık vardı. gözleri takıldı ve Felix etraflarındaki havanın değiştiğini hissetti. neredeyse o yüzme havuzuna dönmüş gibi hissetti. gözleri Changbin'in yüzünün her yerini inceliyor, onu öpmeye çok yakın... ve yine de...
"Merhaba?"
ikisi de şaşkınlıkla birbirlerinin ellerini bırakarak neredeyse yerinden fırlayacaklardı. Ses İngilizce konuşmuştu ve Felix'i şaşırtacak şekilde aksanı oldukça Avustralyalıydı. Felix'in kendisi kadar uzun boylu bir genç adam yavaş ve kararlı adımlarla onlara doğru yürüdü.
adamın ağzı parlak bir gülümsemeyle kıvrıldı. Felix'in hissettiği korku olmasaydı onu arkadaş canlısı, hatta çekici bulabilirdi.
"Siz İngilizce biliyor musunuz?" Adam devam etti; Avustralya aksanı artık daha belirgindi.
Changbin kaşlarını çattı, "Ne diyor?"
"Evet," diye İngilizce yanıtladı Felix, Changbin'e yanıt vermeden, "siz... acaba... Avustralyalı mısınız?"
"öyleyim!" Adamın gülümsemesi genişledi ve güzel gamzeleri ortaya çıktı. onlara doğru küçük bir adım attı, gözlerini ikisine dikti. Felix, Changbin'in yanin rahatsız bir şekilde kıpırdandığını duydu. "Ben Bang Chan, ama bana Chris diyebilirsin!"
"Bende Felix!"
Her ne kadar isteyebileceği tek şey Changbin'i olsa da, Felix o tanıdık aksanı duyduğunda moralinin yükselmesine engel olamadı. Avustralya'ya olan aşinalığı... ebeveynlerinin... evi.çölde bir vaha gibiydi.
Changbin onun elini tuttu ve Chris'in sözde koluna işaret etmeden önce onu geri çekti, "bak-"
- aslinda vaha sanılan şey sadece bir seraptı.
Felix'in gözleri Changbin'in işaret ettiği yere düştü ve böylece Felix'in morali düştü. Adamın, Chris'in derisi sararmış, soyuluyor, pul pul ve kabuk gibi kabarıyordu.
"Ah hayır-" Felix nefes aldı ve tökezleyerek geriye doğru bir adım attı.
"Siz çocuklar burada yalnız mısınız?" bu sefer başkasıydı. onlardan biraz daha yaşlı bir kadın. Felix döndüğünde bir grup insanın ayaklarını sürüyerek onlara doğru geldiğini gördü; aceleyle adeta birbirlerinin üstüne tırmanıyorlardı. kalbinin göğsüne çarptığını hissetti, insanların fazlası görünmeye başladıkça panikten görüşü bulanıklaştı. Etrafına bakarken nefesi boğazında kaldı.
etraflari sarılmıştı.
kelime sayisi az oldu ama yapcak bisi yok. kaos eksiktii.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunflower
FanfictionHastalığın yayıldığı ve onları tehdit ettiği bir dünyada Changbin, bu durumdan kurtulduklarında Felix'e olan aşkını itiraf etmeye yemin eder ama dünyanın onlar icin başka planları vardır -changlix -tamamlandi