1: “Kabusum. Sanki gerçek gibi…”
GÜZ KARAYEL
Yine bir alarm, yine bir okul, yine bir sınıf, yine bir maymunlar cehennemi, yine bir ders çilesi, yine bir manyaklık, yine bir tuhaf bakışlar, yine bir tıkanma ve yine bir eşkıya dünyadan kurtuluş. Günüm dünkünden farksızdı. Yine aynı ders, yine aynı yüzler, yine aynı hoca, yine aynı müdür, yine aynı ebeveynler, yine, yine, yine…
Bu liste uzar gider. Kendimi yormasam iyi olur.
Her zamanki gibi ders çalışıyordum. Yarınki biyoloji sözlüsü için hazırlık yapıyorum diyelim. Biyoloji hocamız çok acayip bir adamdı. Bu adamda gördüğüm her şey beterdi. Erkeklerin trip atmasının kötü olduğunu bile ondan öğrenmiştik. Ve yeni yeni küfür çeşitleri… Öğrenmiştik. “Güz, ne yapıyorsun?” diye sordu annem bininci kez. “Ahlâksızlık yapıyorum anneciğim,” dedim. Niye bir soruyu bir milyon kez soruyordu ki? “Aman seninlede konuşulmuyor!” dedi ve söylenmeye başladı.
Bir kere bile düşünüyor muydu; bu kız bizimle niya iletişime geçmiyor diye. Yaptığın, üzerinde çalıştığın yaralar hâlâ kanıyor. Bunu sadece sen yapmıyorsun. Kocan olacak o p*ç ve oğlun olacak o p*şt. Üçünüz beni kurbanlık koyun belirlediniz. Ne zaman sinirlenseniz, öfklenseniz bana sarıyosunuz. Bir de sanki hakkım yokmuş gibi sizden nefret etmemem gerekiyordu. Narsist! Narsistler! Üçünüzde akıl hastasısınız.
Laf dalaşımız bir dakika sürmüştü ama o on saat boyunca söylenecekti. Çenesi susarsa ölecek yoksa. “Üfff.” Yine sinirlenmiştim. Çok çabuk sinirlenen bir yapım vardı maalesef.
“Hanfendiye bak sen!” diye söylenmeye başladı. “Off off,” dedim. Kriz geçirecektim yakında! Camım tekrardan tıklandı ve ben yine perdeyi açıp baktım. Yine hiç kimse yoktu. Bunu yapanın kim olduğunu düşündüm ama bir sonuca varamadım.
Komşunun çocuğu yapsa bile maksimum iki ay yapardı ama bu tıklanma son bir buçuk yıldır vardı. Sınıf arkadaşlarım -en yakın arkadaşım dahil- olamazdı çünkü onlar nerede yaşadığımı bilmiyorlardı. Aklıma başka kişiler gelmedi. Etrafımda fazla insan yoktu. Ki olmasını da istemezdim. Çok insan çok sorun demektir. Yalnızdım. Ki kaliteli insanlar da yalnızdır.
Saate baktım.
22.08
Tam da dediğim gibi on ila on buçuk arasında gelmişti.
“N’aber kız?” dedi içeri giren kuzenim Bahar. Ne zaman geldin acaba? Niye geldin acaba? “Ne oldu Bahar? Niye geldin?” diye sordum. “Soğuk nevali,” dedi gözlerini devirerek. Gereksiz eleman. Alamadığın temiz oksijene ben… “Kendinden başka kimseyi sevmiyorsun,” dedi. “Fazla bencilsin,” diye devam etti.
Çoğu kişi, birilerini seversem sevilirim, diye düşünüyordu. Ama bir insan kendini sevmeyip bir başkasını severse, karşı taraftan alacağı tek şey acı olur.
Bahar’a bir şey demedim. Bir şey dersem fazla ağır olurdu. Kaldıramazdı. Beyin kası yoksa kaldıramazdı.
“Niçin geldin?” diye sordum tekrardan. “Eben için,” dedi. “Çık!” diye kükredim. “Çık!” diye tekrarladım aynı ses tonuyla. “Ya özür dilerim! Lütfen böyle yapma! Sana ihtiyacım var!” dedi. Bunu benim damarıma basmadan önce yapacaktın. “Çık!” dedim tüm sertliğim ile.
Bana saygısızlık yapmak, benim damarıma basmak demekti. En sevmediğim, en nefret ettiğim şeyde bana ya da birilerine saygısızlık yapılmak. Zaten insanlara tahammülüm yoktu. O, sınırları zorluyordu. Eğer ailesinin ne haltlar yediğini öğrenmesini istemiyorsa benimle iyi geçinecekti.
![](https://img.wattpad.com/cover/375450567-288-k330028.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURLU MÜCEVHER
Fanfiction"Buradan okuyamayanlar için kitabım Çizgi Studio'ya taşındı!" Gözyaşının Gülüşü Kurgusunun ilk kurgusu olan Kusurlu Mücevher'e hoş geldiniz... (Tek kitap-Yarı texting) [Kitabın kapağını yapan kuzuma U '꓃ ' U, sevgiler... İyi ki varsın. Öpüldü...