8: "Ailem olmayan ailem. Sanki olmamam, var olmamam gereken bir "aile" gibi..."

19 1 0
                                    

8: "Ailem olmayan ailem. Sanki olmamam, var olmamam gereken bir "aile" gibi..."

GÜZ KARAYEL

Yemeğimi yer yemez yapacak bir şeylerim olmadığım için ve bütün gün boş durduğum için, uyumak dışında yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Yemeğimi bitirdikten sonra tepsiyi odanın güvenli bir köşesine koymuştum. İçim rahat bir şekilde uyurken (ne kadar mümkünse artık) kimin, ne zaman tepsiyi aldığını bilmiyordum. Tepsinin olmaması gibi yere döktüğüm kırıntılar falan da yoktu. Temizlenmişti. Gün daha yeni doğuyordu. Perdelerin arasından güneş, daha yeni yeni odayı aydınlatıyordu. Odayı incelerken karşımdaki siyah koltukta bir kutu olduğunu gördüm. Ayağa kalkıp koltuğa doğru gittim. Koltuğa oturmak varken yere, hemen kutunun karşısına oturdum. Köylülük tepkileri... Sağ elimi koltuğa dayamış öylesine kutuyu inceledim. Küçük, kare, mat, siyah kutunun üstünde adım yazıyordu turuncuyla.

GÜZ KARAYEL

Benim ismim yazdığına göre bana ait bir şeydi. Açmam da hiç bir sıkıntı yoktu. Kutunun kapağını yukarı kaldırıp içindeki şeye baktım.

Sokayım! Doğum günümdeki kolyeydi bu!

Gerçek mi değil mi? diye kolyeyi alıp inceledim. O günkü kolyenin birebir aynısıydı. Büyüklüğü, şekli, ayrıntıları... Hepsi o kolyeyle aynıydı.

Ne yani?.. Kolyeyi evime girip geri mi aldı?

O eve nasıl giriyor aklım almıyor şahsen.

Demirlikleri var, zemin kattayız, kapının hemen karşısında kamera var.

Nasıl giriyordu?

Acaba tünel mi kazmıştı?

Kolyeyi incelemeyi bırakıp kutusuna geri koydum. Tam bu anda Barut içeri girdi. Kapıyı kapatarak içeri girdi. "Günaydın," dedi düz bir sesle, "Günaydın," dedim düz bir sesle. Düzü bile güzeldi. Ona bakmıyordum, onun yerine kutuyla oynamaya başladım. Parmaklarımla ritim tutuyordum. "Beğendin mi?" diye sordu. Bu bir tiyatro olsun lütfen! Yine de beynim ve kalbime söz verdiğim için, "Beğendim," dedim. Onu kızdırmamak için. "Güzel," dedi. Sonunda ona baktım ve incelemeye koyuldum.

Sesinin güzel olduğu kadarda yakışıklıydı. Siyah, taranmış ve hafif uzamış saçlara sahipti. Teni açıktı. Gözleri dediğim gibi sarıydı. Ama limon sarısını andırıyordu. Siyah orta büyüklükte biçimli kaşları vardı. Dudakları büyük ve haddinden fazla kırmızıydı. Düzgün bir burnu vardı. Büyük değildi ama yakındı. Yanakları sıkılmalık değildi, düzdü. Çenesi hafif yuvarlak hafif sivriydi. Boyu uzundu. Rüyamdaki gibi kolları vardı aynı ve dediğim gibi fazla büyük olmayan bir cüsseye sahipti. İçine boğazlı siyah bir kazak ve altına da siyah bir pantolon giymişti. Benim turuncu, uzun kollu sweatshirtüme ve beyaz eşofmanıma göre düzenli ve karizmatikti.

Ama benimde yapabileceğim bir şey yok. Onlar beni kaçırdıklarında ben uyuyordum. Mantık açısından da eşofmanlarımla olmam mantıklıydı.

Ben onu incelediğim için o da beni incelemekte gocunmadı. Sanki incelemeye doyamamış gibiydi. Limon sarısı gözleri fıldır fıldır dönüyordu benim bedenim üzerinde. İç çekti. Bakmaya doyamamış gibi. "Odanı hazırladım. Hadi gel göstereyim," dedi, ayağa kalktım. Sağ elimdeki kutuyla onu takip ettim.

KUSURLU MÜCEVHERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin