2.bölüm
Evden çıkmak kolaydı ama evin bahçesinden çıkmak için deyimi yerindeyse akla karayı seçtim. Hamit ve iki koruma giriş kapısında çay içiyorlardı. Arka tarafa dolanmayı seçtim bu sefer. Orda da bir iki adam vardı. Aklıma gelenle, elimde ki çantayı ağacın arkasına saklayıp sanki dolaşmaya çıkmışım gibi adamların yanına doğru yol aldım.
"İyi geceler Faruk abi."
"İyi geceler Feride. Napıyosun sen bu saatte burda?"
Hah! İşte şimdi buyur buradan yak. Düşünmeye zamanım bile yoktu. El mecbur aklıma ilk gelen yalanı söyleyiverdim.
"Uykum kaçtı da. Biraz hava alayım diye bahçeye çıktım."
Faruk abi, gülümsedi. Ona karşılık ben de gülümsedim. Burada ki her şeyi, herkesi çok seviyordum. Hepsinin yeri bambaşkaydı. Düşüncelerimin gidişatı yeniden yutkunmama sebep oldu. Hayır ağlamamalıydım. Şimdi sırası değildi.
"Esiyor biraz, üşürsün böyle."
"Şimdi girerim içeri." Dediğimde yutkundum. "Faruk abi?"
"Buyur?"
"Hamit size sesleniyordu sanki. Ben öyle duydum."
"Hadi ya... Duymadım hiç. Dur ben gidip bir bakayım." dediğinde hızlıca ortamı terk etti. Sıra yeni işe aldıkları genç korumadaydı. Ama bahanem kalmamıştı ne diyecektim? Kafanı çalıştır Feride! Çalıştır artık. O an refleksle ağzımdan bir ses çıktı.
"Kedi!"
"Efendim?'' dedi genç koruma elindeki bardaktan çayını yudumlamadan hemen önce.
"Ya şey, sanki kedi sesi duydum. Bir bakar mısın? Bahçeye mi girdi acaba? Ben çok korkarım da."
Aksine tam bir kedi aşığıydım. Aslında bunu herkes bilirdi. Korumalar bile. Ama bu arkadaş işe yeni girmişti, yalanımı yutacağıma emindim.
"Tabii... Hemen bakayım." dediğinde bir iki adımda yanımdan uzaklaştı. Acele etmek zorundaydım. Yoksa birazdan yalanım ortaya çıkacak ve Faruk abi buraya gelecekti. Koşar adımlarla ağacın arkasına sakladığım çantayı aldım. Tellere tırmanmadan önce dua ediyordum. Eğer bu dikenli teller tek bir yerime dahi batarsa hastanelik olmam an meselesiydi. Umarım, kazasız belasız burdan çıkabilirdim. Temkinli ama bir o kadar da hızlı olmaya çalışırken son tele çıktığımda burukça gülümsedim. İşte bu kadardı. Kül kedisi masalının sonuna gelmiştim. Hoş beni öpüp uyandıracak bir prensim de yoktu ya! Aklıma gelen Kerim'le burnum sızladı, Cemre bu sabah beni göremeyecekti gözlerim yanıyordu yine! Hele Barbaros, inşallah beni bulmaya çalışmazdı yoksa canıma okuyacaktı. Yaklaşan konuşma sesleriyle düşüncelerimden sıyrılıp, bedenimi sokak tarafına çevirebildiğimde kendime şans dileyip atladım. Yere düşmemle bacağım hissettiğim acıyla inledim. Korkuyla bir elimi ağzıma götürüp kapattığımda ayaklanmaya çalıştım. Bacağımda ki acı normal şartlarda çığlık çığlığa ağlamamı sağlayacak kadar şiddetliydi. Onun yerine sessizce ağlayıp, sürüne sürüne kendimi caddeye atmıştım bile.
Neredeyse on dakika boyunca beklediğim taksiyi sonunda gördüm. Bıkkınla elimi kaldırdığımda, durmasını ümit ediyordum. Çünkü hem kalbimde ki, hem de ayağımda ki sızı artık çekilmez bir hal almıştı.
Önümde durduğunda artık gözyaşlarımdan önümü göremeyecek haldeydim. Arka koltuğa geçtiğimde daha fazla dayanamayıp bastırdığım hıçkırığımı serbest bıraktım. Artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
"İyi misin kızım?" diyen adama çevirdiğim başımla, göz yaşlarımı silmeye çalıştım ama nafileydi. Benimle inatlaşır gibi durmuyordu gözümde ki yaşlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Feride
Romance''O şerefsizle hiç bir yere gitmeyeceksin!'' Dediğinde sessiz kaldım, ateş gibi yanan bakışları bana döndüğünde volta atmayı bırakmış bedenini tamamen bana çevirmişti. ''Duydun mu?'' ''Duydum Kerim abiciğim!'' Dedim Hande'nin söylediklerine atıfta b...