11

165 15 6
                                    

Annemin uzun ziyaretinin bitmesi üzerine biraz bile olsa rahata kavuşmuştuk. Hem Cemalle hem bebeklere ilgilenmek beni hayli yormuştu.

Önümde birikmiş karı kürekle kaldırıp kapının onunu açıyordum . Uzaktan görülen kalın paltolu adam ile yerimden doğrulurken kendimi dik küreğe yasladım. Kalın botlar ile yaklaşan bedenin yüzünü tanımam ile kanımın donması bir oldu. Hafif hafif yağan kar bile bu kadar üşütmemişti içimi. Bu soğukluğa zıt olarak yanan bir tarafım da vardı. Bu adama karşı derin bir öfke besliyordum. Şuan olduğu gibi bir kış günü atmıştı beni yabancı ayaklara.

Elindeki paraları sayarken yüzsüz gibi "alın sizin olsun. İster dövün ister öldürün" demişti. Sigara içmekten sararmış bıyıklarını iki parmağıyla düzeltişi bile hala dün gibi aklımdaydı.  Her ne kadar yaklaşan bedeni kabuslarından silip atsam bile zihnimden atamıyordum. Şuan halüsinasyon görme ihtimali bile güzel geliyordu bana .

Ağzından çıkan buhar saniyeler içinde kaybolurken aramızda metreler kala durdu. Gözleri gözlerimden aşağılara inip bedenimi süzdü. Gözlerindeki iğrenme ifadesi hala yerini koruyordu taş kalbî gibi. En ufak bir baba sevgisi yoktu içinde. En azından bana karşı.

"Babana hoşgeldin demiyecek misin?"

"Babam içerde sen ise beni satan adamsın"

Başıyla onaylayıp yanıma kadar ilerledi. Bana her baktığı zaman çatılan kaşları tekrar çatılmıştı.

"İyi babanı görmeye geldim. Birde sana bu belgeyi imzalatmaya"

Kürklü paltosunun iç cebinden çıkardığı buruşuk kağıdı havaya kaldırıp gözleriyle işaret etti.

Derin bir nefes ile içeri girip kapıyı arkamdan açık bıraktım. Sobalı odaya geçerken gözlerim anlık Cemali bulmuştu. O adam Cemalle evlendiğimi duymuş olmalıydı.

İçeri onunda bedeninin girmesi ile sedirde oturan babam ayaklanıp tokalaştı. Beraber sedire oturup hal hatır sorarken annem çay yapmak için mutfağa girmişti. Benim onunla hiçbir iletişime girmək istemeyeceğimi bildiği için bana söyleme gereği duymamıştı.

Efe ve Ege Cemal'in yanında uyuyorlardı. Efeye oranla Cemal'e daha düşkün olan Ege parmaklarını Cemal'in baş parmağına sarmıştı. Çocukların babalarına karşı olan bu tutumu yüzümde anlık tebessüm oluştursa bile o adamın sesinin yankılandığı evde mutlu olmam imkansızdı.

"Uzun sözün kısası bir belge işimiz var. Akife onu imzalatmaya geldim"

Elinde tuttuğu kağıdı bana uzatıp cebinden kalem çıkardı. İmzalayıp hemen ondan kurtulma amacıyla duvara yaslayıp kalemi tuttum. Cemalden gelen hırıltılı sesle dönerken gözleriyle kağıdı işaret etti. Hafif kaş çatmasıyla kağıda bakıp okumaya başladım.

Bu bir miras ret kağıdıydı. Bana kalan mirası istemediğime dair beyannameydi. Okuduğum her cümleyle sinirim iyice başıma vururken babam olacak alçağa döndüm.

"Yıllarca tek göz odaya koyduğun adama baktım,hizmet ettim, dediğini bir etmedim. Sen adama köpek muammelesi yaparken ben insan olduğunu anlatmaya çalıştım. Şimdi ondan kalan tarlaya mı çökeceksin."

Sinirle ayağı kalkıp üstüme yürürken babam önüme geçip durdurdu.

"Çok konuşma imzala. Birde.geri dönüş yolu var bunun"

"imzalamıyorum"

Keskin çıkan sesim ile öfkelendiğini kara gözlerinden anlaşılıyordu. Ama bende de bu adama yedirecek tek kuruş yok. Metalik koklatmazdım.

Sinirle yanımdan geçip sert adımlarla evden çıktı. Dışardan tehdit bağırmaları gelirken derin bir iç çekişle Cemal'in yanına oturdum. Annemde çay yapıp gətirdi. Hepimize koyarken yavaş yavaş Cemal'e içermeye başladım.

Herkes uyumuş bebekler mışıl mışıl uykularında mırıldanırken Cemal gözlerini tavana dikmişti. Pijamamı giymem ile hemen yorganın altına girip sıcak bedenine sokuldum. Odanın içi soğuktu.

Üşüyen ellerimi Cemal'in koluna sarmamla hafif irkilse bile başını çevirip tebessümle bana baktı. Aynı şekilde karşılık verip başımı göğsüne yasladım. Bugün ki mesele de aklım kalmıştı. Tanıdığım paragöz adam asla bu işin peşini bırakmazdı. Acaba tarla benim olsa nolurdu.

"Eğer tarla bizim olsa acaba ne yapardık"

Az buz birşey değildi. Dedemle çocukluğumda gittiğim tarlanın ucu bucağı yoktu. O zamanlar kırmızı toprak olduğu için her köşesinde birşey ekiliydi.  Küçük bir yeri bostan yaptığı için evde hiç sebzeye ihtiyaç duyulmazdı. Birşey eksik olunca dedem babasından kalma külüstür motora beni bindirir beraber giderdik. Babamdan daha çok babalık yapmıştı.

"Eğer bizim olursa yarısını satar yarısına da meyve sebze dikeriz. Hem belki ev yaparız. Burdan taşınırız . Kendimize ait bir yuvamız olur."

Her ne kadar burayı sevsem bile her köşede Mehmet'le bir anım vardı. Mehmet'i hatırlamak sanki Cemal'e ihanet ediyormuş hissi içimde uyandırırken Cemali bu evdə görmək aynı ihaneti Mehmete yapıyormuşum gibiydi.

"Hem sende yavaş yavaş ellerini oynatabiliyorsun. Doktorun dediği iyileşme sürecine girmişizdir belki.

Cemal ben bu eve geldiğimden beri böyle değildi. Ne olduysa ikinci düşük yaptığım zaman olmuştu.

Akif bir yandan kaybettiği kanın bünyesine verdiği yorgunlukla savaşırken diğer yandan kaybettiği ikinci bebeğinin acısıyla sınanıyordu. Anne babası yanında birkaç teselli cümlesi söyleyip dururken Mehmet yanında ki koltukta ellerini tutmuştu. Gelen görümceleri birkaç geçiştirilmiş söz ile geçmiş olsun dileyip gitttiler. Cemal ise ailesine çay almak için kantine gitmişti.

Hastahanenin boğuk havasıyla bıkkınca seruma baktı. Az kalmıştı. Serum bitince birkaç ilaç alıp evine gidebilecekti. Kapının çalınıp açılması ile içeri elindeki çay bardakları dizili tepsiyle Cemal girdi. Yüzünden eksik olmayan tebessümle çayları ikram ederken sonuncusunu kendine aldı.

Mehmet herkesin yüzüne tek tek bakıp bana döndü.

"Eşiminde maşallahı var bebekleri sürekli Allahla paslaşıyorsunuz. O sana gönderiyor sen ona gönderiyorsun."

Her zamanki patavatsızlığını yine yaparken onun alaylı cümlesini kale almadım. Asık suratım ile bana anlayışlı gülümsemesiyle bana Cemale bakarken annesi dişleri arasından "birazdan Allah çarpınca görürüm ben seni "demişti.

Kadının cümlesi daha son bulmadan Cemal'in gözleri arkaya kaymış bedeni yere yığılmışdı. Yapılan acil müdahale sonrası beyninde ki bir damarın pıhtılaşma bozukluğu olması sonucu kaslarını kullanamayacağını söylediler.  O günden sonra tebessüm yüzünden eksilmeyen adam duvar gibi birine dönüşmüştü. Gülmeyi unutmuştu. Ben ise onu kardeşimden ayrı görmeyip ilgilenmeye çalışıyordum. Doktorlar bir süre sonra damarın yenileneceğini ve pıhtının yavaş yavaş eriyeceğini söylemişti. Fiziksel aktivite ile bu süreci hızlandıracağımızı belirtmiş olsa bile yaptığım üçüncü düşük ve zorlu geçen ikiz hamileligimle kendisiyle pek ilgilenememiştim.

Şimdi ise karşımda tebessümle gözlerimin içine bakıyordu.  Yüzlerimizi biraz daha yaklaştırıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Onu öpmeye geç kalmış hissediyordum.


Sizin için gidip iki saatlik bir tıbbi araştırma yaptım. Normalde dün paylaşacaktım ama ufak bir problem yaşandı .

İyi okumalarrrrrrrrr

levirat bxb Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin