Çalınan zille İkiside oturdukları koltuktan kalktı ve kapıya ilerledi.Donghyuck geride,kapının arka tarafına doğru duruyordu.Minhyung yavaş hareketlerle kapıyı açtı.Karşısında elinde papatyalarla bekleyen siyah deri ceketli bir adam gördü.
"Minhyung..."
Elindeki papatyaları Minhyung'a uzattı.
"Bu sefer kendim getireyim dedim,artık tanışma zamanı gelmişti.Beni içeri almayacak mısın?"
Minhyung geriye çekildi.Deri ceketli adam içeriye girdi ve Donghyuck'u gördü.
"Oh,arkadaşın mı vardı? Merhaba"
Donghyuck memnuniyetsiz bir ifade takıntı yine de ayıp olmaması için cevap verdi.
"Merhaba,sen kimsin?"
"Ben Jung Jaehyun,Minhyung beni hatırlamadın mı?"
"Üzgünüm çiçekleri sevmiyorum...ve hayır seni hatırlamadım,beni nereden tanıyorsun?"
"İçeride anlatsam"
Üçü salona geçtiler.Donghyuck ve Minhyung yanyana otururken Jaehyun karşı koltuğa oturdu.Jaehyun kollarını dizlerine dayayıp öne eğilirken Minhyung ve Donghyuck onu dinlemeye başladı.
"Kanada'da yaşarken seni zorbalardan koruyan çocuğu hatırlıyor musun?"
"O sen misin?"
"Kısmen,ben onun arkadaşıyım.O Johnny idi."
"Peki benden ne istiyorsun?"
"Aslında baş başa konuşsak daha güzel olurdu ama olsun.Sorun şu ki ben senden hoşlanıyorum Minhyung.Zorbalığa uğradığın dönemlerden beri seviyorum seni."
Jaehyun'un söyledikleriyle ikili şaşkınlıkla birbirine baktı.Jaehyun Minhyung'un önünde eğildi ve ellerini avuçlarının içine aldı.
"Senden bana bir şans vermeni istiyorum.Seni benim seni sevdiğim gibi beni sevmeni sağlayabilirim,lütfen Minhyung"
"P-Peki,bunu düşünmeme izin ver"
"O zaman bir hafta sonra sahilde buluşalım."
Gözleri Donghyuck'a kaydı Jaehyun'un.
"Unutma sen ve ben,bir hafta sonra sahilde akşam 9'da,uygun mu?"
"Iıı...şey..."
Jaehyun Minhyung'un ellerini daha da sıktı,gözlerine daha derin baktı.Minhyung gözlerini kapatarak başını önüne eğerken nefesini dışarıya verdi.
"Pekala,orda olacağım"
"Güzel,o zaman gidiyorum,kendine iyi bak Minhyung"
Jaehyun tek başına evden çıktı ve arkasında şaşkınlıkla kalmış ikili bıraktı.Donghyuck üzgün hissediyordu.Nedenini bilmiyordu.Minhyung kabul ettiği için miydi? Yoksa sadece kendisiyle indiği sahilde başkasıyla buluşacağı için mi? Kıskanıyor muydu? Ama onlar arkadaştı,kıskanmasını gerektiren bir şey yoktu ki.
Donghyuck bıkkınlıkla nefesini dışarıya verdi ve ayağa kalktı.Minhyung'un yüzüne bakmadan konuştu.Gözlerinin dolduğunu hissediyordu.Şimdi tek yapması gereken sesini titretmemeye çalışmasıydı.Niye ağlıyordu Tanrı aşkına.
"Ben gitsem iyi olacak...İyi geceler"
Minhyung'u beklemeden dış kapıya yöneldi.Arkasından seslenildiğinde dönmedi ama durdu.Eli kapının kolunda kaldı.Gidemedi.
"Seni ben bırakacağım,bekle lütfen"
Hava güzel olsa da dışarıda serinlik vardı.Üzerine bir hırka aldı ve dış kapıya yöneldi.Donghyuck ona karşı çıkmadı.Çıkması gerekirdi ama bir şey diyemedi işte.Onunla birlikte olmak,istemediği zamanlarda bile iyi geliyordu ona.Minhyung istemsizce iyi hissettiriyordu Donghyuck'u,onu üzen Minhyung olsa bile.
"Bir şey demeyecek misin?"
"Ne diyeyim Minhyung,senin hayatın,bana karışmak düşmez"
"Donghyuck böyle söyleme,hikayeyi biliyorsun,beni ölümden döndüren insanları öylece başımdan atamam.En azından dinlemem gerekir"
"Bir şey demedim"
"Bir şey dememen daha kötü,lütfen konuş benimle,bir şey söyle"
"Onunla sahilde buluşmak zorunda mısın?"
Donghyuck yolun ortasında durdu ve başını öne eğdi.Ayakkabılarını incelerken sordu sorusunu.O kadar şeyin içinde kafasına takılan şey buydu,sahilin ikisine özel kalmasını istiyordu.
"Donghyuck"
"Neden o kadar sene sonra çıkıp geliyor ki,sen okulu bırakalı kaç sene olmuş,niye okuldayken söylemiyorsun sevdiğini?"
Donghyuck kendi kendine sitem ederken Minhyung tarafından çekildi.Sarılıyorlardı.Daha doğrusu Minhyung sarılıyordu.Donghyuck'un elleri yanlarındaydı.
"Sarıl bana lütfen"
Donghyuck kollarını kaldırıp ona sarılan gencin boynuna doladı.
"Lütfen onun için şiir yazma Minhyung...lütfen"
Minhyung sadece sessiz kaldı ve gülümsedi.Sarıldığı çocuğun bilmediği tek şey vardı.O da bütün şiirlerini Donghyuck için yazdığıydı.Yalnızca söylemek için cesaret bulamıyordu kendinde.