"Şimdi daha iyi misin?"
"Hmhm." Diye mırıldandım çıkmayan sesimle. Işıl elindeki tabletten iki adet ilaç çıkardı ve suyla birlikte bana uzattı.
"Hadi bakalım bu ağrı kesicileri iç." Çaresizce itaat ettim. Beni bulduklarında baygınmışım. Mezarlığın önündeki bankta. İlacı yutarken acıyan bozağımı elimle biraz ovuşturdum.
"Rüya, acın taze birşey demek istemiyorum ama artık gitmesen oraya." Işıl'ın gözleri hüzünle bakıyordu. Kıyamıyordu bana. Halsizce başımı salladım.
"Hayır Işıl. Ben annemsiz yapamam. Onu orada yalnız bırakamam."
"Ah be kızım." Dedi gözleri dolarken. "Gözlerimin önünde eriyip gidiyorsun. Birşey olacak diye korkuyorum. Zaten birini kaybetmişken." Diyerek yutkunmaya çalıştı. Yapamadı. "Diğer kardeşimi de kaybetmek istemiyorum." İma ettiği kişi benim de hala acısını kalbimde hissettiğim Laya'ydı. Samimi olmaya çalışan bir gülümsemeyle cevapladım.
"Korkma kardeşim." Yatağın ucunda duran elini ovuştururken benim gözümden de usul usul bir damla yaş süzülmüştü. Işıl da bana gülümseyerek elimi tuttu.
"Şimdi gidip yemek için anneme yardım edeceğim sen yataktan çıkma birşey olursa seslen tamam mı?" Diyerek ayaklandı. Gözlerini sildikten sonra kapının kolunu çevirdi. Bu esnada kısık sesimle seslendim.
"İyi ki varsınız Işıl." Arkasını dönüp bana gülümsedi. Odadan çıktığında gözüm pencereye takıldı. Tam olarak karşıdan dairemiz gözüküyordu. Annemin can verdiği dairemiz. Can'ın odasından çok netti odam, balkon, salon. Annemin bana omletler hazırladığı, kahvaltılar kurduğu mutfak. Tüm anılarım gözümde canlanırken uykuyla uyanıklık arası bir düş gördüm.
FLASHBACK
Gözlerimi açtım. Silah patlamamıştı. Anlamadığım bu metal parçasını itinayla kurcaladım. En sonunda bomboş kalan jarjörü açılmıştı. Daha çok ağladım. Anneme baktım.
"Sen mi korudun beni anne?" Dizlerimin üzerine çöktüm. Düşündüm. Beynimi patlatırcasına düşündüm. Annem bir hiç uğruna ölmüştü. Böyle ölen daha binlerce, milyonlarca kadın vardı. Mezarı bile bulunmayanlar, diri diri yakılanlar, neler neler. Kıyamadım onlara. Hepsinin intikamını almak istedim. İsimleri bile unutulmuş olan onca kadının intikamını almak istedim. Yaşamak. Onlar için yaşamak. Ölmek istemeyen nice kadını bu kaderden kurtarmak. Kararım kesindi. Kadınlara adayacaktım ömrümü artık. Elimde duran silaha baktım. Kararlı adımlarla kalktım ayağa. İşim uzun sürmüştü ama sıyrılmıştım. Önce silahı sarıp cebime sakladım sonra pis leşi kimsesiz ıssız bir yere gömdüm. Kemikleri burada hakettiği şekilde yapayalnız çürüyecekti. Sakladığım silahı körfezden aşağı, denize attım. İzmir'in serin suları alıp götürdü tek kanıtı. Üzerime bulaşan kan yoktu ama bir saat içinde bunları yapmak beni epey yormuştu. Soluk soluğa annemin yanına döndüğümde mezarlıktan içeri bile giremeden kenarındaki banka yığılıp kaldım. Gerisi karanlık.
FİNİSH FLASHBACK
Yaşamaya umudum zar zor yeşermişken yorgun bedenim kendini uykunun kollarına bıraktı. Gözlerim kapalıyken sesleri duyuyordum. Bir kapı sesiyle birlikte gıcırtılı zeminde birisi yürüyordu. İkinci kişi de içeri girmişti.
"Aa uyumuş. Şimdi uyanıktı." Konuşan Işıl'dı. Diğer kişi usulca yüzüme eğildi. Burnuma gelen tarçın kokusu sahibini hemen ele verdi. Can kalbimi yavaş ve sessizce kontrol etti. Ardından yüzümde ılık nefesinin oh çekişini hissettim.
"Sadece uyumuş." Çok kokruyordu. Her an ölmek üzere kimsesiz yaralı bir kuş gibiydim gözünde.
"Işıl üzerini değiştirmemişsin. Ter içinde böyle zature geçirir." Gülümsemek istedim kalbinin sıcaklığına. Yapamadım. Uyuyordum ama duyuyordum da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUPA KIZI VE SİNEK VALESİ
General Fiction"Bir iskambil falında çıkmıştık birbirimize O güzel kupa kızıydı, sinek valesiydim bense Gece yarısı, o perşembe rastladım köprü üstünde "Ağlama" dedim, o ağladı trabzanlardan indiğinde." İntihar etmeyi düşünmek için fazla küçük olan bir kız. Acı ne...