Can
Gök gürültüsü ile gözlerimi açtım. O sesti sanki bana uyanmamı söyleyen. Bir nedeni vardı. İçimdeki huzursuzlukla bağdaşıyordu. Sol tarafımın soğuk ıssızlığıyla Rüya'nın burada olmadığını fark ettim. İçimdeki soğuklukla ayağı kalktım. Cam hafif aralıktı. Aralıktan içeri yağmur damlaları sızıyordu. Yağmur iyice sağanağa dönmüştü. Gökyüzü yeni yeni aydınlanıyordu. Odadan çıkacağım esnada komodindeki not ilişti gözüme.
"Benden bir açıklama bekleme lütfen. Sadece gidiyorum. Sen de ne kadar çabuk unutursan beni o kadar iyi olur. Hoşçakal
-Rüya"Gözyaşlarım süzülmeye başlamıştı. Nasıl olurdu bu? Beynim inanmak istemiyordu. Neden yapardı bunu. Bir an için dün ki konuşmalar geçti aklımdan.
"Can bu gece uyumasak son kez şarkı söylesen bana, biraz sarılsak, bol bol öpsen beni."
"Rüya neden böyle konuşuyorsun son gecemizmiş gibi? Şarkıda söylerim öpüp sarılırım da ama böyle konuşma."
"Kim bilir belki son gecemizdir?"
Gözlerim bir kez daha doldu. Dudaklarımda ılık nefesini, yumuşak izlerini hissettim. Beni öpüşlerini hatırladım. Nasıl özlemişim oysa, onu fark ettim.
"Hayır. Yapmış olma be güzelim." Gitmiş olma be Rüya. Kendimi dışarıda buldum bir anda. Nereye gidecektim bilmiyordum. Yağmur beni sırılsıklam ederken koşarak yola devam ediyordum. Kuş olup uçamaz, balık olup yüzemez ya bu kız. Ya gemiye biner ya uçağa. Belki de trene. En yakın olanı gardı. İlk oraya gittim. Gişeye koşarak yaklaştım.
"Pardon hanımefendi ilk tren ne zaman kalkacak."
"İlk tren 05:45 trenidir şuanda 3. Peronda kalkmak üzere."
Koşarak perona girdim. Tren çalışır halde duruyordu. İnsanlar binmeye devam ederlerken onu gördüm. Onca insan arasında incecik vücudunu hemen tanıdım. Kızarmış gözleri gözlerimi bulduğunda donup kaldı. Bende dondum. Yavaş adımlarla ona ilerledim. Yaklaştıkça gözleri doldu. Yanına geldiğimde binmek için hareketlendi. Elini tutup durdurdum.
"Neden Rüya? Nereye? Ne yapacaksın orada?" Cevap veremedi. Tekrar binmeye yeltendi.
"Beni hiç mi sevmedin? Yalan mıydı herşey? Kolay değil Rüya sensizlik. Sen sensizliği bilmezsin, gitme." Dudakları arasından firar eden hıçkırıkla konuştu.
"Affet Can." Bu kez kaydı elleri ellerimin arasından. Yaralı serçem şimdi uçmaya gidiyordu. Sebepsizce bırakıyordu beni. Nedenini söylemiyordu. Bıraktı beni. Bindi ve gitti. Dünyam karardı. Rüya'm kabusa dönmüştü şimdi. İzin veremezdim gitmesine. Ama o yine de gitti.
Bakış açısı
Günler aylar birbirini kovalamıştı. Ayrılsalarda parçalanıp, gidememişlerdi birbirlerinden Rüya ve Can. Ayrı hayatlarda yaşayıp ayrı dünyalarda nefes almaya devam ettiler. Ama iyi ama kötü yaşadılar. Bir şekilde devam etti hayat. Büyüdüler. Erken büyüdüler. Acılarla yoğrularak, engelleri aşıp geçerek büyüdüler. Zordu ama başardılar. Can; yeşil gözlerinden yaşam saçılan, ince telli saçları rüzgarlara meydan okuyan genç adam, tek zaafına yenik düştü. Bu acı büyüttü onu. Kimi kötü alışkanlıklar kazandı; alkol, sigara. Hepsi dozundaydı ama acının dozu ağırdı asıl. Ayakta durmaya çalışarak zor da olsa okulu bitirdi. Üniversiteyi bitirince cübbesini giydi sırtına mahkemelerde adını tüm İzmir'e duyurdu. Namı, ünü yerinde başarılı bir savcı oldu. Işıl; hayat dolu, bıcırık yaramaz kız. Yıllar içinde süre gelen ilişkisi nişan ile taçlanmıştı. Başarılı bir hemşire olmuş, o da büyümüştü. Rüya; hayatı zindan olan pamuk şeker. Tutundu bir şekilde o da. Başardı başarmasınada kalbine ağır geliyordu artık yaşadıkları. Sözünü tutmuştu. Başarılı bir avukat olmuştu. Hayatın zorlukları karşısında göğüs germiş, yenilmemişti. Hepsi büyümüştü şimdi. 10 yıl geçmişti aradan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUPA KIZI VE SİNEK VALESİ
Ficción General"Bir iskambil falında çıkmıştık birbirimize O güzel kupa kızıydı, sinek valesiydim bense Gece yarısı, o perşembe rastladım köprü üstünde "Ağlama" dedim, o ağladı trabzanlardan indiğinde." İntihar etmeyi düşünmek için fazla küçük olan bir kız. Acı ne...