Meyda: Can&Işıl
Kapıyı tıklattıktan sonra beklemeye başladım. Biraz bekledikten sonra kapıyı kızıl saçlı çilli yeşil gözlü orta yaşlarda bir kadın açtı. Kahverengi eteğin üzerine çiçekli bir gömlek giyen kadının bakışlarında sıcacık birşeyler hissettim. Annem gibi bakıyordu.
"Hoşgeldin kızım geç içeri."
"Hoşbuldum efendim." Diyerek içeri girdiğimde bütün hevesim kursağımda kalmıştı. Salonda Işıl, Can ve sinsi oturuyordu. Dekoltesi olan siyah bir büstiyerin altına kot etek giymişti. Sinsi bakışları yerli yerinde dururken saçlarının önden iki tutamını örmüştü. Işıl ise isminin tam anlamını taşıyordu, ışıl ışıldı. Üzerinde toz pembe bir askılı, altında ise koyu mavi bol paçalı bir kot pantolon vardı. Saçlarını at kuyruğu yapmışken yıldızlı takılayırla da beyaz tenini süslemişti. Can, o çok farklıydı. Giydiği siyah tişörtün bolluğu üzerine çok yakışmıştı. Siyah bol paçalı pantolonuyla uyum yakalamıştı. Saçları her zamankinden daha özenliydi. Sinsi ve Işıl'ın ortasında oturuyordu. Işıl beni görünce elindeki limonatayı önlerinde ki beyaz sehpaya bırakıp heyecanla ayağı kalktı ve bana sarıldı.
"Hoşgeldin!"
"Hoşbuldum." Diyerek bana sarılan bedenin sırtını elimle sıvazladıktan sonra ayrıldım. Can çelişki ve heyecan içinde ayağı kalkıp bana yaklaştı. Sanki ne yapacağını bilememişti.
Benim gibi.
Sarılmak istiyor ama ayıp olur mu diye düşünüyor, elimi sıkmak istiyor ama fazla mı resmi olur diye düşünüyor gibiydi. Benim durumum da ondan farksızdı. Biz öylece birbirimize sanki uzun zamandır bu kadar güzel gözler görememiş gibi bakarken sinsi epey bozulmuştu.
Ben gerçekten yeşilin bu kadar güzel tonunu hiçbir yerde görmemiştim.
Kahverengi gözden etrafta bulmak kolaydı ama onun yeşilleri. O yeşiller kolay kolay bulunmazdı. En sonunda heyecanlı sesiyle iki kelime edebildi.
"Hoşgeldin Rüya."
"Hoşbuldum Can." Biz aptal aptal birbirimize bakarken Işıl durumu anlamış ve hoşuna gitmiş gibi sırıtıyordu. Ve en sonunda buna bir son vermek istedi. "Rüya gel böyle otur."
Gösterdiği yer Can'ın hemen yanıydı. Adım kadar emindim bunu bilerek yapıyordu. Gösterdiği yere oturduğumda Can da kendi yerine geçmek için adımladı. Can tam oturacakken sinsi bana doğru kayıp elini samimiyetsiz yapmacık olduğu belli olan bir gülümsemeyle uzattı.
"Tanışma fırsatı bulamadık ben Laya."
"Memnun oldum Rüya bende."
"Laya'cığım sen bu eteği yeni mi aldın?" Işıl yine bilerek Laya'ya soru soruyormuş gibi yapıp yanına oturmuş ve kendi yerini, yani benim yanımı Can'a bırakmıştı. Laya buna epey bozulsa da renk vermemişti. Işıl'ın tavırları hem hoşuma gidiyor hemde ona ısınmama neden oluyordu. Can yanıma geçtiğinde ikimizde gülümseyerek birbirimize daldık. Yine.
"Hayır aslında yeni değil."
"Hmm anladım." Derken bana göz kırpmıştı. Var bu kızda birşeyler. "Rüya sen gelmeden önce bizde limonata içiyorduk sende ister misin?"
"Hayır demem doğrusu."
"Tamam, anne!" Mutfaktaki annesine seslendi. Kadın elinde bir tabak kurabiye ve limonata olan tepsiyle gelince hepimizin gözleri açıldı.
"Anne yine yapmışsın yapacağını çok teşekkürler." Işıl parlayan gözlerle annesine kocaman bir gülümseme sunmuştu. Hepimiz birlikte teşekkür ettikten sonra kendi payımızı yemeye başladık. Bu esnada tatlı tatlı sohbet ediyorduk. Akşamımız şöyle geçmişti; Işıl ara ara göz kırparak Can ve bana sinsiyi oyalayarak konuşma fırsatı sunmuş ve sinsinin bayağı bir bozulmasına sebep olmuştu. Can ve ben gece boyu gözlerimizle konuşmuştuk aslında. Onun güzel yeşillerinin esiri altında bütün gece en güzel manzarayı izlemiştim. Geceye doğru balkona çıkıp biraz daha sohbet ettik. Bir süre sonra kapı açıldı ve içeri o gece balkonda görüp babaları olduğunu anladığım adam girdi. Elinde eski bir gitar vardı. Işıl heyecanla ayağı kalkıp eline balkonda duran saksıların birine saplanmış olan tahta çubuğu aldı.
"Evet sayın dinleyiciler şimdi karşınızda usta gitarist Mehmet Ateş!" Diyerek babasını elleriyle gösterdikten sonra hepimiz kahkahalar eşliğinde alkış yaptık. Bu kez tahta çubuğu eline babası aldı. "Evet sayın dinleyiciler bu gece ki ilk parçamız Yıldızların altında."
Işıl bir çocuk gibi sevinip zıpladı. "Bu benim en sevdiğim şarkı!" Adam yanımıza oturup gitarıyla çalmaya başladı.
"Benim gönlüm sarhoştur yıldızların altında. Sevilmek ah ne hoştur yıldızların altında."
Bu adam az önce şarkıyı mı sansürledi? Bu ince düşüncesi bile bana çok uzak bir yerlerdeydi. Şarkıya bizde eşlik etmeye başladık.
"Mavi nurdan bir ırmak gölgede bir salıncak."
Tam bu esnada Can'la göz göze geldik.
"Birde ikimiz kalsak yıldızların altında."
"Kalsak mı? Sadece ikimiz?"
Dedi sessizce. Bunu söyledi mi? Bana?
"Kalalım mı?"
Diye karşılık verdim sessizce. İnce, içten bir gülümseme sundu bana. Neden? Duyulan alkış sesiyle ikimiz de gerçekliğe dönüp şarkının bittiğinin farkına vararak geç de olsa alkışladık.
"İstek parça var mı?"
Can hemen öne atıldı. "Kupa kızı ve sinek valesi!"
"Hmm iddialısın abi, kimmiş senin kupa kızın, sinek valesi?"
Aniden sorulur mu ama Işıl? Çocuğun yüreğine inecek. Zaten nefes alış verişleri düzensiz. Ne? Ben buna mı dikkat ettim? Ben niye buna dikkat ettim? Peki onun nefesi niye düzensiz? Ben niye kendi kendime konuşuyorum?
"Çalmaya başla sen baba." Diyerek Işıl'ın sorusunu es geçti.
"Bir iskambil falında çıkmıştık birbirimize..."
Gerisini bana bakarak söyledi.
"O güzel kupa kızıydı, sinek valesiydim bense."
Bu çocuk bana kalp krizi geçirtecek. Ben mi herşeyi yanlış anlıyorum yoksa doğru anladığım şeye inanmakta güçlük mü çekiyorum? O gece hayatımda geçirdiğim en eğlenceli geceydi. Birkaç şarkı sonra isminin Suna olduğunu öğrendiğim anneleri de aramıza katıldı. Kadın çok cana yakın ve sevecendi. Bu aile komple pamuk şeker galiba.
Ama benim favorim yeşilli olan.
Evet ballarımmm nasılsınız öncelikle? Bölümü sevdiniz mi? Sevdiyseniz paylaşıp oylamayı unutmayın!!
Sizce Can ve Rüya arasında ne var? Laya neden böyle davranıyor? Ateş ailesini sevdiniz mi?
Yeni bölümler için takipte kalın!!
İg: samimiyazarnaz
Tt: samimiyazarnaz
Oylayıp paylaşmayı unutmayın!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUPA KIZI VE SİNEK VALESİ
Ficción General"Bir iskambil falında çıkmıştık birbirimize O güzel kupa kızıydı, sinek valesiydim bense Gece yarısı, o perşembe rastladım köprü üstünde "Ağlama" dedim, o ağladı trabzanlardan indiğinde." İntihar etmeyi düşünmek için fazla küçük olan bir kız. Acı ne...