1. bölüm

179 7 0
                                    

Yatağıma fırlattığım valizin fermuarlarını açtım ve bir kaç el hareketi ile içini düzelttim.Valize yerleştirmek için önceden ütüleyip,özenle sıraladığım kıyafetlere göz ucuyla baktım ve sırayla hepsini valize yerleştirdim.Son bir kez daha bir kaç yedek kıyafeti ekleyip valizin fermuarlarını sıkıca kapattım.

"Mükemmel tatil için mükemmel bir valiz."
İşime o kadar dalmıştım ki annemin geldiğini fark etmemiştim.

Anneme sahte bir gülümseme ile cevap verdim."Bu tatile çıkmak istemiyorum ki."

Kaşlarını çattı."Spencer,tatlım biliyorum.Zor zamanlar geçiriyorsun ve seni anlıy-"

"Beni nasıl anlayabilirsin?"sözünü kesmiştim.

Annem avuçlarının içine yüzümü aldı ve beni alnımdan öptü."Annen olarak--bu tatili yaşamaya hakkın olduğunu biliyorum ve tatlım,Lucas,o da bunu isterdi."

Lucas'ın adını duymak bile içimde bir ürpertiye neden olmuştu.Onun eksikliğini daha kaldıramamıştım ve hayat onsuz gerçekten boş geliyordu.Bir bankada yaşanan soygunda,hırsızın Lucas'ı rehin olarak alıp 48 saat boyunca işkence çektirmesinin ardından bıçak ile öldürmesiyle,daha 18 yaşında yaşamını yitirmişti.

Lucas ve ben bir kaç yıldır çıkıyorduk.Onsuz yaşayacağım aklıma bile gelmezdi,ben daha ondan ayrılacağıma bile inanmazken bu bana çok ağır gelmişti.
Hadi ama?
Kim sevgilisinin daha on sekiz yaşında öleceğine inanırdı ki?
En kötüsü kavga ederdiniz.

Belki de beni farklı kılan budur,diye düşündüm.

Annemin de her gün söylediği gibi Tanrı böyle istediyse buna uyum sağlamaktan başka bir çare yoktu.
Başta onunla birlikte ölmem gerektiğini düşünmüştüm,fakat herkesin de bildiği gibi bu bizi tekrar bir araya getirmeyecekti.

Açıkçası,inancı tam bir ailenin kızı olduğum için,bu tür konuları iyi biliyordum ve bu kötü olayla baş etmek zorundaydım.Tanrı beni sınıyor olmalıydı.Evet,tanrı kesinlikle beni sınıyordu.

Şimdi o olaydan sadece dört ay geçmesine rağmen,her şeyi geride bırakıp başka bir şehirde yeniden başlamam gerekiyordu.
Bunu ben istemiştim,her gün bu küçük kasabada dışarı çıktığımda insanların gözlerime "ZAVALLI" diye bakmaları beni deli ediyordu.Bana acıdıklarını hissediyordum ve ben acınmak istemiyordum.

New York'ta küçük bir daire kiralamıştık ve bu kazandığım üniversiteye de oldukça yakındı.
Ailem taşınma işlerini hallederken civardan uzak bir tatil yerine gitmem isteniyordu.
Bunun içinde paraya kıyıp iyi bir otelde bir hafta kadar bir konaklama hazırlamışlardı ve buna sevinmem gerekiyordu.Fakat hayır,tek gram bile heyecanlanmamıştım.
Hayat tüm can alıcılığını kaybetmişti ve bana kasvetli bir dünyadan farklı gelmiyordu bile.




Babam ve annem kapıya kadar beni geçirdiler ve bir kaç veda konuşması sonrası arabama atlayıp,Los Angeles'ta hazırlanmış otelimin yolunu tuttum.
Radyoyu açtım ve çıkan şarkının neyin nesi olduğunu anlamak için biraz dinledim.

'Cause baby when you're with me

Çünkü bebeğim sen benimleyken
It's like an angel came by Bir melek elde etmiş veAnd took me to heavenVe beni cennete götürmüş gibi oluyor'Cause when I stare in your eyes çünkü gözlerine baktığımdaIt couldn't be betterDaha iyi olamazdıBir kaç sözcük sonrası radyoyu hışımla kapattım.
"Lanet olsun duruma daha uygun bir şarkı çıkamaz mıydı?Tanrım!Beni gerçekten iyi sınıyorsun."

Direksiyona elimle vurdum ve bir kaç küfürle birlikte ekledim."Lucas burada olmanı o kadar çok isterdim ki."

Yarım saat kadar sonra arabamı bir tesise çektim ve biraz mola vermek için benzin istasyonundan kendime bir kahve aldım.Yanına bir yaban mersinli kek ile damla çikolatalı kekler alıp arabama geri döndüm

Ne kadar oyalanırsam otele o kadar geç giderdim ve--kesinlikle otele gitmek istemiyordum bile.Gün boyunca yol üzerinde gördüğüm her istasyondan bir kek alıp,bir kaç yerde durarak fotoğraf çektirdim.
Sonuç olarak daha kilometrelerce yolum varken,akşam olmuştu bile.

Sisli bir gecede araba sürerken ürkmüştüm ve içimden siyah camlı bir BMW'ye sahip olduğum için dua ediyordum böylece yanımdan geçen arabalar içeride kimin olduğunu görmüyordu.
Daha önce bu kadar uzun araba kullandığımı hatırlamıyordum ve lanet olsun ki babamın bana 'otobüsle gitme teklifini' kabul etmemiştim.
Yetişkinim baba,dediğime inanmıyordum.
Bir yetişkin,neden sisli lanet bir havadan korksun ki?

Yandaki yol tabelalarına sürekli bakıyordum.Böylece doğru yolda olduğumdan emin olmak istiyordum.

"LOS ANGELES-1156 KM."

"LOS ANGELES-1000 KM."

"LOS ANGELES- 996 KM."

Fakat daha sonraları yanda tabela bile görmemeye ve yavaş yavaş asfalt yoldan sapmaya başladığımı hissettim.Taşlı,bol ağaçlı bir ormana doğru tam gaz ilerlediğimi görünce içimden bir kaç küfür savurdum.

Yanlış yola sapmış olmalıydım.

Sisli havanın burada daha da yoğun olmasıyla içimden korku dolu bir nefes aldım.

Kesinlikle yanlış yoldaydım.

Bir kaç dakika sonra lastikten çıkan dumanlar ve koku etrafımı sarmaya başladı ve kendimi bir anda arabadan dışarı atarken ceketimle ağzımı kapattım.

Kahretsin.Bir bu mu eksikti?

Bir kaç dakika sonra patlamış lastik ve duman kokusunun havaya karışmasını bekledim ve havanın solunabilecek bir havaya dönüştüğünü hissedince arabama doğru ilerledim.

Bagajı yavaşça açıp içeride yedek bir lastik olduğunu görünce derin bir nefes verdim.
"Tanrım,teşekkürler."
Yedek lastiği bagajdan çıkartıp,hayatımı kurtaracak parçaya bir kaç kez baktıktan sonra aklıma ince bir ayrıntı tak etti.Ben lastik takmayı bilmezdim ki.
İçimden bir kaç küfür savurdum.Şimdi ne yapacaktım?Kahretsin.

Arabama girip kapıları kapattım.
İtfaiye,polis veya herhangi bir çekiciyi aramak için telefonumu çıkarttım.
Tek çizgi bile yoktu.
Tanrım!Telefon bile çekmiyordu.
Bu iğrenç yerde gece boyunca tıkılı kaldığıma inanmıyordum.

Bir kaç dakika arkama yaslanıp akıllı bir şekilde düşünmeye başladım.Şimdi ne yapacaktım?
a)Sabaha kadar bekle ve hava aydınlıkken yardım edecek birini bul.
b)Kendini öldür (en akıllıcası bu geliyordu.)
veya c)Telefonunun çekeceği bir yer bul.

"B" seçeneği ne kadar bana daha cazip gelse de,bir kaç saat bile burada kalmak istemediğim için el feneriyle etrafta bir gezintiye çıkmaya karar verdim.
Belki de telefonumun çekebileceği bir yer bulurdum,kim bilir?
Çantamdan bir el feneri kapıp elimde telefonumla arabamdan çıktım ve kapıları kilitlediğimden emin olduktan sonra küçük anahtarı cebime soktum.
Sisli ormanda el feneriyle etrafıma bir göz attıktan sonra,sağ taraftan gitmeye karar verdim.

Önüme çıkan tek şey ağaçtı ve telefonum hiçbir yerde çekmiyordu.
Arabamdan iyice uzaklaştığımı düşündüm ve geri dönmeye kara verdiğimde ayağımda dolaşan,canlı ve
yumuşak bir doku hissettim.Yumuşak hayvanlardan nefret ediyordum ve istemsizce bağırdım.
"Ayağımda bir yılan var!Ayağımda bir yılan var!Ayağımda..yılan!"
Tiz bir şekilde çıkarttığım bir kaç çığlık sonrası kendime gelip ormanın içine doğru koşmaya başladım.

Yılanın benden,çok şükür ki,uzaklaştığını hissedince derin bir nefes aldım ve rahatlamaya çalıştım.

"O bir yılandı!Ayağımda bir yılan vardı!Yılanlardan nefret ederim!Kim yılan sever ki?Sersem araba,keşke Lucas yanımda olsaydı.Tanrım,hayatımdan nefret ediyorum.Evime asla dönemeyeceğim."

O sırada sisin içerisinden deri ceketli bir yabancı çıkıverdi."Bir cümlede bu kadar kötü söz söylersen,şeytan ayağına gelir bebeğim."

Buda kimin nesi diyerek arkamı döndüğümde bana seslenen iri yarı sarışın adamın yanında üç kişiyi daha karanlıkta seçtim.Kim oldukları ve benden ne istedikleri hakkında fikrim yoktu ve korkmaya başlamıştım.Neden aptal bir karar alarak geceye kadar oyalanmıştım ve Tanrı beni ne tür bir şekilde sınıyordu?


BUSINESS THINGSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin