SPENCER
Daphne ile gerçekten iyi anlaşmaya başlamıştık.Sandığımdan çok daha iyi bir kızdı ve nasıl eğlenebileceğinizi biliyordu.Ben çoktan odama eşyalarımı yerleştirmiş olduğum için,ona yardım etmenin nazik bir davranış olacağını düşünerek Nathan gittikten bir saat kadar sonra odamdan çıkıp onun odasına doğru yol aldım.Girişe yaslanarak gülümsedim."Nasıl gidiyor?""Bitti sayılır.Yardım etmek istiyorsan hayır demem."diyerek güldü Daphne.Onun odası da aynı benim odam büyüklüğündeydi ve tek farklı şey pencerenin baktığı manzaraydı.Pencereye doğru ilerledim ve dışarıya bakarak "Manzaramız gerçekten güzel."diye mırıldandım.Daphne kıyafetlerini dolabına yerleştirirken gülümsedi."Ben de etkilendim."Pencereden ileriye doğru bakınca üniversitenin ve şehrin manzarasının gözlerimin önüne serilmesiyle iç çektim.İleriye baktığımda bir problem yoktu fakat kafamı biraz aşağılara indirdiğimde beyaz büyük bir araba etrafında toplanmış bir kaç çocuğu gördüm.Bana bakıyorlardı.Gözlerimi kıstım ve emin olmaya çalıştım.Kesinlikle bana bakıyorlardı.
Bunları tanıdığımda yemin edebilirdim.İçlerinden iri olanın bana doğru bakması,tam gözlerimin içine bakması beni tedirgin etmişti.Kötü bir şekilde bana karşı gülümseyince,onları tanıdım.O Steven'di ve yanındakilerin de Toby,Marcus ve Luke olduğuna dair bahis oynayabilirdim,ayrıca kazanırdım da.Hayatımı mahveden o dört kötü insan.
Ormandaki adamların burada ne işi vardı?Justin'in onlara iyi bir dayak attığını hatırlayabiliyordum fakat neden intikamlarını benden almak istesinler ki?Ben bir şey yapmamıştım.
Bir anda vücudumda damarlarıma pompalanan kanı hissetmeye,normalden kat kat hızlı kalp atışlarımı duymaya başlamıştım.Vücuduma yayılan tedirginlik hissi,beynimi ele geçirmiş gibiydi ve hatta Daphne'nin bana seslendiğini bile duymamıştım.
Ben ona cevap vermeyince,dolabın başından yanıma gelip gözlerini benim baktığım yere dikmeye başladı.Steven ve diğerlerini görünce şaşırdı."Onlar--kim Spencer?"
Onu duyunca kendime geldim ve kekeleyerek "Konu çok uzun,"diye geçiştirdim."--sadece iyi değiller."
Daphne üstelemedi."Ne yapacağız?Bizden--senden ne istiyorlar?"
"Ben--bilmiyorum.Nathan'ı ara.Başka bir seçeneğimiz yok gibi duruyor."diye umutsuca fısıldadım.
Daphne telefonunu almak için yatağa doğru giderken eliyle omzuma usulca dokundu."Korkma.Nathan hemen gelecektir."
Bir şey söylemedim.Çünkü endişe ettiğim konu o adamlar değildi.Justin bana en ufak bir durumda onu aramamı söylemişti fakat yaşananlardan sonra onu nasıl arayacağımı bilmiyordum.Onu aramam doğru olur muydu ki?
Sanki bana söylediği şeyleri unutmuşum gibi 'Hey,Justin bana yardım et.' diyip yelkenleri bu kadar çabuk suya indirmek istemedim ve bir anda çıkarttığım telefonu tekrar cebime soktum.Ellerimi kollarımda birleştirdim ve kafamı cama yaslayarak derin bir nefesi dışarı doğru verdim.
Bu işi kendim de halledebilirdim.Zaten Steven veya diğerleri hala durdukları yerde duruyorlardı ve bir şey olursa kapıyı açmazdım.Güvenlik görevlilerine telefon açmamız bir dakikamızı almazdı.Odada bir sürü kesici alet vardı ve güvende olacaktık.
Buna emindim.
Gözlerimi devirerek arkamı döndüm ve Daphne'nin Nathan'a ulaşıp ulaşmadığını merak ettiğim için odadan dışarı doğru çıktım.
Gördüklerim karşısında gözlerim bir anda yerlerinden çıkacakmış gibi açıldı ve nefes alamadığımı hissettim.Yaşadığım şok dalgasını geçirmek için elimi,sinek yakalayacakmış gibi açılmış ağzıma götürerek kapadım ve midemdeki kasıntı yüzünden diğer elimle karnımı tutarak korkuyla inledim.
İşin iyi yanı şuydu;Daphne'yi bulmuştum.
Kötü olanı ise;Etrafındaki dört adamdan biri boğazında bir bıçak tutuyordu.
Beni gören Steven,direk belime sarılarak yanına çekti ve sigara kokan nefesiyle "Seni özledim küçük şeytan."diyerek yanağımı sıktı.
Bir sevgi gösterisini,böyle bir adamdan almak insanı iğrenç bir pislik gibi hissettiriyordu.
Ondan kurtulmaya ve debelenmeye çalıştım."Bıraksana beni--sana ne yaptım!?"
Luke Daphne'nin boğazına yasladığı bıçağı indirmeden güldü."Bize bir şey yapman gerekmiyor.Sorun Justin'in bize bir şey yapmış olması."
"Ah Justin'in size yaptığı şey beni ilgilendirmez.Gelip beni kurtaracağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz çünkü o demir kafası çalışmıyor bile."diye çıkıştım.
Steven kahkaha attı."Bak şeker şey,Justin seni önemsiyor,"sırıttı ve ekledi."--ve yarım saat içinde burada olur.Nathan onu aramak için bir köşeye geçmişti bile."diye kulağıma eğilerek fısıldadı.
Nathan'ın Steven ve diğerlerinden haberi olması bende bir rahatlama hissi uyandırmıştı.Fakat 'Justin seni önemsiyor' kısmına gelirsem;kendimi kızarmaktan ve midemdeki kelebeklerin uçuşmasından alıkoyamadım ve gözlerimi kapatarak Justin'in bir daha beni kurtaracak bir hamle yapması için dua ettim.
Onunla pek iyi anlaşamıyorduk fakat hayatımı kurtarmak konusunda çok iyiydi ve bir kez daha ona hayatımı borçlu olacağım için kendimi boktan hissettim.Justin bunu bana karşı kullanacaktı ve yine bir sürü küfür yiyeceğimden de emindim.Hatta belki de ayaklarını yıkamak zorunda falan kalacaktım.
Bunlara rağmen,hayatımı kurtaracak birine sahip olduğum için şanslıydım.
Tabi,kurtarırsa diye geçirdim içimden.
Justin'den bahsediyorduk ve onun kişiliğinin değişken olduğu konusunda yemin edebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUSINESS THINGS
FanfictionBuda kimin nesi diyerek arkamı döndüğümde bana seslenen iri yarı sarışın adamın yanında üç kişiyi daha karanlıkta seçtim.Kim oldukları ve benden ne istedikleri hakkında fikrim yoktu ve korkmaya başlamıştım.Neden aptal bir karar alarak geceye kadar o...