SPENCER
Austin asansörün çağırma düğmesine sertçe dokundu ve asansörü beklerken bana doğru göz ucuyla bakarak "Adil olmadığını mı düşünüyorsun?" diye anlam veremediğim bir soru sordu.Şaşkın bakışlarımdan neden bahsettiğini anlamadığımı sezmiş gibi gözlerini açarak "Daphne ile Nathan'ın çıkmasından bahsediyorum."diyerek gülümsedi.Başımı ona çevirdim ve bir şey söylemek için ağzımı açmak üzereyken gelen asansörün sesiyle,açılan kapıdan içeri hızlıca girdim.Austin en alt katın düğmesine bastı ve asansör aynasına bakarak saçları düzeltmek için ellerini kafasına doğru götürdü.Bir yandan sarı,dolgun saçlarını mükemmel konuma getirirken göz ucuyla bana bakarak mırıldandı."Hala cevap vermedin.""Ah—ben,"diyerek alt dudağımı ısırarak kafamı öne eğdim."---bunu hiç böyle düşünmemiştim.Ama onun için seviniyorum.Yani belki çok az süredir tanıyorum fakat onun için gerçekten seviniyorum.Nathan gerçekten iyi biri."Austin bana bakarak güldü."Bundan bahsetmediğimi biliyorsun."Bir şey söylememe izin vermeden kaşlarını kaldırarak alnının kırışmasına ve olduğundan da seksi gözükmesine sebep olduktan sonra ekledi."Justin'in hala sana çıkma teklif etmemesini soruyorum."Bu konuda tamamen yanlış izlenim vermiş olmalıydım."Hey—biz,şey,öyle değiliz."diyerek umutsuzca isyan ettim.Austin gözlerini devirdi ve –nihayet-açılan asansör kapısından çıkarken kolumdan tutup yanına gelmemi sağladı.Bina dışarısında yürürken "Aranızda farklı bir şeyler olduğunu itiraf edersen,belki de daha çabuk sevgilisi olursun."diyerek kıkırdadı.Omzuna doğru hızlıca bir yumruk geçirdim."Onun sevgilisi falan olmak isteyen yok.""Ah!"Geri çekildi ve omzunu tutarak alt dudağını büzüp üzülmüş gibi davrandı."Bu acıttı."Saçmalıyordu ve sinirlerimi daha da bozuyordu.Gözlerimi devirdim ve yürümeye devam ederken sinirli bir şekilde "Öyle olmasını umuyorum."diyerek geçiştirdim.Austin arkamdan gelmiyordu ve benden birkaç metre geride durup yüksek bir tonuyla "Aslında biliyor musun?"diye seslendi.Hareket etmeyi kestim ve durduğum yerden ona yavaşça dönerek kaşlarımı çattım."Neyi?""Sanırım senin ondan hoşlandığın kadar o da senden hoşlanıyor."diye ciddi bir şekilde söylendi.Sanırım senin ondan hoşlandığın kadar o da senden hoşlanıyor cümlesi bende biraz umut yaratmış olmalıydı.Etrafımda ve midemde uçuşan kelebeklere,karnımda hissettiğim kasıntıya ve en önemlisi de kalbimin atış hızına aldırış etmemeye çalıştım ve derin bir nefes aldım.Ne olursa olsun,Spencer Hastings,soğukkanlılığımı korumalıydım ve tekrar önüme dönerek yürümeye başlamadan önce "Evet,evet,her neyse işte."diye mırıldandım.
DAPHNEBinadaki acil çıkışı kullanacağı hiç aklına gelmemişti.Hatta Spencer'ın asansöre binmesiyle onu kolundan tutarak çıkışa doğru götüren Nathan,acil cıkışına geldiğinde Daphne'ye doğru gülümseyip "Farklılık yaratalım dedim."diye kulağına doğru fısıldamıştı.Yangın merdivenlerinden hızlıca inerken Nathan'a doğru dönerek üzgün bir ifadeyle "Yemeğe çıkarken düzgün bir şeyler giymek isterdim."diye mırıldandı.Nathan sadece gülmekle yetindi."Siyah dar kotun ve pembe kurukafalı askılı tuniğin nesi kötüymüş?"diyerek dalga geçti.Daphne göğsüne doğru vurarak onu durdukları merdiven basamağından bir basamak aşağıya ittirirken "Kötüsün."diyerek gülümsedi.Nathan aldırış etmeden merdivenlerden inmeye devam ederken arkasından gelen Daphne'ye seslendi."Seni o kıyafetle bir yemekte binlerce dolar ödememiz gereken yerlere götürmeyeceğim."diye açıklama yaptı.Daphne bir şey söylemeyince ekledi."Yani götüremeyeceğimden değil ama izlenimin o tür yerlerden hoşlanmadığını söylüyor.Ki biliyor musun?Ben de hoşlanmam."diyerek güldü.Nathan haklıydı.Daphne de o tür yerlerden pek hoşlanan tiplerden değildi.Hatta içinden,tanrım sana teşekkürler diye geçirdi ve biraz önceki asık suratının yerini mutlu bir Daphne'nin almasına izin vererek keyiflendi.Merdivenlerin aşağısında bekleyen siyah arabanın ön koltuğunu Daphne'nin binmesi için açarken önündeki gömleği iliklermiş gibi yaparak Daphne'nin kahkaha atmasına neden oldu.JUSTINSpencer'ın gelmesi için arabanın içinde yaklaşık on dakikadır bekliyordu ve sıkılmaya başlamıştı.Tam telefonunu çıkartıp Austin'i arayacakken,siyah camının tıklanmasıyla derin bir nefesi dışarı doğru verdi.Spencer somurtkan bir tavırla cama vurduktan sonra ellerini göğsünde birleştirip Justin'in kapıyı açması için beklemeye başladı.Justin hızlı bir hareketle uzanıp Spencer'ın bineceği kapıyı açarak içeri gelmesini beklerken koltuğuna yaslandı.Spencer koltuğa binip kapıyı kapattı ve Justin'e doğru somurtkan bir tavırla "Burada mı bekleyeceğiz?Mükemmel planın bu mu?"diyerek çıkıştı.Justin yanağının içini ısırarak "Sanırım."dedi ve bir çocuk gibi sırıtarak ekledi."Aslında burada,arabada da gayet eğlenebiliriz.Sen ve ben."diyerek dudaklarını yalayarak baktı.
SPENCER
"Oradan sürtük gibi mi gözüküyorum?"diyerek tek kaşımı kaldırdım.Arabada ona bekaretimi vereceğim düşüncesi aklına nasıl gelmişti şaşıyordum.Aramızda kötü bir kavga geçmişti ve o her şeyi unutacağımı sanmış olmalıydı.Yanılıyordu.Justin kollarını iki yana sallarken "Hey," diye çıkıştı."Boş zamanlarında ne yaptığını ben nereden bilebilirim?"Ağzımı açıp kendini ne zannettiği üzerinde bir kaç fikir yürüttüm.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı?
Joseph Morgan?
Veya Justin Timberlake?
Kimse benimle böyle konuşamazdı."Orada dur Bieber."Gözlerimi ela iri gözlerine diktim."Sinir bozucu olabilirim,baş belası,gıcık,sersem,aptal veya beyinsiz.Bir sürü şey olabilirim fakat bir sürtük değilim."diyerek yere tükürür gibi çıkıştım.Justin dudaklarını büzdü ve her sinir edici bir şey söylediğimde yaptığı çocuk sesiyle "Bebeğim,ondan bahsetmediğimi biliyorsun."diye fısıldadı ve elini yavaşça bacağıma koyup,parmağıyla bacağımda daireler çizerek nefesimin kesilmesine neden oldu.
Düzensiz aldığım nefesleri fark ettikçe sırıtmaya başladı ve alın çizgilerini birleştirerek aramızdaki mesafeyi milimetrelere indirerek bana doğru baktı.Zar zor "--ben,aslında--"diye söze başladım.Soğukkanlılığımı korumaya çalışırken pek de başarılı değildim."Dengesiz tavırlarının ne demek istediğini pek anlayamıyorum."
Bundan rahatsız olduğumu dile getirdiğimi sanıyordum fakat Justin bunu bir 'eleştiri' olarak almamış gibi sırıtmaya devam etti."Alış buna bebeğim."
Gözlerimi devirerek ona doğru baktım."Cidden mi sürtük cidden mi?"Alaycı bir kıkırdama ile iri ela gözleriyle karşı karşıya geldim--müthiş gözleri vardı.
"Ah,bana filmlerden alıntılarla laf atman gerçekten seni küçük düşürüyor,Spencer."diyerek sırıttı.
Gözlerimi -bir daha- devirerek yüzüne doğru baktım.Sinirle alt dudağımı dişlemeye ve yolmaya başlamak üzereyken ona laf atmanın asla işe yaramayacağını kabul ederek derin bir nefes aldım."Barış,Bieber."diyerek işaret ve orta parmağımı "V" haline getirip diğer parmaklarımı birleştirip gülümsedim.
Beni öpeceğini düşündüğüne emindim.Birbirimize o kadar yaklaştıktan ve fısıldayarak konuştuktan sonra bunu planladığına emindim.Fakat koltukta doğrularak tüm planlarını alt üst etmenin ve 'Barış,Bieber' diyerek onu küçük düşürmenin verdiği mutlulukla gülümsedim.
İşte,Spencer'a bulaşmanın cezası budur diye geçirdim içimden ve kazanmanın verdiği keyifle sırıttım.Justin bozuntuya vermeden--gayet ciddi bir sesle bana doğru bir iki saniye döndü ve "Aç mısın?" diyerek baktı.
Karnımı tutup son altı saattir bir şey yemediğimi hatırlayarak daha da acıktım."Ölüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUSINESS THINGS
FanfictionBuda kimin nesi diyerek arkamı döndüğümde bana seslenen iri yarı sarışın adamın yanında üç kişiyi daha karanlıkta seçtim.Kim oldukları ve benden ne istedikleri hakkında fikrim yoktu ve korkmaya başlamıştım.Neden aptal bir karar alarak geceye kadar o...