"Tanrı Aşkına,bana migren mi yaşatmak istiyorsun?Kapa artık şu çeneni."
Yüzü sinirle kasılmış,alın çizgileri belirginleşmişti.
Her nedense bu tavrından dolayı korkmuştum ve söylediğini yapıp arkama yaslanarak daha fazla konuşmamaya karar verdim.
Justin direksiyonu sıkarken,ellerindeki eklemleri bile görebiliyordum.
"Kadınlar ve aptal soruları."tükürür gibi söylemişti ve başını benden uzaklara doğru çevirdi.
Beş veya daha uzun süre süren bir sessizlik sonrası ürktüğümü hissetmiş olmalıydı ki bana doğru kafasını çevirmeden beni yoklamaya çalıştı.
"Uyudun mu?"
"Hayır."fısıldar gibi konuşmuştum.
Kurumuş dudaklarını yalayarak ıslattı.
Benim gibi fısıldayarak cevap verdi."Uykun varsa arka koltuktaki montumu üstüne örtüp uyuyabilirsin."
Bana karşı tavırlarını göz önünde bulundurursak bu çok şaşırtıcı bir teklifti.
"Uykum yok."
"Bak sana kötü davranmaya çalışmıyorum."ona karşı tavır aldığımı hissetmişti.
Söylediği şey ilgimi çekmişti ve doğru duyup duymadığımı kestiremediğim için ona doğru döndüm.
Boş boş yüzüne bakarken "Tamam.Neden bunu söyleme ihtiyacı duydun ki?" diye söylendim.
"Bana tavır alıyorsun,"çocuk gibi sırıttı.Alt dudağını seksi bir şekilde ısırarak "Bunu anlayabiliyorum." diye çıkıştı.
"Yüzümde 'tavır alınmıştır' yazdığını sanmıyorum."
Çok saçma bir şey söylemiştim.Ama söylemiştim bir kere.Gözlerimi devirerek kendime içimden isyan ettim.
Beklediğimin aksine Justin buna yavaşça güldü."Hayır ama gözlerinden anlıyorum."
"Senin gözlerime değil yola bakman gerekiyor."onun gibi sırıtarak gülmeye başlamıştım.
Justin kurumuş dudaklarını ıslattı ve bana doğru başını çevirdi.
Ciddi denilebilecek bir sesle "Ama çok güzeller."diye mırıldandı.
Bu sözcükler yüzümde belli belirsiz bir kızarıklığa ve midemde uçuşan kelebeklere sebep olmuştu.Neden bu kadar seksi olmak zorundaydı?
"Hey."Justin ona cevap vermeyince yoldan gözünü ayırmayarak bana seslendi.
Yaslandığım koltuktan doğrulurken mırıldandım."Spencer...ismim,Spencer."
Justin bana doğru sırıttı."Spencer." Dudaklarını seksi bir şekilde yalayıp ekledi. "Şimdi sorabilir miyim?"
"Tabii." Kontrolü elime almış gibi sevinmiştim.
Justin direksiyondan başını çevirip bana baktı ve "Peşimizde olma ihtimallerine karşı seni evine götürmüyorum.Adresini öğrenmemeleri için."
Bu mantıklıydı."Tamam,peki neden senin evine gidiyoruz?"
"Çünkü benim evime gelmeye cesaret edemezler."Justin kafasını çevirip sırıttı.
Bunun nedenini merak etmiştim etmesine fakat kafamı yasladığım camdan dışarı baktığımda büyük,gerçekten büyük bir eve geldiğimizi gördüm.
Bu çok katlı villa da bir çok oda vardı ve yarısından çoğunun ışığı yanıyordu.Ortada duran bir havuzun etrafında onlarca şezlong ve evin her tarafında ağaçlar vardı.Arka bahçeye doğru gidildikçe küçük bir koru karşınıza çıkıyordu.Giriş ihtişamlıydı ve bütün bu manzarayı sadece camdan gördüğümde bile büyülenmiştim.
"Güzel,değil mi?"Justin etkilendiğimi farkına varmıştı.
Kafamı ona çevirmeden,büyülenmiş bir sesle "Şaka mı yapıyorsun?Muhteşem."diye fısıldadım.
Justin güldü ve arabanın anahtarını çıkartıp cebine doğru attı.Vitesi boşa alıp,kapıyı açarken bana doğru seslendi."Hadi."
Arabadan büyülü bir şekilde çıkıp onu takip etmeye başladım.İhtişamlı,beyaz ahşap merdivenlerden çıkıp büyük bir kapıya geldiğimizde Justin,cebinden farklı bir anahtar çıkarttı ve mekanın kapısını açtı.İçerisi de en az dışarısı kadar muhteşemdi.Büyük bir hole çıkmıştık ve sağ ve soldan ayrılan başka hollerde mevcuttu.
Justin kaybolmamı istemiyormuşcasına elimi kavradı."Takip et."
Sağ holden girip bizim evimizin büyüklüğünde bir salona çıktık.Duvara dayanmış gri köşe takımının hemen karşısındaki genişliğinin en az üç metre olduğunu düşündüğüm bir televizyon vardı.Köşe takımında sızmış,Justin'in boylarında beyaz tenli,siyah saçlı çocuk ışığın yakılmasıyla kendine geldi.
"Dostum çok geç kaldın."gözlerini açıp bana doğru dikti.
Bir Justin'e bir de bana baktı ve bir küfür mırıldandı."Steven'in yeni kurbanı bu muydu?"
Justin kafasını evet,dercesine salladı.Alt dudağını ısırıp çocuğa doğru bir bakış attı."Evet,ama ona bir şey yapmadılar.Yani,yapamadılar.Ben..bu sefer erken gidebildim."
Bu sefer,sözcüğü çok göreceliydi.
Yani,daha önce de mi bu tür olaylar yaşanmıştı?
Çocuk kurumuş dudaklarını yaladı."İyi iş,Bieber."Justin'e doğru sırıttı.
Justin egoist bir tavırla gülümsedi ve cebinden bir sigara alıp yaktı.Ağzına götürdüğü sigaradan bir nefes alırken bana oturmamı işaret etti.Söylediğini yapıp köşe takımına oturdum ve Justin'in bir şey diyeceğini düşünerek ona doğru baktım.Bir şey söylemek yerine,odanın içinde nefesiyle birlikte mükemmel bir sigara dumanı halkası oluşturdu.
Justin kafasını çocuğa doğru çevirdi ve biraz önceki tüm neşesi kaybolan bir sesle "Nathan,bizi takip etmiş olma riskleri var."
İsmi Nathan olan,diliyle dudaklarını ıslattı ve tükürür gibi "Piçler,"diye söylendi."Bizim üstün olduğumuzu anlamaları için daha ne kadar kavga gerekiyor?"
Justin tek kaşını kaldırdı ve gözlerini bir noktaya sabitleyerek bir kaç saniye öylece durdu.
"Bilmiyorum.Sonunda tekrar kan dökmek zorunda kalmak istemiyorum."Justin daha önce bundan pişman değilmiş gibi bir bakışla tekrar Nathan'a baktı.
Kan dökmek mi? Ve de tekrar? Beni kurtaran kişinin iyi biri olduğunu ve beni evime bırakacağını sanmıştım fakat Justin'in Steven denen çocuktan bir farkı yoktu. Belkide daha kötüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUSINESS THINGS
FanfictionBuda kimin nesi diyerek arkamı döndüğümde bana seslenen iri yarı sarışın adamın yanında üç kişiyi daha karanlıkta seçtim.Kim oldukları ve benden ne istedikleri hakkında fikrim yoktu ve korkmaya başlamıştım.Neden aptal bir karar alarak geceye kadar o...