Bölüm 14

21 0 0
                                    


"Bana kızgın olman önemli değil.Ben de açlıktan ölüyorum ve yemek yemek istersen bir şeyler yiyecek bir yer biliyorum."diyerek suratıma doğru fısıldayarak baktı.

Kafamı salladım.

Yemek yemem gerekiyordu ve bu durumda onunla tartışacak halim veya enerjim yoktu.Eğer Austin olsaydı,gözünü kırpar ve bana yemek için şans dilerdi.

Fakat sanırım ki bu bir randevu değildi ve açıkçası bunu ister miydim bilmiyordum.Her zaman yakışıklı bir sevgilim olmasını dilemiş olsamda,Justin de mükemmel yakışıklı ve çekici biriydi,yinede gerçekten dengesiz bir kişiliği vardı ve sinir bozucuydu.

Kötü çocuk davranışları ve bakışlarıyla gerçekten çekici bir kişiliği vardı fakat onu gördükçe sadece yakışıklı ve çekici olmanın yetmediğini bir kez daha gözlerimle görmüş oluyordum.

Onunla asla bir ilişki yürümezdi.Bazen bana çok nazik davrnıyordu ve kendimi dünyada tekmiş gibi hissettiriyordu fakat bazen de---dünyada kalan tek sürtükmüşüm gibi küfrediyor ve lakap takıyordu.

Buna asla katlanacak biri değildim.Eğer onunla bir ilişkim olacaksa onun sürtüğü değil,kız arkadaşı olmalıydım.Tek.

Justin arabayı çalıştırmak için cebine elini attı ve bir kaç kez karıştırıp çıkan anahtarlara baktı."Siktir," bir küfür savurdu ve emniyet kemerini çıkartıp bana doğru dönerek "Lanet anahtar kavgada düşmüş olmalı."diye tükürdü.

Yutkundum fakat söyleyecek bir şey bulamadığım için çenemi kapalı tuttum.Justin kapıyı açtı ve sinirle çıktı.Eliyle hızlıca kapıyı kapatmadan önce eğilip "Burada bekle.Hemen dönerim."diye homurdanarak kaşlarını kaldırdı.

Justin kapıyı kapatıp karanlıkta kaybolurken ellerimi ceplerimden çıkartıp önümde birleştirip sadece "Peki."diyebildim.

İçerisi bana klostrofobik bir hava yarattığı için kapıyı açtım ve çıkıp siyah camlı büyük Range Rover'a doğru yaslanarak Justin'in gelmesini bekledim.

Etrafın karanlık olması yetmezmiş gibi,etraftaki ağaçlardan ve çalılardan gelen garip kuş sesleri de altıma işeyecek kadar korkmama neden olmuştu.Normalde bu kadar korkan bir kız değildim fakat son iki gündür yaşadıklarımında bunda etkisi gerçekten büyüktü.

Ellerimi ceplerime soktum ve gerildim.Rüzgardan uçuşan saçlarımı düzelttim ve bir kaç saç telini ağzıma girmeden kurtardım.

Aptal saçlar.

Sinir bozucu Justin Bieber'ın bile benden çok daha iyi saçları vardı.En azından dolgun ve açık renkliydi.

Tanrının unuttuğu bu yerde park etmek gerçekten sadece ve sadece onun fikri olabilirdi.

Arkamda bir ürperti hissettiğim gibi sıçradım ve çığlık attım.Karanlıkta siyah bir şapkayla bana bakan bir çift mavi gözü gördüğüm gibi geri çekildim ve her kimse ittirip benden biraz uzaklaştırmaya çalıştım--maalesef karşımdaki benden çok daha güçlüydü.





"Hey!Benim."diye inledi Austin."Geceleri bu kadar şizofren duygulara sahip olduğunu bilmem iyi oldu.Artık sana yaklaşırken iki kez düşünürüm."diyerek gülmeye başladı.

Onun Austin olmasıyla rahatlayıp istemsizce derin bir nefesi havaya üfledim."Tanrım-korktum Austin."diye inledim.

Austin gülerek bana baktı ve siyah şapkasını çıkartıp sarı saçlarını rüzgarda bir kaç kez salladı."Randevunda şans dilemek istedim."diyerek sırıttı.

"Randevu mu?Ah,hayır bu öyle bir şey değil."diyerek saçlarımı düzelttim.

Austin elini cebinden çıkartıp omuzlarıma koydu."Biliyorum,biliyorum.Justin anahtarlarını aramaya yukarı çıkınca her nereye gidiyorsanız seni son bir kez görmek istedim."diyerek gülümsedi.

"Ah,"diye inledim."Ama bu bir randevu değil."

Austin geri çekildi ve bir kaç kez durduğu yerde sallandı.Deri ceketinin cebinden çıkarttığı sigarayı yakıp dudaklarının arasına koydu ve bir nefes çekti."Sen öyle diyorsan,sana inanırım."

Mükemmel dumanı havaya üfledi ve uzaklardan gelen karaltının Justin olduğuna emin olunca uzaklaşmak için hızlıca yürümeye başlarken bana el salladı ve fısıldayarak "Bilmeni isterim ki,en sevdiği renk mor ve uğurlu sayısı altı."diyerek sırıttı.

Bu gereksiz bilgileri öğrendiğim için kendimi şanslı saydım ve arabaya tekrar binip Justin'in gelmesini beklerken aynada biraz önce rüzgarda dağılmış saçlarımı düzeltip kurumuş dudaklarımı yalayarak ıslatıp kendime bakılabilir bir görüntü verdim.

Justin anahtarı bulmanın verdiği rahatlıkla sakin bir şekilde arabaya bindi.Emniyet kemerini takıp kontağa anahtarı yerleştirerek arabayı çalıştırdı.

Konutların bulunduğu büyük alandan ayrılıp New York'un gürültülü sokaklarına arabayla giriş yaptıktan sonra fısıldar gibi Justin'e doğru "Nereye gidiyoruz?"diye sordum.

Bakışlarını yoldan bir kaç saniye için bana çevirdi."Ormana."

Ormana mı?Bu çocuğun yemek yeme anlayışı neydi?Gecenin bir saatinde o ıssız ormanda işimiz neydi?

"Neden ormana gidiyoruz Bieber?Fantezilerin geceleri ot yemenin güzel olacağını mı söylüyor?Oh---ya da bir domuz avlar ve açlık oyunlarında bahsedilen kızartma yöntemleriyle kendimize ziyafet çekeriz?"diyerek dalga geçtim.

Cidden ama,ormanda işimiz neydi?

"Kapa çeneni."diye emir verdi."Kıçını kurtardığım yerde bana ait bir ağaç ev var."diye açıkladı.

Gözlerimi çevirdim."Sadece burger yiyecek bir yere gitsek?"diye baktım."Söz veriyorum bunu bir randevu olarak görmek yok."diye içini rahatlattım.

"Seninle çıktığım için üzülecek değilim,Spencer."diye söze girdi Justin.Bir anda karnımda oluşan kelebeklerin etkisi geçmeden ekledi."Orada almam gereken bir şey var ve sen acıktın diye yüzlerce dolar harcayamam."

İşte.

Bahsettiğim buydu.

Bir an benimle çıkmanın sorun yaratmadığını söyleyip,ikinci cümlede benim hiçbir israfa değmediğimi ima ediyordu.

Tam bir kaltak,diye düşündüm.

Elimdeki saate baktım ve gözlerimi devirerek yolu inceledim."Saat on ve biz New York'tan uzaklara mı gidiyoruz?Daha sabah geldik."diye inledim.

Justin bakışlarını bana çevirdi ve öfkeyle "Kapa artık şu çeneni,bunları ben düşünemiyormuşum gibi dakika başı bir şeyler anlatıyorsun.Tanrım,Spencer bende migren var ve sen beni öldürmek üzeresin."diye parladı.

Hiç susmayan oydu fakat Justin öfkeyle parladığında susmak en uygun çözüm oluyordu.Homurdanarak arkama yaslandım ve bir kaç dakika sonra fısıldar gibi "Bari biraz müzik dinlememe izin ver."diye yalvarır gibi söylendim.

"Hayır."diye çıkıştı."Müzik dinlemem."

Sıkıcı biri olduğunu bir kez daha kendime hatırlatmış olmanın verdiği sevinçle (!) arkama yaslandım ve kendi kendime bir kaç şarkı sözü mırıldanarak rahatlamaya çalıştım.

Yolumuz çok uzundu ve dengesiz bir bela ile yalnızdım.

Ah,hayatım gerçekten çok eğlenceliydi.

DAPHNE
Siyah cama yasladığım kafamı arabanın durmasıyla yavaşça kaldırdım.Neon ışıklarla süslenmiş,eski tabelayı okumak için gözlerimi kıstım.

Andrew's Burgers

Nathan ilk buluşma için herçekten uygun bir yer seçmişti.Bir hamburger dükkanı.Neden bilmiyordum ama,normalde bu tür yerlerden hoşlanmayan kızlar aksine böyle yerleri sempatik buluyordum.

Nathan bana bakarak gülümsedi."İnecek miyiz yoksa arabada mı yemek istiyorsun?"

Emniyet kemerimi çıkarttım ve arabadan çıkmak için kapıyı açarken gülümsedim.Nathan'ın arkasından dükkana girmek için ilerlerken tanrıya günümün mahvolmaması için dua ettim.

Heyecandan ölmeden önce uzak bir köşede ayırtılmış masaya doğru ilerledik ve derin bir nefes verip oturdum.Uzun sarışın bir garson kızın elinde bir defter ile yanımıza gelmesine kadar sessizce birbirimize bakmaktan başka bir şey yapmamıştık.

"Çocuklar merhaba.Ben Allison Further,bugün sizin garsonunuz olacağım.İsterseniz siz menüleri incelerken iki limonata getirebilirim."diyerek gülümsedi.Sahte gülümsemesine karşılık gerçekten güzel bir kızdı ve onun gibi zayıf olsam da tam da onun gibi bir vücudum olmasını dilerdim.

Nathan kızdan kendini bir kaç saniye almayı başardı ve başıyla onayladı."Peki."diyerek kızın menüleri bırakıp gitmesini izledi.

Doğru sürtük,git.

"Kızdan kendini alamadın."diyerek kaşlarımı kaldırdım.Nathan ile çıkacaksam sadece ben olmalıydım.

İri gözleri inkarla açıldı."Hayır!Nereden çıkartıyorsun?"diyerek sırıttı.

"Ah,doğru ya.Sence de güzel bir poposu yok mu?"diyerek kıkırdadım.Nathan gözlerini devirdi ve elindeki menüyü incelemeye başladı.

Kız bir kez daha gelip aynı sahte gülümseme ile limonatalarımızı bıraktı ve sarı saçlarını arkaya atıp ekledi."Siparişleriniz neler?"

Menüye bakma ihtiyacı duymadan "Bir cheeseburger,altılı tavuk kanatları ve turşu."diye mırıldandım.

Nathan menüyü elinden bıraktı ve gülümseyerek kıza döndü."Bende aynısından--sadece fazladan bir de salata istiyorum."

Allison menüleri alıp uzaklaşınca Nathan bana doğru fısıldadı."İşimiz bittiğinde seni tekrar eve bırakmamı mı istiyorsun yoksa--seni evime götürebilirim."

Gözlerimi devirdim."Neden?Azdın mı Sykes?"diye güldüm."Beni üniversiteye bırakman yeter."

Nathan kafasını çevirdi."Çok açık sözlüsüm bakıyorum da."diye mırıldandı.

"Alış buna bebeğim."diyerek fısıldadım ve Allison'un gelip bıraktığı yemeklere bakıp ne kadar aç olduğumu hatırladım.Altılı tavuk kanatlarımdan birini yanda gelen sosa batırarak yemeye başladım.

"Yavaşla,Green."diye söylendi Nathan.Ağzındaki cheeseburger parçalarını görebiliyordum ve bu bile onu şirin göstermeye yetmişti.

Gözlerimi devirdim ve ağzımı kapatarak "Bana söyleyene baksana."diye çıkıştım.


***

"Senden gerçekten hoşlanıyorum."diye itiraf etti Nathan.Bu bende garip bir his yaratmıştı ve midemde patlayan bir popcorn cihazı olduğunu düşündürmüştü.Benden hoşalandığını ağzımda dolaşan tavuk kanat parçaları ve cheeseburger eşliğinde söylemesi çok garipti ve direk limonatama sarılıp bir kaç yudum alıp ağzımdaki lokmaları yuttum.Bu itiraf gerçekten çok hoştu.

Gözlerimi onun gözlerine kenetledim ve limonatayı ahşap masaya bırakıp yutkundum."Ben de senden hoşlanıyorum."diye karşılıklı bir itirafta bulundum.Nathan durduğu yerden derin bir nefes verdi ve bir anda gözlerinin parlamasına engel olamadı.

"Bunu söylemeseydin rezil olacaktım.Ne kadar korkunç bir durum olurdu,tanrım hemen gidip Justin'i öldürürdüm."diye gülümsedi.Limonatasından bir yudum alarak ellerini masada birleştirdi.

Neden işe Justin'in karıştığını merak etmiştim."Bunu itiraf etmende Justin'in etkisi ne?"diyerek tek kaşımı kaldırdım.

Nathan rahat bir şekilde "O çok duygusaldır--öyle gözükmediğini biliyorum ama öyledir.Sürekli kızları becerdiğini farkındayım ama o aslında fark edilmemiş bir maden gibi."diye fısıldadı.

Bir dakika Justin'in bir ilişkisi mi vardı?Spencer olmadığına emindim fakat bunu Spencer'ın bildiğini de sanmıyordum.Ama bunun altını karıştırmak bana düşmezdi ve meraklı bir kaltak gibi daha fazla Justin'den bahsetmek istemiyordum.Kafamla onaylayıp konuyu kapattım.Bugün benim günümdü,başkasının değil.

"Justin'den bahsetmekten başka bir şey yapmaz mısın?"diyerek güldüm.Nathan gerçekten çok iyi biriydi ve arkadaşlarına çok sadıktı.

Gülümsedi."Yemekleri beğendin mi?"diyerek önümdeki boş tabaklara baktı ve ekledi."Sanırım beğenmişsin."

Kafamla onayladım."Saatlerdir bir şey yemiyordum.Ve burası gerçekten harikaymış."diye mırıldandım.

Nathan limonatasında kalan son bir-iki yudumu da içip bana baktı."Kalkalım mı?Bittiyse?"

"Tamam."diyerek ayaklandım.Gün çok çabuk mu bitmişti yoksa bana mı öyle geliyordu?Telefonumdaki saati görünce şoka girdim.Saat on gibi buraya gelmiştik ve saat bire dayanmıştı.Yaklaşık üç saattir burada mıydık?Rekor olmalıydı.

Siyah arabaya ilerleyip ön koltuğa geçtim ve emniyet kemerimi bağlayıp Nathan arabayı çalıştırınca arkama yaslandım.

Bir kaç dakika sonra "Biz çıkıyor muyuz?"diye günün sorusunu sordu Nathan.Bunu ben de saatlerdir düşünüyordum ve bir anda kızarmaya başladım.

Kafamla bilmediğimi söylemek yerine,kendimden emin olmaya çalışarak sırıttım."Bunu ister miydin?"

Arabayı durdurdu ve bana doğru yaklaşı.Aramızdaki mesafeyi milimetrelere indirdi.Bir şey söylemek yerine dudaklarını yalarak eğildi ve kendi sıcak dudaklarını kurumuş dudaklarıma bastırdı.

Bu hissi açıklamayı kimse bilmiyordu.İçimdeki popcorn cihazı hiç olmadık kadar mısır patlatıyormuş gibiydi veya kelebek sergisindeki tüm kelebekler midemde canlamış gibiydi.

Öpüşmenin verdiği zevkle inleyerek daha rahat hareket etmek için emniyet kemerimi çıkarttım.Ellerimi kafasının arkasına doladım ve onu kendime daha çok çektim.

Dili benim ağzımda dans erdiyordu ve sanki boğazımdan mideme inecekmiş gibi ağzımda dolaşıyordu.Onu daha fazla etkilemek için alt dudağını dişledim ve bu Nathan'ın sırıtmasına sebep oldu.

Eli siyah dar kotumdan içeri girip kalçamı sıkıştırınca büyük bir şok dalgası tüm vücudumu sardı.Aramızda duran el freninin arada bana çarpmasıyla rahatsız oldum ve öpüşmeyi çok daha fazla ilerlemeden bitirmek zorunda kaldım."Sanırım bu Nathan Sykes'ın 'evet' deme şekli."diyerek söylendim.Nefeslerim öpüşme yüzünden düzensizdi.

Nefessiz kalmış bir şekilde gülümsedi."İstersen--evime gidebiliriz.Biliyorsun,kaldığımız yerden devam etmek için."

Gözlerimi devirdim ve bir şey söylemeden önce emniyet kemerimi bağladım."İlk günden mi?Rüyanda görürsün Sykes."diye güldüm.

Nathan arabayı çalıştırdı ve üniversiteye doğru sürmeye başladı.Yaşadığım her şeyi Spencer'a anlatmak için sabırsızlanırken biraz önce hayatımdaki ilk öpüşmeyi çok da güzel bir şekilde yaptığım için kendimi tebrik ettim.

BUSINESS THINGSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin