15-"Bebeğim, hiçbir şey senden önemli değil."

348 50 9
                                    

15-"Bebeğim, hiçbir şey senden önemli değil."

Ben korkak bir insandım. Çok şeyden korkardım.

Korku filmlerinden, korku oyunlarından korkardım. Tek başıma asla bir korku filmini izleyebildiğim olmamıştı. Ayrıca başarısız olmaktan korkardım. Çabalarımın sonuçsuz kalması en büyük korkularım arasında ilk beşe girerdi.

Bunların yanı sıra tuhaf bir fobim de vardı. Kusmaktan gerçekten fazlasıyla korkardım. Midem bulandığı an tek çaremin kusmak olduğunu bilsem bile kusmamak için direndikçe direnirdim. Ateşler içinde yanmayı kusmaya tercih ederdim.

Bunlar ufak şeylerdi. Hayatın bir parçası olan küçük korkular. Ancak benim bunlardan çok daha büyük bir korkum vardı: Birilerini kaybetmek.

Tam alıştığım anda, tam güvendiğim zamanlarda birini kaybetmekten o kadar fazla korkardım ki hayatıma kolay kolay kimseyi alamazdım. Ödüm kopardı terk edileceğim diye. Yalnız kalırım, tutunduğum tek dal kırılır da boşluğa düşerim diye korkardım.

Şu an boşluktaydım. Öylece süzülüyordum. Korkudan tüm vücudum titriyordu. Sonumun ne olacağı hakkında en ufak bir bilgim yoktu.

Altımda daha birkaç gün önce onun hediye ettiği motoru resmen sınırları zorlayacak bir hızla sürerken nerede olduğumu bile umursayamıyordum. Yalnızca kalbimin üzerindeki ağırlık belki dağılır ihtimaline tutunarak hızlandıkça hızlanıyor, nereye gittiğimi de bilmeden motoru sürüyordum.

Ağlamak istiyordum.

Gözlerim dolu doluydu. Ancak gözlerimin dolması benim için tehlike arz edecek seviyeye gelene kadar motorun hızını düşürmeye niyetim yoktu.

Kalbim maratona çıkmış gibi hızla atarken bir arabanın önüne kırdım. Arkamdan korna sesi yükselirken umursamadan yoluma devam edip trafiğin içinden sıyrıldım. Sonunda anayoldan çıkıp da sakin bir ara sokağa daldığımda yolların tanıdıklığı o an çarptı gözüme.

Huzur bulduğum tek yere doğru sürdüğümü fark edince, yolun da boş olmasından dolayı, gaz kolunu sonuna kadar çevirip göstergenin en sona dayanmasını sağladım. Kafamdaki kask beni rüzgardan koruduğundan ve biraz da sürücülüğüme olan güvenimden dolayı korkmuyordum kaza yapmaktan.

Düz yolu sonuna kadar takip ettim. Birkaç dakika içinde evimizi gördüğümde hızımı yavaşlatmaya başladım. Tam evin önünde ise bir anda fren yapmam neredeyse düşecek olmam gibi küçük aksiliklere sebep olmuş olsa da sapasağlam bir şekilde ulaşmıştım.

Taehyung ile evimiz. İhtiyacım olan tek yerdi burası.

Hızla motorun desteğini indirip motordan indim. Anahtarı son dakika hatırlayıp cebime attım. Hızlı adımlarla kapıya yürüdüm. Hala değiştirmediğimiz şifremizi girip kapının açılmasını sağladım.

Eve adım attığım anda derin bir nefes aldım. Günlerdir gelmemenin verdiği bir özlemle evin her odasına sinmiş kokuyu içime çektim. Bu Taehyung ile benim kokularımızın karışmış haliydi. Evin her köşesi biz kokuyordu.

Üst kata çıktım. Odamıza, sonra da giyinme odasına girdim. Los Angeles'a gitmeden önce üzerinden çıkarttığı kıyafetler yerdeydi. Benimkiler de hemen onunkilerin yanındaydı. Sonradan ikimiz de buraya uğramadığımız için kimse toparlamamıştı buraları.

Odanın içinde birkaç adım atıp yere oturdum. Yerde, ona ait olan mavi tişörtü alıp yaka kısmını burnuma götürdüm. Bir nefes aldığımda okyanus kokusuyla karışmış teninin kokusunu soludum. Yarım saatten beridir dolu dolu olan gözlerimin artık gözyaşlarını taşıyamadığı an olmuştu bu. Sanki biri duyacakmış gibi korkarak kafamı onun tişörtüne bastırıp sessizce ağlamaya başladım.

Revenge and Sinful DesiresHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin