3. BÖLÜM

365 12 2
                                    


Mecburen dediğini yapıp siyah ayakkabılarımı sonunda hareket ettirebildim. Yavaş adımlarla yanına ilerlerken onun kara gözleri ise benim mavi harelerimdeydi, gözleri ifadesiz bir o kadarda sertti.

Hepsi bir köpek yüzünden olamaz.

Sonunda yanına vardığımda ne yapacak diye beklemeye başladım. Tabi adamları kafaları eğik bakmıyorlar dı bu biraz beni rahatlattı.

" Buyrun Ağam"

Kara hareleri dikkatle yüzümü inceliyordu...

Bir eli yavaşça gözümün önüne gelmiş saç tutamını aldı, saç tutamını parmağında dolayıp, yavaşça okşadı. Aramızda bir adımlık mesafe olması zaten  kalbimi hızlandırırken, yüzümün de kıpkırmızı kesildiğini fark ettim. Şuan da yanaklarımdan, kulağıma doğru gelen sıcaklığı hissettim.  Bu kadar yakın olmak zorunda mıydı?

Kalbim heyecanı benliğine islemiş gibi son sürat atarken hırçın bir denizi andıran sesi zihnime hançer gibi saplandı.

"Adın ne?"

"E...Elvin"

"Güzle bir ismin varmış Elvin... Anlamını biliyor musun?"

"Hayır"

Yavaşça yan tarafa dolanıp ordanda arkama geçti. Ben napcak diye beklerken bir eliyle zaten boynuma kadar olan saçlarımı yavaş hareketlerle sağa doğru topladı, ardından çenesini  sol omzuma koydu. Nefesimi tutup ne yapacağını beklerken o beni delirtecek bir yavaşlıkla kulağıma doğru fısıldadı.

"Cennet çiçeği demektir. Aynı zamanda gökkuşağındaki her bir tayf için de Elvin denir.

Boynumu çarpan ılık nefesi şuan  için hiç de iyi değildi . Bir eli sol omzumdan başlayıp kolumu okşuyor diğeri ise saçlarımı toplamış boynumu açıkta bırakmıştı. Ben ne diyeceğini merak ederken kolumu okşayan elinin tersi ile boynuma varla yok arası elini sürttü.

Usulca saçımı bırakıp arkamdan tekrar bana döndü. Teninin değdi yerler ateş gibi yanarken gözleri haylaz bir şekilde parlıyordu az önceki ifadesiz yüzüne nazaran.

Yüzüm de ne gördü bilmiyorum ama dudakları yine yana kıvrıldı.

Zaten kıpkırmızı olmuştum. Şu anki şaşkın ve etkilenmiş halim onu bu hayli memnun etmiş olmalı.

Kara kaşı, kara gözü, sert çenesini saran sakalları, uzun boyu, kalem gibi belli olan gömleğinden taşmış damarlı kolu, uzun bacakları , geniş ve kaslı gövdesiyle nefes kesiciydi.

Sert hatları, simsiyah dağınık  saçları ile çok güzel bir adamdı ama bir o kadarda korku vericiydi.

Onu incledigimi görünce yüzü keyifli bir hal almış üzerime doğru bir adım attığın da hemen geriye kaçıp,

"Be...benim gitmem lazım."

Diyerk arkama bakmadan hızlı adımlarla ilerledim. Bu adam bana napmıştı böyle.

Görmesem bile arkamdan bana baktığını hissedebiliyorum...

Güzeldi çünkü ona yakışıklı diyemeyeceğim kadar kusursuz ve mükemmel. Şimdi neden genç kızların ağızlarının suyu aka aka anlattıklarını anladım.

Zihnimden hemen bu olayı silmeliydim, aksi taktirde geceleri rüyalarıma bile gireceğini biliyordum. Onun olduğu sokağı terk ettiğim de derin bir nefes alıp elimi kalbime koydum, göğüs kafesime sanki yumruk atılıyor gibiydi. Sol göğsüme iki defa vurup aşırı sürat yapmış kalbimin hızını azaltmaya çalıştım, tabi bu mümkünse....

Sokağın içinde yürürken bir yandan da saati kontrol ediyordum.

Irgatların toplandığı bir alan vardı. Her sabah beş de orda toplanır, gelen dolmuş ile tarlaya giderdik.

Bugün biraz geç gitsem de her sabah on beş dakika erken geliyordum zaten. Yani geç kalmamıştım.

Umarım

Beş dakikanın sonun da toplanma alanımız olan sokağın sonuna ilerledim. Neyse ki dolmuş tam da zamanın da gelmişti.

Hemen dolmuşta ki yerimi alıp kafamı cama yasladım.

Aklıma az önceki olanlar gelince yüzümde ister istemez bir tebessüm oluştu.

Aklıma gelen bir diğer şey ile oturduğum koltukta korkuyla dikleştim. Tabi buda yanımda oturan Sabiha Teyzenin homurdanmasını sebep olsa da takmadım. Az önce yerde yatan bir sürü adam vardı ve benim düşündüğüm şey ise akıl karı değildi. Resmen ağızları burunları kan olmuş adamları unutup Bora' nın etkisine kapılmıştım. Şeytan tüyü var adamda resmen, nasıl da iki dakikada aklımı başımdan aldı.

Tabi ya Bora Ataoğlu. Gözümün önünde zaten bir adamını bacağından yaraladı üstelik onun konağının önündeydi adamlar. Bunu ondan başkası yapamazdı zaten.

Sonunda tarlaya vardığımız da herkes teker teker dolmuştan indi.

1 sene önce İstanbul'da üniversitesi okurken şimdi tarlalar da çalışıyordum.

Anne ve babam Mardin'de yaşıyorlardı.  Bende istanubula üniversite okumaya gitmiştim.

Ta ki bir gün anne ve babamın ölüm haberini alana kadar.

Trafik kazasından dolayı anne ve babamı kaybetmiştim. Geriye ise bir tek Mardin deki babaannem kalmıştı.

Aklıma gelen şey ile yüzüm düştü. Anne ve babamı her şeyden çok seviyordum. O lanet kaza onları benden almıştı. Onlardan kalan son şey ise  çocukluğumun geçtiği yıkık dökük harabe bir evdi.

Okulumu mecbur bırakmış Mardin'e babaannemin yanına gelmiştim. Şimdi ise Ataoğullarının tarlasında bir ırgattım.

Evet Bora Ataoğlunun çalışanıydım...

TUTKUNUN BEDELİ |+18|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin