8. BÖLÜM

305 13 0
                                    

Medya: BORA

Beş dakikalık yolculuğun ardından sonun da konağa varmıştık... Benim burda ne işim vardı Allah aşkına? Siyah Range Roverini kapının önüne park ettiğinde, arabadan indi bende ardından inerken kapıdaki dört koruma başlarını saygıyla yere eğmiş, sürgülü iki kapıyı da yanlardan açmışlardı geçmemiz için.

Kafamı yanımdaki adama çevirdim. Soğuk kanlı bir katili andıran bakışları yerine şimdi yine ifadesizlik bürünmüştü kara harelerine... Bu adam kesin bipolardı.

Oda hissetmiş gibi dipsiz kuyuyu andıran gözlerini bana çevirmişti, hızla tekrar önüme döndüm, beni zorla buraya getirmişti, daha fazla göz teması kurmadan adımlarımı konağa yönlendirdim.

Oda arkamdan beni takip ederken yavaş adımlarla ilerlemeye devam ettim, nereye gideceğimizi bilmediğim için büyük betondan yapılma masanın önünde durdum.

Önüme geçip dün çıktığımız sağdaki merdivenlerden çıkarken bende küçük bir penguen yavrusu gibi onun büyük adımlarını takip ediyordum. Geniş omuzları, gücünü belli eden kaslı kolları ve arkadan bile yakışıklı görünmesine sebep olan siyah, dağınık saçlarıyla çok mükemmel gözüküyordu.

Uzun koridorda yürürken, dünkü siyah kapılı çalışma odasına geldiğimizde, kapıyı açıp içeri geçince bende takip edip beraber içeri girdik. Yine aynı toprakla karışık okyanus kokusu burnumu mest etti.

Büyük ve kendinden emin adımları masasına giderken, benimde oturmam için dünkü masanın önündeki dörtlü siyah sandalyeyi eli ile gösterdi. Kendisi yerine geçerken bende dünkü yerime oturmuştum.

"Buraya neden geldiğimi öğrenebilirimiyim artık?"

Uzun bir süre bekledim ama cevap vermedi, önüne aldığı dosyaları inceleyip kalemle işaretledi. Beni buraya kendini izlemem için mi getirdi, oturup burda onun keyfinimi bekliyeceğim.

"Seni neden buraya getirdiğimi az çok tahmin ediyorsundur."

Evet tahmin ediyordum ama niçin burda olduğumu bilmiyordum.

Kalın damarlı kolu, elindeki kalemi önündeki dosyanın üzerine koyup yan tarafa itti. İki damarlı elini birbirine kenetledi, kara deliği andıran harelerini üzerime dikti. Bir erkeğe göre fazla pembe olan iki et yığını kalın dudaklarını araladı.

"Bu parayı sana vereceğim..."

Duyduğum şeyle bir an donakalırken, ne diyeceğimi şaşırdım. Bana parayı vereckti... Peki ama neden? Dün belkide dur derken bunu için durmamı bekliyordu. Evet parayı verecekti. Çok şükür Allah'ım, tefeci Hakan' a gitmekten de kurtuldum. Benden mutlusu yoktu artık.

"A...ama neden? Yani dün sana neden parayı vereyim dediniz, şimdi fikrinizi değiştiren ne"

Heycandan kekeleyerek konuşsam da şuan bunun hiç bir önemi yoktu. Ağzından çıkacak kelimeleri beklerken, kapının tıklatılması ile bakışlarımız oraya çevrildi. İki kalın iki et yığını aralanıp 'gel' komutunu verilmesi ile içeriye yirmilerinde başında yazması ile genç bir kız girdi.

"Bir şey ister misiniz ağam, çay kayfe..."

Tuhaf şivesi ve kalın sesi ile bir an gülesim geldi. Kayfe ne Allah aşkına, tabi onun şivesi ile alay etmek bana düşmez ama buralar da fazla böyle şiveli konuşanlar yoktu.

"Bana bir kahve, sen ne istersin?"

Bana yöneltilen soruyla harelerimi kara gözlerine çevirdim. Karşındaki kıza göz ucu ile bile bakmamış, direkt gözlerimin içine bakıyordu. Namuslu adam diyeceğim ama iki hafta öncesine kadar göğüslerimden tutan biri için fazla masum olur.

"Yok... Ben bir şey almıyayım"

Genç kız kafa sallayıp, başı eğik bir şekilde kapıyı kapatıp odadan çıktı.

"Nerde kalmıştık... Fikrimi değiştirmedim, dün gitmeseydin parayı zaten verecektim... Fakat senden parayı geri istemiyorum."

Gözlerim şaşkınlıkla büyürken, bir an dondum. İdrak yetkimi kaybetmiş, sadece şaşkınlıkla bakıyordum. Elimi sonuna kadar açılan ağzıma örtüp derin bir nefes aldım. Bu adam parayı benden almayacaktı, öyle mi? Hiç bir insan tanımadığı birine böyle bir iylik yapmaz, peki ya neden? Bir yandan sorgularken diğer yandan da içimden sevincimi yaşıyordum. Donup kalmış karşımdaki adama bakarken, nezaketen aman öyle olurmu diyebilecek bir durumda değildim. Tarlasında çalışır öyle ödemeye çalışırıdım.

Tabi yine bu şaşkın halime dudağını kıvırarak yanıt vermişti. Bu adam benim şaşkın halimle hep gülüyordu, hep de nedense onun yanında şaşırıyordum.

"Fakat bende senden iki şey istiyeceğim, belkide kabul etmezsin o yüzden hemen sevinme"

Söylediği şey ile kaşlarımı çattım, şuan ne isterse yapabilecek konumdaydım. Zaten iki şey istiyecekmiş. Bir buçuk milyon liraya karşı iki şey ne olabilir ki?

"Benimle evlenip, bana erkek bir evlat vereceksin"

TUTKUNUN BEDELİ |+18|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin