- Altıncı Bölüm -

88 14 55
                                    

Yorum olmayınca yazasım gelmiyor ya, birkaç yorum yaparsanız sevinirim.

. . .

"Oikawa Tōru, 24 yaşında. Arjantin'den yeni gelmiş, ters yönden gelen bir araba ile çarpışmışlar."

Atsumu, duyduğu kelimeler ile olduğu yerde kaldı bir anlığına. "Oikawa?" diye sordu, doğrulamak ister gibi.

Sakusa yürümeyi kesmeden ona çevirdi bakışlarını, başı ile yürümesini işaret ettiğinde Atsumu lafını dinleyip sessiz sessiz peşlerinden ilerledi.

"Sol kolu ezilmiş, vücudun bazı yerlerinde üçüncü dereceden yanık tespit ettik. Solunum yolunda da sıkıntı var." hastanın başında toplanmış acil tıp teknisyenlerinden biri konuştuğunda, Atsumu hızla Sakusa'nın yanından geçip ilerledi.

Tanrı, bu kez dualarını cevapsız bırakmıştı. Karşısında yatan, biricik arkadaşı Oikawa'ydı.

Sakusa da hızla yanlarına eğildi. "Şok verdiniz mi?" Hemşirelerden biri başıyla onayladığında, dikkatlice hastasına doğru eğildi Sakusa.

Onlar Oikawa ile ilgilenedururken, Atsumu bir köşedeki telefonu kestirdi gözüne. Sarkan cep telefonu süsünden anlamıştı bunun Oikawa'ya ait olduğunu, yakın bir rengini de Iwaizumi'ye almıştı uyumlu olmak için.

Atsumu sessiz sessiz cihazı izlerken, aniden titremesi ile irkildi. Normalde Osamu hariç kimseye yapacağı bir şey değildi ama ilerleyip eline aldı telefonu.

Kageyama arıyordu.

Bir anlığına yutkundu, nasıl anlatacaktı çocuğa olanları?

Titreyen eli ile telefona uzandı, yazan isme baktı. "Tobio-chan" yazısının yanındaki süt emojisini görünce iç çekti, telefonu açıp kulağına götürdü.

"Oikawa? Sonunda açtın! Neredesin sen? Kaç saat oldu uçağın ineli!" Kageyama'nın sitem dolu söylemi, Atsumu'nun nefesini tutmasına sebep olmuştu. Hasta yakınlarına kötü haberler vermeye elbette alışıktı, her sağlık görevlisi gibi. Ama bahsi geçen hasta, en yakın arkadaşlarından biriydi. Haber vermesi gereken kişi ise resmen Oikawa ile kardeş gibi büyümüş olan Kageyama'ydı.

"Kageyama..." sarışının çatlak sesi karşı tarafa ulaştığında, Kageyama bir an sesin sahibini tanımakta zorluk çekti. "Kimsin? Oikawa'nın telefonu neden sende?" Kageyama'nın sinirlerini bozmuştu bir cevap alamamak.

"Sen kimsin, dedim! Tōru nerede?" Tobio'nun öfkeli sesi kulaklarına dolduğunda yutkundu Atsumu. Bir süre nefeslendi, kafasını toplamaya çalıştı. "Kageyama, Atsumu ben..."

Sarışının kendini tanıtması, Kageyama'nın kafasını karıştırmıştı. "Oikawa nerede?" diye sordu üstündeki stres saniyeler geçtikçe artarken. Atsumu yutkundu, bakışlarını hayatı için mücadele eden kumrala çevirdi.

"Oturur musun bir yere?" Atsumu'nun sorusuna "Oturuyorum zaten." diye cevap verdi Kageyama. Atsumu, biraz bile zaman kazanamamıştı.

"Oikawa..." Atsumu, boğazını temizledi. "Oikawa uçaktan inmiş, ama eve dönerken kaza geçirmiş. Bizim, yani Sakusa'yla benim çalıştığımız hastanedeyiz şu an. Durumu..." Atsumu'nun bakışları tekrar Oikawa'yı buldu. "Pek iyi değil."

Sarışın hepsini bir çırpıda söylediğinde, telefon elinden kaydı Kageyama'nın. Masadaki herkesin dikkatini üzerine çekerken başını elleri arasına aldı, defalarca kez iki yana salladı.

"Kageyama, ne oluyor?" Iwaizumi'nin sorusu, Kageyama'nın kendisine bakmasını sağlasa da bir cevap alamamıştı. Bu, kaşlarını çatmasına sebep olurken, oturduğu yerden kalkıp beyaz tenli oğlana ilerledi. Eğilip ellerini dizlerine koyduğunda fark etmişti yüzünün kireç gibi olduğunu.

"Tōru..." diye mırıldandı mavi gözlü. Bu yaptığı, esmer olanın daha da paniklemesine sebep olmuştu. Aceleyle ayaklandı. "N'oldu ona?"

Kageyama başını iki yana sallayınca daha da endişelenmeye başlayan Iwaizumi, oğlanın omuzlarından tutup sarstı sertçe. "Kageyama, cevap ver! Ne oldu ona?"

Güçsüzce başını kaldırdı Kageyama, dolu gözlerini esmer olanınkilere kilitledi. Kollarını onun omuzları üstüne atıp yüzünü gömdü, mırıldandı: "Kaza geçirmiş."

Iwaizumi, beyninin uyuştuğunu hissetti. Sanki çevresindeki bütün sesler arka plana atılmıştı, hiç kimseyi duyamıyordu beyninden uzun uzun geçen siren sesi dışında. Kollarını oğlana geri sarmak, her şeyin iyi olacağını söylemek istedi ama yapamadı. Kendisi bile inanmıyordu buna.

Duyduklarıyla gözleri fal taşı gibi açılanlardan birisi de Kuroo'ydu. Oturduğu yerden kalktı, arabasının anahtarını masadan aldı ve Kenma'ya döndü. "Üzgünüm kedicik, başka zamana devam ederiz." dedi ve ikiliye ilerledi. Önce Hajime'yi, sonra da Tobio'yu ayağa kaldırdı. "Koutarō, arkamızdan gel sen de."

Bokuto başını aşağı yukarı sallarken, diğerleri de ayaklanmıştı. Kenma kendi anahtarını alıp Hinata'yı bileğinden tutup kaldırmış, Kuroo'nun peşinden gitmesi için sırtından iteklemişti. "Koş."

Turuncu saçlı bir sarışın arkadaşına, bir de şoku atlatamadığı için doğru düzgün ağlayamayan Kageyama'ya baktı. Onu bu hâlde görmek, içinin parçalanmasına yetmişti de artmıştı. Başını aşağı yukarı salladı, arkadaşlarına el sallayıp peşlerinden koştu.

Neyse ki kimse Hinata'yı sorgulamamıştı, zaten hâlleri yoktu bunu yapacak. Kuroo arabayı sessiz sedasız ama bir o kadar da hızlı bir şekilde sürerken, Iwaizumi de stres içinde yiyordu tırnaklarını.

Normalde Oikawa'ydı bunu yapan kişi. Sanki tırnakların saatler harcamıyor gibi streslendiği an birkaç diş darbesi ile acımasızca koparırdı, Iwaizumi onu durdurana dek. Şimdi bunu yapan Iwaizumi'ydi ve ortalıkta onu durduracak bir Oikawa yoktu.

Iwaizumi ön koltukta otururken, Hinata ve Kageyama arka koltukta yerlerini almışlardı. Kageyama'nın salladığı bacağı, Hinata'nın dikkatini çekmişti. Kageyama'nın kendi dizi üstüne yerleştirdiği elinin üstüne yavaşça koydu onunkine kıyasla ufak olan elini, ters bir tepki almayınca sakince tuttu.

Mavi gözleri üstünde hissettiğinde elinden geldiğince sıcak ve samimi bir şekilde gülümsedi. "İyi olacak, söz veriyorum." Kageyama, başını aşağı yukarı sallayıp burnunu çekti. Konuşmak bile zor geliyordu.

Peşlerinden gelen araba Bokuto'ya aitti. Normalde Kenma götürmeyi teklif etse de üç araba muhtemelen birbirlerini kaybedeceklerini söylemişti Bokuto. Bu diğerlerine mantıklı gelince hep beraber Bokuto'nun arabasına binmişlerdi, ne de olsa dönüşte Kenma'nın arabasını alabilirlerdi.

Yarım saatlik yol, resmen yarım asırlık gibi gelmişti hepsine. Hastanenin otoparkında birbirlerine yakın yerler bulmaları tamamen şanslarınaydı, arabadan inen kapıya doğru koşmaya başlamıştı.

En başta da Iwaizumi.

İçeri girince durdu, nefeslendi. Sağa sola bakarken nereye gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Stresten ağlamak üzereydi ve birine sormak bile aklına gelmiyordu.

Arkasından gelen Kuroo, kendisini sırtından hafifçe ittirip ilerlettiğinde bacaklarının bağının çözülecek gibi olduğunu hissetti. Ama şimdi olmazdı, Oikawa'yı görmesi gerekiyordu.

"Oikawa Tōru'nun yakınlarıyız, trafik kazası geçirmiş." Kuroo danışmadaki kadına kısaca özetlediğinde önündeki bilgisayara bir şeyler yazdı genç kadın. "Bir üst katta, ama henüz ameliyatta. Üç numaralı ameliyathane."

Kuroo başını aşağı yukarı salladıktan sonra teşekkür etti ve Iwaizumi'yi bileğinden yakaladıktan sonra peşindeki kalabalık ile beraber aceyle çıktı merdivenleri. Önce sağa, sonra sola baktı. Tabelalardan yola çıkarak bulmuştu yolu neyse ki.

Ameliyathanenin önüne vardıklarında bacaklarının bedenini daha fazla taşıyamadığını hissetti Iwaizumi, dizlerinin bağı saniyeler içinde çözüldü ve yere çöktü. Arkadaşları çevresini satarken, onun tek yapabildiği kapılı kapıya bakmak oldu.

. . .

Yine ben, yine kaos.

Reçete - [ SakuAtsu ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin