Ekstra 04

9 3 0
                                    

Devasa pencerelerden dışarı bakıldığında, sonsuz boşluğun içindeki yıldızlar her zamanki gibi ışıldıyordu. Ortama huzurlu bir sessizlik hakimdi. Yıldız gemisinin güvertesinde sadece Liang Yi’nin adım sesleri yankılanıyordu. Sessizliği bozan ikinci şeyse birkaç adım ötede, küçük babasının kucağında uyuyan Liang Yue’nin huzurlu nefesiydi.

Liang Yi, sessizce durup arkasına baktı. Önden yürümeyi hiç sevmezdi. Eşiyle yan yana yürümek hayattaki en büyük mutluluklarından biriydi. O sırada bakışları, kızlarının masum yüzüne düştü. Minik Yue, küçük babasının kollarında huzurlu bir uykuya dalmıştı. Liang Yi’nin kalbinde bir sıcaklık yükseldi. Yue’ye bakarken, arkalarında minik bacaklarıyla pıtıpıtı koşturan Xin'in varlığı dikkatini dağıtmıştı. Babasının elini tutmayı reddediyor, küçük babasının yanında yürümek için direniyor, ancak bir türlü ona yetişemiyordu. Bunun sebebi kız kardeşinin doğumundan bu yana bir yıl geçmiş olmasına rağmen kıskançlığının bir türlü geçmemiş olmasıydı. Liang Yi'nin duyguları gülmekle ağlamak arasında gelip gidiyordu.

Liang Xin'in küçük babasına olan düşkünlüğü yıldız gemisinde herkesin bildiği bir şeydi. Onunla vakit geçirmek için her fırsatı kolluyordu. Yue’nin bu kadar küçük olmasına rağmen ilgi odağı olması, Liang Xin’i her geçen gün daha da kıskançlığa sürüklüyordu. Küçük çocuk, sevdiği hiçbir şeyi kimseyle paylaşmak istemiyordu. Kız kardeşini kıskandığı yetmiyormuş gibi babasına da yüz vermiyordu. Liang Yi, bu konuda gemideki tüm personelin alay konusu haline gelmişti. Liang Yi hariç herkes çok eğleniyordu...

"Küçük baba…" Liang Xin’in tiz sesi koridorda yankılanırken Liang Yi kendini tutamayarak güldü.

Liang Xin gülen babasına kaşlarını çatarak baktığında Murong Pei’nin yanına çoktan erişmişti. Minik Yue’nin huzurlu uykusunu izlerken dudakları büzüktü. "Küçük baba, beni artık hiç böyle kucağında taşımıyorsun."

Murong Pei, gülümseyerek oğlunun saçlarını okşadı. "Aracımıza bindiğimizde kız kardeşini babana veririz, sen benimle oturursun bir tanem olur mu?" dedi sakin bir sesle.

Liang Xin’in yüzü hemen yumuşadı. "Olur."

"Tek bir şartla ama, şimdi gidip babanın elini tutacaksın. Başka türlü olmaz."

Liang Xin, kollarını kavuşturup olduğu yerde durarak bağırdı. "Hayır!"

"O zaman aracımızda benimle oturamazsın." Yürümeye devam eden Pei'nin taviz vermeye niyeti yoktu.

"Küçük baba!"

O sırada Liang Yi, nankör oğlunu kaptığı gibi kucağına alıp bir yandan gıdıklayıp, bir yandan da koşmaya başladı. "Seni minik kalpsiz seni, neyinim ben senin ha!"

"Hahahah baba! Küçük baba yardım et!"

"Yi, katılacak çocuk yapma."

Liang Yi eşinin sözünü dinleyerek gıdıklamayı kesip hala kucağında tuttuğu oğlunun yanağına zorla öpücükler kondurarak yıldız gemisinde bulunan uçan araçlarına varıncaya kadar koşmayı sürdürdü.

Bugün Zhayra şehrine yapacakları bir haftalık gezi için yola çıkacakları gündü. Bu gezi tatilinin tüm aileye iyi geleceğine inanıyorlardı. Herkes araca binip de yerlerini aldıklarında gezileri de başlamıştı.

***

Uçan araçları nihayet Zhayra şehrine yanaşmıştı. Gökyüzünde süzülen araçları, yanaştıkları suyun üstündeki dalgalanmalarla birlikte görkemli bir manzara sunuyordu. Bulundukları aracın penceresinden dışarı bakarken Murong Pei'nin yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Liang Yi ise o sırada çocukları hazırlıyordu. Liang Xin, heyecanla dışarı çıkmak için sabırsızlanıyordu. Küçük kardeşi Liang Yue ise babasının kucağında bebeksi sesler çıkarıyordu.

Kidnapped BrideHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin