Ekstra 09

259 31 17
                                    

Bir süredir yıldız gemisinin geniş koridorlarında sessiz bir gerginlik hüküm sürüyordu. Pei, her zamanki gibi günlük işlerine yoğunlaşmış gibi görünüyordu; ama hareketlerinde bir sertlik, gözlerinde bir mesafe vardı. Liang Yi, Pei'yi geminin çeşitli bölümlerinde gördüğünde, ona doğru yaklaşmaya çalışıyordu. Ancak Pei, Yi'yi fark eder etmez ya başka bir yöne dönüyor ya da konuşmadan hızla geçip gidiyordu.

Bir sabah Yi, yemekhanenin mutfağında Pei'yi yalnız yakaladı. Birkaç saniye süren sessizlikten sonra derin bir nefes alıp adım attı. "Pei, geçen gün olanlar için özür dilerim. Konuşmamız gerek." Gözleri Pei'nin sırtına odaklanmış haldeydi. Ancak Pei, Yi'ye bakmadan kahvesini karıştırmaya devam ediyordu; sanki hiç duymamış gibiydi. Yi, daha da yaklaşıp elini Pei'nin omzuna koymaya çalıştı, ama Pei anında omzunu çekti.

"Şu an konuşmak istemiyorum" dedi Pei. Sesi hem sakin, hem de keskindi.

Liang Yi, Murong Pei'nin bu mesafeli tavrının altında bir öfkenin saklı olduğunu biliyordu. İçini çekerek geri adım attı. Gözlerinde bir üzüntü vardı, ama eşinin inadını biliyordu; istediğini elde edinceye kadar Yi ile konuşmayacaktı.

Günler boyunca bu sessizlik devam etti. Pei, Yi ile çocuklar varken bile minimum iletişim kuruyor, sadece zorunlu hallerde kısa ve resmi yanıtlar veriyordu. Yi'nin içindeki huzursuzluk giderek büyüyordu, çünkü Pei'nin suskunluğu her zamanki yumuşak tavrından çok daha ağır geliyordu.

Bir akşam Yi, geminin büyük pencerelerinden birinde yıldızları izlerken Pei'nin yine sessizce yanından geçip gittiğini fark etti. Pei'yi durdurmak için bir hamle yaptı, ama tam konuşmak üzereyken Pei çoktan uzaklaşmıştı. Yi'nin içinde derin bir pişmanlık vardı, ancak ne yaparsa yapsın Pei'nin bu mesafeyi kapatmayacağını biliyordu.

Yetişkinler bunları yaşarken küçük Xin, her zamanki gibi elinde bir oyuncakla Tao'nun odasının kapısına doğru gidiyordu. Tao, hala Xin'e bir şey söylemese de son günlerde gözleri daha canlı bakıyordu. Bu nedenle Xin, bir gün yeniden neşeyle onunla oynar umuduyla ona her gün gelmeye devam ediyordu.

Xin içeriye girdiğinde Tao, yatağında oturuyordu. Önceki boş bakışları yerine gözlerinde derinlerden gelen küçük parıltılar vardı. Xin, yanına gidip oyuncak arabasını Tao’nun yanına bıraktı. "Bugün biraz yarış arabalarıyla oynayalım mı?" diye sordu heyecanla.

Tao, sessizce Xin'e baktı. Sanki ne diyeceğinden emin değilmiş gibiydi. Ardından yavaşça başını salladı. "Tamam" dedi hafif bir sesle. Bu, Xin'in haftalardır duyduğu ilk kelimeydi.

Xin’in yüzü birden parladı. Tao’nun kabul etmesi onun için büyük bir şeydi. Hemen oyuncakları yere koydu ve arabaları sürmeye başladı. Tao ise yavaşça yatağından inip onun yanına oturdu. Önce çekingen bir şekilde, sonra biraz daha cesaretle oyuncak arabayı sürmeye başladı. İkisi sessizce oynarken, odanın atmosferi değişmişti. Tao'nun o derin boşluğundan bir adım daha çıkmaya başladığı an bu andı.

Sonraki günlerde, Xin her zamanki gibi Tao'nun odasına gelmeye devam etti, ama artık Tao onu sessizlikle karşılamıyordu. Birlikte ufak tefek sohbetler ediyorlardı. "Bu araba gerçekten de o kadar hızlı mı?" diye sordu bir gün Tao.

Xin, heyecanla başını sallayarak cevap verdi. "Hem de süper hızlı! Sana vermemi ister misin, bende bir tane daha var."

Tao kabul etmese de Xin arabayı zorla ona verdi. Tao'nun iyileşerek tekrar neşeli haline dönmesi için tüm oyuncaklarını vermeye hazırdı. Ona ait olan şeyleri paylaşmayı sevmeyen bir çocuk için bu çok büyük bir şeydi.

Tao en sonunda daha fazla Xin'in ısrarlarına dayanamayarak "Peki" dedi.

"Süper, artık arkadaşlık arabalarımız var! Hadi yarıştıralım."

Kidnapped BrideHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin