Günün erken saatlerinde, yıldız gemisinin köprüsünde her şey sakindi. Xin ve Tao, genellikle bu saatlerde birlikte oynadıkları yere doğru ilerliyorlardı. Tao artık kendini daha iyi hissediyordu ve Xin'le vakit geçirmeyi çok seviyordu. Fakat bu kez de içten içe Xin'in hissettiği rahatsızlık hissi kendini ele veriyordu. Pei'yi paylaşma düşüncesi, zihnini kurcalıyordu. O da Tao'yu bir arkadaş olarak çok seviyordu, ama bir kardeş olarak görmek bambaşka bir duyguydu ve bu duyguyu hiç sevmemişti.
Xin aniden "Hayır Tao, o benim!" diye bağırarak Tao'nun elindeki küçük uçak modelini kapmaya çalıştı.
Tao, Xin'in ani öfkesine anlam verememişti. "Ne var yani? Sadece bakıyordum!"
"Bakamazsın! O bana ait!" Xin'in çocuksu öfkesi, yüzünden okunuyordu. Tao'ya çok kızgındı, ama esasen bu öfkenin altında Pei'yi paylaşma korkusu yatıyordu.
Tao, Xin'in bu kadar sinirlenmesine şaşırmıştı. "Sana ait olduğunu biliyorum. Neden bu kadar kızdın ki?"
Xin'in gözleri dolmuştu. "Çünkü... Çünkü... Hepsi senin yüzünden! Küçük babam artık hep seninle ilgileniyor. Benimle hiç oynamıyor. Sen geldin, her şey değişti!"
Tao, Xin'in bu sözleri karşısında donup kalmıştı. "Hayır öyle değil... Ama eğer sen böyle hissediyorsan..." Tao'nun sesi titredi.
Xin daha da hırçınlaşarak "Sen... Sen benim küçük babamı çaldın!" diye bağırdı. Sonra da bir anlık öfkeyle Tao'nun üzerine atıldı ve elindeki modeli almak için Tao'ya doğru uzandı. Tao, şaşkınlıkla geri çekildi ve kendini savunmak için Xin'i itmeye başladı.
Bir anda iki çocuk birbirine girmişti. Küçük yumruklar ve itişmelerle kavga gittikçe büyüyordu. Xin, Tao'nun üstüne atlayarak onun yere düşmesine neden oldu. Tao ise buna karşılık olarak ayağa kalktı ve Xin'i omuzlarından sertçe iterek geri püskürttü. "Sen beni hiç ama hiç anlamıyorsun! Ben senin aileni çalmak istemedim, sadece yalnız kalmaktan korktum!" Tao'nun gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı, ama inatla geri adım atmıyordu.
Xin, Tao'nun sözlerine aldırmadan onu iteklemeye devam etti. "Senin zaten bir ailen vardı! Bize gerek yoktu ki! O çok sevdiğin babaanne niye gitmedin?!"
"Çünkü beni istemedi!"
"Beni ilgilendirmez, küçük babamı geri ver bana!"
O sırada Pei, çocukların kavga seslerini duyup hızla köprünün yakınındaki merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. "Xin! Tao! Ne yapıyorsunuz siz?!" Pei, kalbi sıkışarak onlara doğru koştu. Ama çocuklar o kadar büyük bir hırsla kavga ediyorlardı ki, Pei onların arasına girmekte zorlanıyordu.
Tam araya girip onları ayırmaya çalıştığı anda, Tao'nun ve Xin'in birlikte itişmesiyle Pei dengesini kaybetti. Bir anlığına havada süzüldü ve ardından merdivenlere doğru savruldu. Vücudu kontrolsüzce merdivenlerden aşağı yuvarlanmaya başlamıştı. Yıldız gemisinin metal basamaklarında yankılanan çarpma sesleri, etrafta yankılanıyordu.
"Küçük baba!"
Xin ve Tao, kavganın ortasında bir anda donup kalmışlardı. İkisi de Pei'nin nasıl düştüğünü anlamadan korkuyla ona bakıyordu.
Merdivenlerin sonunda durduğunda Pei'nin nefesi kesilmişti. Yerde kıvrılmış haldeydi ve eli bilinçsizce karnına gitmişti. Gözlerinde acıyla karışık bir şaşkınlık vardı. Kendini toparlamaya çalıştı, ama bedenindeki ani sancı ve keskin ağrı onu daha da hareketsiz kılıyordu.
"Küçük baba!"
Xin ve Tao, koşarak Pei'nin yanına geldiler.
Tao, gözyaşlarını tutamıyordu. "Pei... Lütfen, iyi ol!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kidnapped Bride
Ciencia FicciónDiğer Adları: The Interstellar Pirate Leader That Kidnapped His Bride, 被 星际 海盗 抢 婚后 ya da 被綁架的新娘. *** Murong Pei geçmiş hayatında bir erkek imparatoriçeydi. İmparator onu hiç sevmemişti ve cariye Liu GuiJun'dan bir erkek evlat sahibi olmuştu. Murong...