Pei, gecenin sessizliğinde yatarken yan odadan gelen hafif bir hıçkırık sesiyle uyandı. İlk başta sesin kaynağını anlamamıştı, ama dikkatlice dinlediğinde Tao’nun odasından geldiğini fark etti. Bu, Tao’nun sessizleştiği günlerden sonra ilk kez duygusal tepki vermesiydi. Hıçkırıklarının içinde yoğun keder ve korku vardı.
Pei yavaşça yataktan kalktı ve Tao’nun odasına doğru ilerledi.
Kapıyı hafifçe aralayıp içeriye girdiğinde, odanın loş ışığı altındaki Tao’nun küçücük bedeninin yatağın bir köşesine büzülüp titrediğini fark etti. Tao, ince örtüsüne sarılmıştı ve hıçkırıklarını bastırmaya çalışırken tüm vücudu istemsizce sarsılıyordu. Pei’nin içi burkuldu. Tao, hala küçük bir çocuktu; ama yaşadığı acılar onu derin bir yalnızlığa itmişti.
Pei odanın ışığını açıp ona yanaşarak "Tao" diye mırıldandı.
Ancak Tao, Pei’yi görür görmez panikleyerek ellerini hızlıca örtüsünün altına gizleyip yüzünü çevirdi. "Hayır! Git buradan!" diyen titreyen sesi derin bir utancı gizliyordu. Minik elleriyle Pei'yi yaklaştırmamaya çalışırken küçük yumruklarıyla ona vuruyordu. "Beni görme! Lütfen, git!"
Pei, tam o anda Tao’nun yatağını ıslattığını fark etti. Bu manzara Tao’nun yaşadığı travmanın derinliğini ortaya çıkarıyordu.
Tao'nun yanakları utançtan ve ağlamaktan kıpkırmızıydı. Gözlerinden süzülen yaşlar kontrol edilemez bir şekilde akmaya devam ediyordu.
Pei, Tao’nun bu tepkisinin altında ne kadar derin bir acı olduğunu bilerek onu yumruklayan Tao’nun ellerini nazikçe tuttu. Tao'nun minik yumruklarının ona vurmasının aslında bir yardım çığlığı olduğunu biliyordu. Tao'nun bu tepkisi karşısında hem hüzünlü, hem de sevinçliydi. Bu insanı tepki, küçük çocuğun haftalar sonra verdiği ilk tepkiydi.
Pei, Tao’yu daha fazla zorlamadı ve ona sarılmak için acele etmedi. Tao’nun korkularının üzerinde bir baskı oluşturmadan, orada olduğunu hissettirmesi gerekiyordu. "Tao, ben buradayım" dedi sakin bir sesle. "Yalnız değilsin, korkma. Her şey geçecek."
Tao’nun ağlaması hafiflemişti, ama hala Pei’ye bakmaya cesaret edemiyordu. Pei, Tao’nun yanına oturup onu usulca kollarına aldı. Tao, bir süre direndi, kendini geri çekmeye çalıştı ama Pei’nin güven verici varlığıyla gevşemeye başlamıştı.
Pei’nin sesi bir fısıltı gibi yumuşak ve şefkat doluydu. "Bu durum utanmanı gerektirmez, kendine fazla yüklenme. Biliyorum çok ağır şeyler yaşadın ama yalnız olmadığını bil yeter. Artık ben varım, hep yanındayım. Xin ve Yi de senin yanındalar. Yue bile senin onunla oynamanı bekliyor. Ne olursa olsun, senin yanında olacağız bir tanem."
Tao en sonunda haftalarca içinde tuttuğu üzgünlüğü ve çaresizliği haykırarak Pei'nin beline sarıldı. "Beni bırakma, sen de beni bırakma. Korkuyorum, nolur beni bırakma!"
Tao, Pei'nin belini o kadar sıkıyordu ki, canı yanıyordu. Ama bu Pei'nin umurunda değildi. Tao iyi olduğu sürece geri kalan hiçbir şeyin önemi yoktu.
"Buradayım bir tanem, seni bırakmayacağım. Ağla ve rahatla, dök içindekileri, daha fazla tutup kendini kapatma."
Pei, Tao'nun minik sırtını nazikçe ama kararlı bir şekilde sarmalamıştı. Çocuğun titreyen bedeni, derin bir üzüntüyle kıvrılmış durumdaydı. Pei, Tao'nun gözyaşları ve hıçkırıkları arasında onun acısını hissetti ve yumuşakça konuşmayı sürdürdü. "Her şeyin yoluna gireceğine dair sana söz veriyorum. İyi olacaksın, tekrar eski neşene kavuşacaksın. Kavuşamasan bile ben yanında olacağım, seni her halinle seveceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kidnapped Bride
Science FictionDiğer Adları: The Interstellar Pirate Leader That Kidnapped His Bride, 被 星际 海盗 抢 婚后 ya da 被綁架的新娘. *** Murong Pei geçmiş hayatında bir erkek imparatoriçeydi. İmparator onu hiç sevmemişti ve cariye Liu GuiJun'dan bir erkek evlat sahibi olmuştu. Murong...