[10 Yıl Sonra]
Celestia Akademisi, yıldızlararası eğitim kurumlarının en prestijlisi olarak biliniyordu. Geniş kubbesi sayesinde, çocuklar uzayın derinliklerinde süzülen gezegenleri ve yıldızları her gün hayranlıkla izleyebiliyordu. Okul, yüksek teknolojiyle donatılmış sınıflarıyla öğrencilerine sadece teorik değil, aynı zamanda da pratik bir eğitim sunuyordu.
Artık 18, 16 ve 11 yaşında olan Liang kardeşler de bu prestijli okulda okuyordu. Kardeşlerin günleri eğlenceli bir kaos içinde geçiyordu. Liang Tao ve Liang Xin sürekli didişirlerken, aklı başında olan kız kardeşleri Liang Yue buna bir anlam veremiyordu.
Tang Bo uçan araçla çocukları her sabah yıldız gemisinden alıp okula götürüyor, akşam olunca da yine aynı yolla geri getiriyordu. Bu akşam da okulun etrafındaki yapay atmosferin ince bir tabakayla korunan uzay karanlığı, her zamanki gibi büyüleyici görünüyordu. Gökyüzü siyah bir kadife örtü gibi serilmişti. Yıldızlar ise sanki onlara eşlik eden birer eski dost gibi parıldıyordu.
Ancak kardeşler, uzayın bu görkemli manzarasını fark edebilecek durumda değildi. Tang Bo’nun ustalıkla kullandığı uçan araçlarıyla okuldan ayrıldıklarında, birbirlerine girmişlerdi. Bugünkü ana konuları Liang Xin'in küçükken tam bir ağlak bebek olmasıydı.
Tang Bo, onları göz ucuyla izlerken bir şey söylememeyi tercih ediyordu; çünkü çocukların tartışmaları hemen hemen her gün olan bir şeydi.
Kavgaları son hız sürerken yıldız gemisinin kapıları, uçan aracın içeri girmesiyle otomatik olarak kapanmıştı. Geminin içindeki sessizlik onların yüksek sesli tartışmalarıyla bozulmuş durumdaydı.
Uçan araçlarından inip yıldız gemisine ayak basınca da Tao yüksek sesli alaylarını sürdürdü. "Ağlak bir bebekmişsin işte, neyi inkar ediyorsun?"
Xin, arkasından gelen Tao’ya sinirle dönerek "Kim söyledi bunu sana ya, yok öyle bir şey!" diye bağırdı. Ama sesindeki panik kendini ele veriyordu. Küçükken ne kadar çok ağladığını maalesef çok net bir şekilde hatırlıyordu.
"Babam söyledi, kim söyleyecek? Çocukken o kadar yüksek sesli ağlıyormuşsun ki tüm gemi seni duyuyormuş!"
Xin’in yüzü daha da kızardı. "Kes artık! Babam sana yalan söylemiş, ben öyle bir çocuk değildim!" diye inatla bağırdı. Kendini savunurken adımlarını hızlandırmıştı ve Tao’ya bir şeyler kanıtlama isteği içinde yanıp tutuşuyordu.
"Onun söylemesine gerek yok ki, ben de senin küçükken sürekli ağladığını hatırlıyorum. Hahahah ağlak bebek, ağlak bebek!"
"Sussana!"
Tam arkalarından gelen Yue bütün bu kavgayı bezgin gözlerle izliyordu. İki abisinin bu anlamsız kavgasına katılmak bir yana, bu kadar aptalca bir konu için böyle bir kavganın neden çıktığını dahi anlamıyordu. İçinden derin bir nefes alarak, gözlerini devirdi. Sonra da kendi kendine başını sallayarak "Erkekler gerçekten çok salak" diye mırıldandı.
"Ağlak bebek, ağlak bebek!"
Xin daha fazla dayanamayarak sinirle abisi Tao'nun sırtına atladı. Ondan kaçınan Tao ise gülerek koşmaya başladı. Xin onu takip ederken Tao son sürat koşuyordu, hemen arkalarında sakince yürüyen Yue ise buna son derece alışkın görünüyordu. Aslında bu yaptıkları gerçek bir kavga değildi. Tao neşeli bir gençti ve dışarıdan soğuk görünen erkek kardeşiyle uğraşmak çok hoşuna gidiyordu. Bu, aralarındaki bir sevgi diliydi.
Yıldız gemisinin koridorunda büyük bir gürültüyle koştururlarken o sırada çalışma odasından çıkan küçük babalarının tam önüne düşmüşlerdi. Anında toparlanarak kendilerine çeki düzen verdiler. Küçük babaları sert görünmese bile asıl otoritenin babalarında değil de küçük babalarında olduğunu biliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kidnapped Bride
خيال علميDiğer Adları: The Interstellar Pirate Leader That Kidnapped His Bride, 被 星际 海盗 抢 婚后 ya da 被綁架的新娘. *** Murong Pei geçmiş hayatında bir erkek imparatoriçeydi. İmparator onu hiç sevmemişti ve cariye Liu GuiJun'dan bir erkek evlat sahibi olmuştu. Murong...