5, görmezden

23 6 35
                                    

Bence bölümü çok anlatan bir şarkı oldu,
iyi okumalar~

~Ahlas Mustafa Akkaya

Ertesi sabah Mert'le evden çıkmış, otobüs durağına yürüyorduk. O taze simit çok sevdiği için yoldan iki tane de simit almıştık. Onları yerken sohbet ederek yürüyorduk.

Çiğnediğim lokmayı yuttum. "Yani öyle işte," diye sözüme devam ettim. "Ahmet hoca profesyonel olmam için çabalıyor, sporcu bursu alırsam her şey daha kolay olucak. Ama annemler okçuluğa geç başladığım için bunun yerine sayısaldan bir bölüm okumamı istiyorlar."

Mert koca simiti birkaç dakika içinde gömmüştü, biraz hayvan biriydi. "Ya öyle diyorlar ama ben tanıyorum Selma ablaları, eğer ne kadar yetenekli olduğunu görüp profesyonel olursan hiçbir engel kalmaz önünde."

Simitimden bir ısırık daha alıp, omuz silktim. "Umarım," diye mırıldandım. "İki ay sonra milli antrenörler bizi izlemeye gelecekler. Eğer başarırsam hayallerimdeki gibi ilerleyebilirim."

Gülümseyerek omzuma birkaç kez hafifçe vurdu. "Başaracaksın, güven sen bana." Ona tebessüm ettiğim sırada otobüs durağına gelmiştik. Mert telefonuyla ilgilenirken etrafa bir bakış attım, Asel henüz gelmemişti.

Ben Mert'e döndüğüm sırada Mert'te sosyal medya da bir şeyler kaydırıyordu. Birkaç dakika ikimizde telefonlara baktık. Birkaç dakika sonra ise gelen Asel'le kalbimin atış hızı anında değişmişti.

Sarı saçlarını at kuyruğu yapmıştı bugün, önden birkaç tutamını bırakmıştı. Yanaklarında allık vardı ve dudaklarında dudak parlatıcısı. Ve çoğu günün aksine bugün gözlerinde hafif bir maskara vardı. O kadar güzeldi ki, sanki her gün biraz daha büyülenmemi sağlıyordu.

"Gidip selam söylesene." Mert'in konuşmasıyla ona döndüm, yine sırıtıyordu. Gözlerimi devirip, gelen otobüse döndüm. "Olmayan beyninine ok atmamam için bir sebep söylesene."

Büyükçe gülümsedi. "Çünkü arkadaşınım, sen bana kıyamazsın." Gülümsedim, omuz silktim. "Fark etmiyor, yine de atacağım."

"Aaa!" Diye konuyu değiştirdi Mert, "Bak otobüs sarı renginde!" Sabır çekerken gelen otobüse yürümeye başladım.

Ben bu çocuğun doğduğu günün şafağını sikeyim.

Genelde Asel'i görünce heyecandan hızlı atan kalbim, bu sefere öfkeden atıyordu. Göğüsüm hızlıca inip kalkıyordu ve öfkeyle hızlı bir şekilde soluyordum.

Ellerim titriyordu öfkeden, midem yanıyordu ve şu an tek istediğim o çocuğu boğmaktı sanırım. Veya Asel'e bağırmak, her ikiside olabilir. Yada vazgeçtim, çocuğu boğmayı seçiyorum, Asel'e bağıramam.

Şu an öğle teneffüsündeydik, yine Asel ile oturduğum banktaydım. Ama bu sefer farklı bir şey vardı, nasıl dün heyecandan kalbim atıyorsa şu an öfkedendi.

Bugün ilk teneffüs Asel ile bir çocuk yan yanaydı. Ve nedensizce fazla samimiydiler. Durmadan birbirlerine gülümsüyorlardı, çocuk Asel'e çok yakın davranıyordu.

Bu durum öğle teneffüsüne kadar devam etti ve öfke ve üzüntü içimi kapladı. Hatta o kadar kapladı ki en son disipline gitmeyeceğimi bilsem tuvaletlerdeli aynaları kırardım öfkeden. Veya üzüntüden herkesin yanında ağlamak istemiştim.

Ama şu an hepsinden daha öfkeliydim çünkü karşımdaki çocuk Asel'in önüne gelen sarı saçlarını çekiyor, bankta Asel öne eğildiği için elini Asel'in arkasına koyuyordu.

Sarı Sarı SaçlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin