Bölüm 8

575 8 3
                                    

Beklenen neydi, diyeceksiniz? Annemin her gece açtığı telefondu beklenen. Tabii ki tamamen unutmuştum. Ama o unutmaz, nerede olursa olsun yatmadan önce mutlaka arar, hatırımı sorardı. Zil sesine aldırış etmemem mümkündü ama annemin çok kararlı bir insan olduğunu, aralık vermeden sürekli arayacağını biliyordum. Doğru olan telefonu açıp konuşmaktı ama bir konuşmaya başladı mı, seni dinlemiyorum desem de susmak bilmez, günün sabahtan akşama muhasebesini yapmadan, tüm dedikoduları anlatmadan kapatmazdı.

Tam bir dedikoducuydu. Benimle yaptığı konuşmaların, daha doğrusu monologların çok daha uzunlarını yakın arkadaşlarıyla yaptığını biliyordum. Bilmediğim böyle uzun uzun telefonda konuştuktan sonra işine nasıl vakit ayırdığıydı. Zira kendisi büyük bir şirketin üst düzey yöneticisiydi ve işi her zaman başından aşkındı.

Zil sesi duyulurken Adem yumuşacık kumaşın üzerinden kalçalarımı okşuyor ve "Ne kadar yuvarlak ve düzgün kalçaların" diye iltifat etmeyi de ihmal etmiyordu. Kalçamın küçük ve tahta gibi cinsten olduğunu biliyordum ama yine de iltifat duymak hoştu.

Bir yandan da kuyruk sokumundan başlayarak öpüyordu. Dil darbeleri aşağıya doğru kayarken telefon çalmaya başlamıştı ve dizimin arkasına geldiğinde "Açmaya mecburum canım" demiştim.

Adem tam bir centilmen olarak çöktüğü kalçalarımın arasından kalkmış, bir hamlede telefonu alıp bana uzatmıştı. Ben de yatağın üzerine doğru kayıp, başımı yastığa dayamış, sırtüstü yatarken annemin dediklerini dinlemeye başlamıştım. Neyse ki "Telefonu neden geç açtın?" diye sorma huyu yoktu, çünkü o tüm telefonları hep geç açardı.

Ben annemin sabahtan itibaren yaşadıklarını dinlerken Adem de yatağın üzerine gelmiş, bacaklarımı açıp arasına diz çökmüştü. Dizimin üst taraflarını, uyluklarımı, bacaklarımın üstünü öpüp sevdikten sonra karnıma göbeğime gelmiş, konuşmayı kesmeden gözlerimin içine bakmış, elleriyle ne yapacağını tarif etmiş, ben gözümü yumup açarak onaylayınca da iki eliyle tutup pijama altımı çıkarmıştı.

Bacaklarımın arasının yanlarını öperek yukarı doğru ilerliyor, yukarılara çıktıkça da pijamamın üstünü kıvırıyor, dudağı ve elleri için tenime temas edecek yer açıyordu. O kadar nazik, o kadar dikkatli ve aynı zamanda şehvetliydi ki zevkten uçacak hale gelmiştim. Ensesinden tutup başını bastırmak, onu duyarlı yerlerimde daha çok hissetmek istiyordum artık. Dilini, dudağını, burnunu... Adem de bu duygumu anlamış gibi öpmekle kalmıyor hafif dişliyordu da.

Boş bulunup inlemeseydim her şey bir düş gibi gelişecekti. Ama karnımda, göbeğimde nihayet daha yukarılarda dolaşan dili ve elleri hisseder, kalça hareketleriyle eşlik ederken "Ooo... canım... canım..." diye inlememem imkansızdı. Kendimi tutamamıştım.

Annem o anda ayılmış, bana nerede olduğum, ne yaptığımı sormaya başlamıştı. Tabii ki keyfimi de tamamen kaçırmıştı. Adem'in başını nazik bir şekilde itmiş, kalkmam gerektiğini işaret etmiştim. Zavallım, ne oldu şimdi dercesine bakıyordu mahsun mahsun.

Annemi biliyordum biraz daha kıllanırsa görüntülü telefona geç derdi. Bu durumda da deme ihtimali yüksekti. Neyse ki Adem giyinikti. Telefonu işaret edip durum tehlikeli demek istemiştim ama halimden, konuşmalarımdan zaten her şeyi anlamıştı, benim anlayışlı Adem'im.

Adem, ayaklarının ucuna basarak ara kapıya gitmiş, ben kendi odama geçiyorum diye işaret edip sessizce kapıyı kapayıp gözden kaybolmuştu. İyi de etmiş. Annem görüntülü telefona geçmişti. Ben hızlı bir hareketle ışığı kapamış, odayı mümkün olduğu kadar görünmez hale getirmiştim. Ama üzerime çeki düzen vermem mümkün değildi. Bakalım halimi nasıl izah edecek, nasıl bir kıtır atacaktım?

Uykulu bir poz en iyisiydi. "Erken yattım. Sabah erken kalkacağım" dedim, ekranda onun tam tekmil giyinik, ful makyajlı haline göz atıp üst köşede saç baş dağınık durumuma yoğunlaşırken. "Müsabakalar başlıyor." Sözde Antalya'ya okuldan bir grupla gelmiştim. Satranç kulübü olarak burada diğer üniversitelerin takımları ile maçlar yapacaktık. Bu bahane, okulla bir yerlere gitme bahanesi her zaman tutardı.

Annem "Altına bir şey giy! Popon üşüyecek!" deyince bir an dondum kaldım. Yoksa! Yoksa sevişmenin havasına kapılıp Adem'in donumu çıkardığının farkına varmamış mıydım? Dehşet içinde belden aşağıma baktım. Külotum popomdaydı. Annem pijamamın altını giymediğimi söylemek istiyordu. Sonra da beni yeterince sorgulayıp incelediğini düşünmüş olmalı ki her zamanki monoloğuna başladı. "Uykum var, erken kalkacağım" gibi laflarla araya girmeme ve "Tamam şimdi bitiriyorum" demesine rağmen yarım saatten fazla konuşmuştu.

Telefonu kapayıp ara kapıdan odasına geçtiğimde Adem sırtüstü vaziyette, gözleri kapalı olarak yatıyordu. Ceset gibi derler ya, öyle. Uyuyor mu, yoksa numara mı yapıyor, anlayamamıştım.

Bir süre Adem'i süzdükten sonra ayak uçlarıma basarak odaya girmiştim. Sanki hiç kullanılmamış gibi her şey düzgündü. Ortada hiçbir şey yoktu. Benim odamın her yeri dandiniyken burası tam tersiydi. "Adem çok düzgün adam ve de benim gibi pasaklıya rastladı" diye içimden geçirip kendi kendime güldüm.

Perdeleri sımsıkı kapamıştı, dışarıdan hiç ışık sızmıyordu ama başucundaki lamba kısık bir şekilde yanıyor, odaya güzel bir loşluk veriyordu. Bu loş ışıkta Adem'in kel kafası parlıyordu sadece, diğer kısımları yarı karanlıktaydı. Üzerine damatlık olduğunu düşündüğüm koyu kırmızı bir pijama giymişti. Ayakları çıplaktı. Elleri gibi ayakları da bembeyazdı ve çok narindi. Yarım saat kadar önce bu eller benim vücudumda dolaşıyordu. Bu düşünce içimden bir sıcaklık geçmesine neden olmuştu. İçimden anneme de telefonu icat edene de birer küfür savurdum, bütün keyfimizin içine etmişlerdi.

Yatağın çevresinde küçük bir tur attım, ne yapacağıma karar veremiyordum. En iyisi odama gidip yatmak, Adem'in uyanmasını beklemekti. Seni bekliyorum der gibi kapıyı açık bırakırsam belki mesajı alır yanıma gelirdi ve kaldığımız yerden devam ederdik. Ama o kadar sabredemezdim. Gelmişken yanına yatardım, o da uyandığında beni yanı başında görür sevinirdi. Çok mu acele ediyorum, diye düşünüp anında bu fikrimden caymıştım. Zaten bu olayda her şeyde acele etmiştim. Düşünüp taşınmadan adamı alıp buralara kadar getirmiştim.

Adem'i süzüyordum. Kararsız kalmıştım. Odama gidip, kapıyı kilitleyip yatmak düşüncesi ağır basmak üzereydi. Ama bir yanım da, özellikle karnımda közlenmek üzere olan ateş "Fırsatı kaçırma, sevdiğine sarıl!" diyordu.

O el bileğimden yakalamasa, biraz sertçe tutmasa, ne olduğunu anlayana kadar beni yatağa çekivermese sanırım kararım gitmek yönünde olacaktı. Ama Adem daha fazla uyuyor numarası yapmaya dayanamamış olaya el koymuştu. Yatağa yanına çekerken biraz kaymış, bana yer açmıştı. Öyle güzel düşmüştüm ki bir anda kendimi Adem'in kolları arasında buluvermiştim. Kollarımız birleşirken dudaklarımız birbirini bulmuş, bacaklarımız birbirine sarılmış, vücutlarımız sıkıca birbirine bastırmıştı. 

Her Şey Dahil (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin