Kapı yine tıklıyor. Sinirleniyor biraz daha. O anda fark ediyor, iki oda arasında bir kapı daha var ve tıklatılan o kapı. Kilidi çevirip açıyor, karşısında ben. Tüm şirinliğimi takınmış gülümsüyorum. Üstünü değiştirmemiş. Ben de yolda giydiğim tişörtümü ve kotumu çıkarmış, ev arkadaşımdan ödünç aldığım ve akşam yemeği için uygun olduğunu düşündüğüm kıyafeti giymişim. Toz pembe ipeksi bir kumaştan, kalın askılı, hafif dekoltesi olan, uçucu etekleri dizlerin bir karış üzerinde bir giysiydi.
Giysiye uygun olarak saçlarımı açıp tarayarak biraz kabartmıştım. Saçlarım omuzlarımdan göğsümün üzerine doğru dökülüp beni biraz rahatsız eden dekoltemi, çok fazla göründüğünü düşündüğüm çatalımı da kapatıyordu. Zira elbisenin göğüs bölümü bana göre biraz dardı ve aslında pek büyük olmayan göğüslerim fırlayacakmış gibi geliyordu. Tek falsom da o değildi, uygun bir ayakkabım olmadığı için ayaklarımda Bodrum işi, köseleden parmak arası, topuksuz sandaletlerim vardı.
Adem'in bakışlarında hayal kırıklığı vardı. Benim duş havlusunu üstüme sarmış "gel jakuzide yorgunluk atalım" diyeceğimi hayal ediyordu herhalde. Gerçekten de bizim odalardaki küvetler jakuziliydi ve ben de aynı şeyi düşünmüş, "Bir ara bu jakuzinin keyfini çıkarmak gerek" demiştim. Ama internet sitesinden biliyordum, spa'daki özel bölümlerde çok daha büyükleri vardı, iki kişinin, hatta iki çiftin girebileceği kadar geniş jakuziler. Onları denemek daha güzel olabilirdi ama şimdi yemek zamanıydı.
"Eee sen hazırlanmadın mı," diye soruyor ve "alakart restoranda yer ayırttım," diye ekliyorum. Adem şoku atlatamadı hala gülmek ve ağlamak arasında bir ruh halinde, bakışlarından anlıyorum. "Tamam hemen hazırlanıyorum" diyor, "iki dakika sonra hazırım."
Bir şeyler yapmam havayı yumuşatmam gerek yoksa bu gece geçmek bilmez, diye düşündüm. "İki dakka olmaz, hemen" dedim ve neşeli bir çocuk gibi çığlıklar, kahkahalar atarak koridorda asansöre doğru koşmaya başladım. Adem apar topar arkamdan geliyor, üstünü bile tamamen giyemeden.
Restoran denizin üstünde şahane bir yerdi. Bütün organizasyonu önceden yaptığım için, masa donatılmış. Tam deniz kenarındaydı masamız. Çoktan oturmuş gülümseyerek Adem'i bekliyorum. "Üstelik beyaz şarap da kovada yatıyor buz gibi" diyor Adem, "Ben bu akşam şoktan çıkamayacağım sanırım, sürekli yeni sürprizlerle karşılaşıyorum." Ama keyfi de yerinde. Gözlerini parladığını hissediyor, ben de keyifleniyorum. Nihayet tatil başlıyor.
Karşıma geçip oturmak istiyordu ama yanımdaki sandalyeyi gösterdim. Böylece hem daha samimi olacağız hem de karanlıkta da olsa otelin ışıklarının yansımasıyla seçilebilen denize doğru bakabileceğiz.
Bir kemancı ve piyanist bir kız güzel müzikler çalıyordu. Garsonlar siparişleri alıyor. Adem'e gülümseyerek bakıyorum, ne diyecek, ne yapacaksın diye. Bir şey söyleyemiyor Adem. Şoktan henüz çıkamadı. Apışıp kalmış bir vaziyette, "Ne yaman bir kız. Bununla işim zor," diye düşünüyor, kaşlarını çatıp bir kez daha "Bu maceraya atılmakla büyük hata yaptım" diye geçiriyor içinden.
Şimdi Ankara'da olsa, çoktan eve gitmiş, karısının gün boyu ne kadar yorulduğunu anlatmasını dinlerken sofrayı kuruyor olurdu. Sonra hızlıca yemeklerini yer televizyonların karşısına geçerlerdi. Adem'le oğlu salondaki büyük ekranlı TV'de maç izlerken, karısıyla kızı da oturma odasında dizi ya da yarışma izlerdi. Maç yorumları bitince de çoktan yatmış olan karısının yanına yatar "Herkesin karısı benimki gibi mi acaba? Her gece sırtını dönüp yatıyor, kocalarına hafta sonu bile yüz vermiyorlar mı?" diye düşünürdü.
Gözlerinin içine bakarak kadehini uzattım, gülümseyip gözlerimi kırpıştırarak "Şerefe!" dedim. Adem'in ortamdan koptuğunun aklının başka yerlerde olduğunun farkındaydım. Bir an önce aklında ne varsa unutsun bu romantik ortama yoğunlaşsın istiyordum.
Adem yıllardır alkol almadığı için tereddüt içinde ama kadehini kaldırıyor ortam bozulmasın diye. İlk kadehleri bir yudumda bitirmiştik. Kanımıza alkol karışmazsa bu çekingenliği atamayacağımızı düşünüyorduk sanırım ikimiz de.
İçki beni hemen çarpar. Çarpsın, biraz gevşeyim, ortamın tadını çıkarayım istiyordum. Dudaklarımı büzüp biraz çapkınca bakarak, garsonun boşaldığı anda doldurduğu kadehimi uzatıyorum.
Adem, kandırılmış bakire kız gibi bakıyordu ama isteğimi geri çevirmedi. "Şerefe!" dedim. "İkimize!" diye karşılık verdi. Bu cevap hoşuma gitti. Adem, Tumblr'daki sevdiğim üslubuna kavuşuyordu.
Yıllardır içki içmediğini ama neyse ki damağının şarap tadını unutmadığını anlatıyordu. Evlenirken karısının içki içmeyeceğine dair yemin ettirdiğini ve bu yemini ilk kez burada bozduğunu anlatmıyor, içkiyle ilgili, sarhoşlukla ilgili komik anılarını anlatıyordu. Neşeleniyor, gülüşüyoruz.
Mezelerle birlikte hızlıca şişeyi bitirmiştik. Ana yemeğe sıra geldiğinde garson Adem'e soruyor, "Bir şişe daha açayım mı?" diye. Adem soran gözlerle bana bakıyor, bakışından isteksiz olduğunu anlıyorum. Ama benim istediğimi anlayınca, hafifçe gülümseyip "Evet" diyor. Çok içip sarhoş olacağından, ilk gecemizin keyfini çıkaramayacağından korkuyor sanırım. Bende de aynı korku var ama ana yemekle şarap içmenin romantik olacağını düşünüyorum.
Ortamın ısınması, içkinin etkisiyle gevşememiz, Adem'in bülbül gibi şakıyıp durmadan bir şeyler anlatması beni de rahatlatmıştı. Sevinçle ellerimi çırpıp, "buradan da diskoya gideriz ya da bara," dedim.
Ben disko veya bar dediğimde yüzü düştü Adem'in ama o kadar centilmen bir Adem ki "evet gidelim" dedi. İçinden "belli ki bu gece uzun olacak" diye geçiriyordu.
Fark etmemiş gibi davrandım, "Evet bu gece uzun alacak!" diye düşünüp, yakınlaştım, kolunu tutup, sırnaşdım. Kedi gibi davranmak konusunda çok deneyimliyimdir, her zaman da sonuç alırım.
Adem de ona dokunmamdan, sırnaşmamdan mayışıyor, "Bu gece bizim gecemiz. Ne istersen yapacağız" diyor, gözleri ışıldayarak beni süzerken.
Sanırım benim hemen yanında, neredeyse koynuna başımı koyacak halde olmam onu şaşırtıyordu. Sonra yüzüne bir gülücük yerleştiriyor. Talihine seviniyor "Deli dolu ama çok iyi bir kız. İyi ki onunla buraya gelmişim" diye içinden geçiriyor. Ve ben tüm düşündüklerini yüzünün değişimlerinden anlıyorum.
Şarabın tamamını bitirmemiştik. İkimize de fazla gelmişti. Hem gece uzun sürecekse biraz ayılmamızda fayda vardı. Ben çikolatalı bir tatlı söyledim üzerine de dondurma koydurdum, Adem baklava istedi, kaymaklı tarafından. Kaymaklı, kaymak'amlı bir espri geldi aklıma, ama düzeyi düşürmemek için söylemedim.
Adem, gözlerimin içinin güldüğünü görünce merak etti, "Neye gülüyorsun?" diye sordu. "İyi ki burdasın, iyi ki teklifimi reddetmedin. Ona seviniyorum" dedim coşkulu bir sesle. Çünkü söylediklerime inanıyordum.
Tatlılarımızla birlikte Adem sade bir Türk kahvesi ben kapuçino içtim. Biraz ayılmıştık ama sadece biraz kafamın bulutlu, içimin bir tuhaf olduğunu, garip bir coşkuyla dolu olduğumu hissediyordum. Her an her şeyi yapabilecek bir cesaret gelmişti.
Sonra bara doğru yürüdük. Yüksek volümlü müzik sesinin geldiği yere.
Gece, ağaçlarla dolu, geniş bahçe, sıcak hava, gökyüzünde ışıldayan yıldızlar... Hepsi içimi keyifle dolduruyordu. Adem'e söylemedim ama hayatımda ilk kez böyle bir şey yaşıyordum. Daha önce kimseyle tek başıma otele falan gitmedim. Böyle şeyler de yaşamadım. Baştaki heyecanım, tedirginliğim de ondandı. Ama şimdi içim keyif dolu, gönlüm ferahtı.
Aramızda iki adım boşluk olsa da elimi uzattım, Adem de elimi tuttu. Bir an yine tedirgin oldum, işi şakaya vurup bu elele tutuşmayı geçiştirmek istedim. Çocuksu bir hareketle elele tutuşan kollarımızı sallıyor, hoplayıp zıplıyordum. Keyfim yerinde dercesine.
Elini tuttuğum anda Adem'in içi ısınıyor, yüzünde artık bir tebessüm var. "Sanırım içki biraz rahatlattı beni" diye düşünüyor. Ama disko olduğunu anladığı yere gitmekten biraz tedirgin. Çünkü dans etmeyi sevmiyor ve slow hariç dans edemiyor. Slow dansı da düğününden beri etmedi. Ama benim bundan haberim yok, daha önce hiç dans hakkında konuşmamıştık. Bilsem diskoya gitmekten cayar mıydım? Sanmam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Her Şey Dahil (Tamamlandı)
Ficción GeneralÜniversiteli bir genç kızla evli bir adam Tumblr'da tanışırlar... Sonrası aşk mıdır? Yoksa büyük bir hüzün mü? Hayat onları "Her şey dahil" bir otele atınca, tüm soruların cevapları ortaya çıkar. YAŞANMIŞ BİR HİKAYE. ABARTMADAN, DEĞİŞTİRMEDEN HER Ş...