Gördüğüm iğrenç tacizin ve Jisung'la tanışmamızın ardından bir gün geçmişti.
Dün Jisung'a ufak bir gerçeği açıklamıştım. Dediklerim olduğu yerde kaskatı kesilmesine neden olmuştu. Evet o gün, partinin yapıldığı gün bende oradaydım ve kandırılmıştım. Jisung belki ondan hoşlanarak kandırılmıştı ama ondan nefret ettiğim hâlde sevdiğim birinin ölümüyle kandırılmıştım. Ve işte bugünde bu gerçeği açıklamak adına ona yemekhaneden bir şeyler ısmarlamayı teklif etmiştim. Hem konuşmak hem de yemek için. O da sorgulamadan kabul etmişti. Merak etmişti muhtemelen, etmemesi benim açımdan bir hayli garip olurdu.
Öğle arasının başladığını belirten zil çaldığında masada keyfinden ödün vermeden kitap okumaya devam eden edebiyatçıyı selamladım ve zemin katına ilerleyerek yemekhaneyi buldum.
Gözlerim kocaman kahverengi gözleri ararken genelde her zaman elimde gezdirdiğim şiir kitabını sol koluma sıkıştırdım. Aradığım kişiyi bulunca boşta ki elimi sakince salladım ve gülümsedim. O da silikçe gülümseyerek karşılık vermiş ve oturmam için oturduğu yerin karşısını işaret etmişti.
Yüzünde ki ifade yine beni kötü hissettirmişti, ve ifadesinde ki çözemediğim o duygu dağı yine beni sinirlendirmeye başlamıştı.
Sinirimi dışarı vurmamaya özen göstererek selam verdim:
"Selam Jis."
Verdiğim selamla yüz kasları bir anlığına gerilmişti. Nedenini anlayamadan sordum.
"Bir... Sorun mu var?"
Jisung'tan
Dün Minho'nun Minjun tarafından kandırıldığını söylemesi oldukça ilgimi çekmişti. O gün o da mı partideydi? Ancak onun ki gibi bir yüzü hatırladığımı sanmıyordum.
İşte bu dediklerini daha ayrıntılı ve açıklayıcı bir şekilde anlatması umuduyla ettiği teklifi geri çevirmemiş ve yemekhanenin köşe masalarında birine oturmuştum.
Gözlerim merakla etrafta gezinirken onu gördüm, göz göze geldiğimizde hemen elini sallamıştı. Bende buna karşılık güçsüzce gülümsemiş ve karşımda ki boş sandalyeyi işaret etmiştim. Gülümsemesini yüzünden silmeden masaya yürümeye başlamıştı.
"Selam Jis."
Bana lakabımla seslendiğinde iliklerime kadar işleyen bir ürperti hissettim. Bu lakabı en son duyduğumda 14 yaşındaydım... Bana sadece Hyunjin böyle seslenirdi...
Kalbimi sıkıştıran şeyi hatırlamamla kızaran gözlerimi sıkıca kırpıştırdım ve tedirginlikle beni izleyen çocuğa görünmemek umuduyla.
"Bir... Sorun mu var?"
Yanıma iyice yaklaşıp yere çömelmesiyle yanaklarımı dişlemeye başlamıştım. Merak ve gözlerinde ki asla cevap veremeyeceğim sorularla gözlerime bakıyor ve cevap arıyordu.
Aklıma gelen bahaneyle göz teması kurmadan sorusunu cevapladım.
"Hayır, sadece dizim sızladı."
"Ah, öyle mi? Hâlâ ağrıyor mu?"
Yüzünde ki tedirginlik silinmemişti, neden benim için bu kadar endişeleniyordu ki? Bu yaptığı beni ona daha fazla güvenmeye itiyordu. Ya o da onun gibi biriyse?.. Ya bana zarar verirse?.. Ya beni kandırırsa?.. Bu sorular kafamda dönüp dolaşıp beni onun iyiliğine kapılmaktan koruyordu. Bir daha hiç kimseye körü körüne güvenmek istemiyordum. Güvendiğim herkes arkasında kocaman bir enkaz bırakmıştı: Beni kırık dökük kalbimi...
Evet herkes, Hyunjin'de dahil...
Bana Bi söz vermişti, ama sözünü tutamamıştı. Benim ona en çok ihtiyacım olduğu zamanlarda yapayalnız bırakmıştı beni koca dünyada.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OnlyOne - minsung
FanfictionArkadaşı Hyunjin'in başı derde girmesiyle yıllarca tecavüze uğrayan Jisung bir gün biri sayesinde bu durumdan kurtulur. Jisung:"Sen tek kişisin Minho..." Minho:"Ne?" Jisung:"Yanındayken yaşıyormuş gibi hissettiğim tek kişisin..." ☘️ Smuta henüz kara...