"Çünkü benim için değerlisin..."
Parlayan gözleri yutkunmama neden oldu. İrisleri parlayan birer yıldız gibiydi, kahverenginin en koyu tonuydu ama yıldızlardan farksızdı.
"Hatta... O kadar değerlisin ki, ölecekmiş gibi hissettim Jisung."
İtiraf ettiğim şeyle gözlerimi kaçırdım, tek sefer fazla itirafta bulunmuş gibi hissediyordum. Ama söylemiştim işte, çünkü daha fazlası da vardı.
"Minho..."
Sadece adımı mırıldanmış ve kafasını boynuma gömmüştü tekrar. Artık temasımdan korkmadığı için mutluydum.
Boynumda ki ıslak yanakları içimi garip ama güzel bir hissin kaplamasına neden olurken Chan'ın da burada olduğunu hatırlayarak arkamı döndüm. Jisung'da bir anda arkamı dönmemle kafasını kaldırmıştı.
Chan bana gururlu abi bakışı atarken omzumu pat patladı kulağıma sadece ikimizin duyabileceği bir ses tonuyla fısıldadı:
"Evet, evet. Hoşlanıyorsun, hatta âşıksın."
Kaşlarımı çattım ve onu omzundan hafifçe ittim. Sırası mıydı şimdi? Pişkin pişkin gülerken derin bir nefes verdi ve etrafta göz gezdirdi.
"Neyse, artık gitmeliyiz Minho. Seungmin çok endişelenmiştir."
Dedikleriyle başımı onaylar anlamda salladım ve Jisung'u da destekleyerek ayağa kalktım.
Minjun'a kısa bir bakış attım. Muhtemelen omzunun acısından olacak ki bayılmıştı. Onu öldürmeyecektim ama yaşaması içinde yardımcı olmayacaktım. Onu hiç kimse bulamazsa ölecekti bu sessiz arazide. Şuana kadar kimseden böylesine nefret etmemiştim, ölmesini umuyor ve diliyordum.
Jisung önde ben arkada Chan'ın siyah jeepine adımlarken duyduğumuz silah sesiyle durduk.
Fakat silah sesini duyan iki kişi vardı, biri ben... biri de Jisung.
Tüm bedenim buz kesilirken Jisung'un önünde ki Chan duraksadı ve yere yığıldı.
Asla yıkılmayacağını düşündüğüm o koca beden, şimdi kalbimi yakan bir sessizlik içinde yerde yatıyordu.
"CHAN!"
"CHAN HAYIR!"
Koşarak yerde kanlar içinde yerde yatan bedene koştum. Kendimi dizlerimin üzerine bırakırken bedenimde zar zor bulduğum güçte tükenmişti.
Kahretsin ki göğsünden vurulmuştu, şuan tek düşündüğüm o ve arkasında bıraktıklarıydı. Nişanlısıyla bu hafta evleniyorlardı... O beni ve Seungmin'i bırakamazdı...
"Chan..."
Boğazımda ki düğüm sadece adını mırıldanmama izin veriyordu. Kollarımı bedenine sardım. Kokusunu son kez içime çekerken kısık ve acılı bir ses duymamla irkildim ve gözleri baktım.
"Min...ho..."
"Chan! Lütfen..."
"..."
Kesilen sesi beraberinde kısa nefeslerini kesmişti. Kalbimi tarif bile edilemeyecek kadar yakan bir acı doldurdu. Yaşarken ölüyordum sanki. Nefeslerim ciğerlerime yük oluyordu.
Ama ağlamanın faydası olmayacaktı şuan tehikedeydik.
Arkamı hışımla döndüğümde hastalıklı bir sırıtışla bana bakan iğrenç yüze ve sahibine baktım.
O'ydu... Bayılmamış mıydı? Sikik herif benimle dalga geçmişti...
Şimdi de bir koluyla omzunu tutarken diğer eliyle de tuttuğu silahı bana doğrultuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OnlyOne - minsung
FanficArkadaşı Hyunjin'in başı derde girmesiyle yıllarca tecavüze uğrayan Jisung bir gün biri sayesinde bu durumdan kurtulur. Jisung:"Sen tek kişisin Minho..." Minho:"Ne?" Jisung:"Yanındayken yaşıyormuş gibi hissettiğim tek kişisin..." ☘️ Smuta henüz kara...