Öncelikle panik yapmayın, bu son seri değil. Son serinin ne zaman geleceği konusunda ise gerçekten bir fikrim yok. Ancak, bu gelen son seriden bile daha güzel bir şey.
Kaleminden çıkan her şeye hayran olduğum canım April (SchoneWelt ) ile birlikte bir şeyler karaladık. Son bölüm göz önüne alındığında - "hangi çocuk bizim- ya da bizim çocuk nerede-gerçekten ölü mü doğdu?" sorunsalları arasında, çocuğun kaçırılmadığı ve Asi tarafından bile isteye saklandığı bir evrende, asla alamayacağımız minik bir kesit yaratmak istedik. Umarım beğenirsiniz.
Keyifli okumalar!
-------
Karanlığın içinde bile olsa ormanın bitişindeki denizi seyre dalmıştı. Oturduğu bu koltukta o kadar uzun süre boş gözlerle dışarıya bakmıştı ki artık görmesine gerek yoktu. Gözü kapalıyken veya açıkken, uyuyorken veya ayaktayken, yemek yemiyorken ve su içiyorken düşündüğü şey hep aynıydı. Özlüyordu, uzun süredir yaptığı tek şey Asi'yi özlemekti. Ancak bunun hemen peşinden yakıcı bir acı gelir tüm benliğini sarardı. Bu öyle bir azaptı ki aklında demirlenmiş koca bir yük gemisi gibi bir santim yerinden oynamıyordu. O ağırlığın ve yükün altında eziliyordu Alaz, günden güne tükeniyordu. Daha fazla ezilemem dediği noktada daha da ezilmişti. Öğrendiği gerçeğin güzelliği bile onu bu ruh halinden çıkaramamıştı. Haklıydı, geceleri hep onunla aynı yıldızlara baktığını düşünürdü ama kimse inanmazdı ona, ama haklı çıkmıştı işte. İlk defa haklı çıkmak istememişti, bu haklılık ona asla geri alamayacağı zamanı hayatı boyunca hatırlatacaktı. Çünkü onlar buradaydı aynı havayı soluyorlardı ve Alaz bu ayrıcalığa sahip değildi. Dokunamıyordu. Göremiyordu. Seslerini duyamıyordu. Yine geç kalıyordu. Bu sefer bilinmezlikten ya da iki saat gecikmişlikten dolayı değil, böyle olması emredildiği için geç kalıyordu.
Denizden bakışını çekip, rutinleri doğrultusunda gözünü o çok sevdiği yıldızlara dikerken, düşünmeden edememişti; lanetli adamın tekiydi ve belki de başına gelen her şeyi hak ediyordu. Ama onlar? Onların daha iyisini hak ettiğinden emindi. Daha iyisi de kendisinin, en değerlilerinden uzakta olmasını gerektiriyordu, onlar da karşılığında hak ettiği uzaklığı ve soğukluğu bizzat veriyorlardı.
Gözlerini kapatıp, derin bir nefes verdi. Ensesini, yerini iyi bilen bir hareketle arkasındaki koltuğa yasladı. Artık kapalı gözleriyle karanlık gökyüzüne bakıyordu. Bakmaktan konumlarını ezberlediği yıldızlar ve ona her parladığında hatırladığı aydınlık yüzün çevrelediği gülüş, aklının onu cezalandırmak için oynadığı ufak oyunlarından sadece bir tanesiydi. Bu oyunlardan onlarca vardı. Eskiden bir gülüşü ezbere bilirken, şimdi ikinci ve minik gülüşü de ezbere biliyordu. Bu, içinin daha da dağlanmasına neden oluyordu. Sigarasından aldığı nefesle ciğerleri yandı. Gözünü açtı ve parlak aya baktı. Bugün dolunay halini almıştı ve çevresine yaydığı yoğun ışık sızıntısı vardı. Tüm dünyayı aydınlatsa bile Alaz'ın içindeki karanlığa iyi gelemezdi, kimsenin ona yardım edemeyeceği kadar batırmıştı. Bütün geç kalmışlıklarına rağmen düzeltmeye çabalamıştı. "Nerede?" sorusunun cevabını almıştı ama aldığı cevabın büyüklüğü ve kaçırdıkları zamanı geri getiremeyecek olmanın verdiği ağırlık omuzlarına çökmüştü.
Birkaç göz kırpma anı kadar daha gökyüzü ve aya baktı. Yaman'ın izmaritlerle ilgili söyleneceğini umursamadan, yamalı koltuğun dibine bitirdiği sigarasını attı. Kendisine doğru gelen çıtırdama seslerini duyduğunda, ışıktan kamaşan gözlerini o yöne çevirdi. Gözlerini kırparak, gecenin karanlığına alıştırmaya çalıştı.
Az ilerisindeki deniz buraya, izbe hayatını geçirdiği karavanın dibine kadar gelmiş olabilir miydi? Kendine kalan biraz aklıyla bunun mümkün olamayacağını biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karışık Kaset
FanfictionAdından da anlaşılacağı üzere karışık kaset; alternatif bir evrende geçen çerezlik mini hikayeler serisi.