XVI. Ejderha Kayası

55 11 0
                                    

Ejderha Kayası, Akıntıtaşı'nın çok yakınında olmasına rağmen bu yakınlığa güvenen bir insanı yanıltacak kadar ondan farklıydı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ejderha Kayası, Akıntıtaşı'nın çok yakınında olmasına rağmen bu yakınlığa güvenen bir insanı yanıltacak kadar ondan farklıydı. Genç kız, buraya gelmelerinin üzerinden yalnızca bir gece geçmesine rağmen bu farklılıkların derinliğini sezebiliyordu.

Alyssa, günbatımında gemiyle yaklaşırken siyah bir noktaya benzettiği bu kara parçasının etrafını kaplayan bir sisin onları karşıladığını düşünmüştü. Ne var ki yanılmıştı. Sis değildi bu, adanın kara toprağının derinliklerinden salınan beyaz bir dumandı. İçinde bulundukları gemi ile ada arasındaki mesafe azaldıkça bu dumanların saldığı ağır koku da burnuna gelmişti. Kokunun verdiği rahatsızlık kaleyi ve adayı incelemeye dalınca kısa sürede geçti.

Ejderha Kayası, adayı kaplayan sarp kayalıklar yüzünden incecik bir sahil şeridine sahipti. Adanın taşlarının oyulup işlenmesiyle yapılan kale ve sahildeki kumlar simsiyahtı. Yüksek kuleler ve köşeli surlarla çevrili kale sanki yekpare halde yerden bitmişcesine ihtişamlı bir şekilde göğe doğru uzanıyordu.

Yazıtaşı'ndan da Kızıl Kale'den de çok farklıydı. Alyssa daha önce hiç böylesine tehditkar bir yapı görmemişti. Adaya yaklaşan herkesin, belki de sadece Targaryen olmayanların yüreğine korku salıp sindirmek üzere inşa edilmiş gibiydi.

Genç kızın kanı ise adaya ayak basar basmaz bu yeni bulduğu evine kaynamıştı. Ejderha Kayası hakkında bulabildiği her şeyi çoktan okumuştu ama hiçbir kitap onu adaya geldiği an duyduğu aidiyet hissine hazırlamamıştı. Sanki ayağının altındaki siyah toprak, üzerinde yürüdüğü her bir taş adını fısıldayıp onu çağırıyordu.

Bu his genç kızın aklını öylesine başından almıştı ki Ejderhakayası'na Prenses Rhaenyra ve oğullarıyla beraber geldikleri gerçeğini bir süreliğine göz ardı edebilmişti.

Aemond'un yanından ayrıldıktan sonra öğlene kadar uyumuştu. Uyandığında Akıntıtaşı'nda bir başka cenaze hazırlığı daha yapılmaktaydı. Leanor Velaryon neden çıktığı bilinmeyen bir düelloya karışmış; ardından da dövüşürken Akıntıtaşı'nın büyük salonundaki şömineye düşerek feci şekilde ölmüştü. Hiç de acılı bir dul gibi görünmeyen Prenses Rhaenyra, oğullarını da beraberinde getirerek cenazenin ertesi günü şafak vaktinde, Alyssa'yı ve ailesini Ejderhakayası'na götürecek geminin kalkmasına sayılı dakikalar kala gemiye sızmıştı.

Genç kız, kafilelerine beklenmedik şekilde eklenen bu yeni yolcunun amacının ne olduğunu o zaman anlamamıştı. Ağır, yünlü kumaştan yapılma kapüşonlu urbasına gömülmüş Yüce Rahip yeminleri söylemeye başladığında kendi saflığına hayıflandı.

"...ikisinin kanı bir olur...".

Üzerine isabet eden her bir yağmur damlası genç kızı daha da ıslatırken Alyssa pelerinine sıkıca sarıldı. Ejderha Kayası'nın sahilinin siyah kumları ayağının altında çamurlaşmaya başlamıştı. Rüzgar, ince uzun bedenini sarsarken iki yanındaki kızkardeşlerinin yüzüne baktı. Onlar da en az kendisi ve Prenses'in oğulları kadar bu durumdan hoşnut olmamışlardı. Kız kardeşlerine destek olmak isteyerek, üşüme pahasına pelerininden çıkardığı kollarını onların omuzlarına doladı.

Safir PrensHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin