...

387 16 0
                                    

Her şeyin acısını küçük yaşlarda deneyimleyip, erken olgunlaşması gereken insanlardandım. Önüne konulanla yetinmesi gerekenlerden.
İlk esiliğim, ilk seçimimle hayatıma yön vermişti. Denileni yerine getirerek.

Belki de gerçekten günahtı. Belki de bana gerçekten yanlışı göstermek istemişlerdi. Ama neden bu kadar acı veriyordu. Bir adım ötemde yüzüme öyle ilgiyle bakan ela gözlerden nasıl uzak kalabilirdim? Ona nankörlük değil miydi? Ya da büyütüp beslediğimiz her anıya hainlik değil miydi?

Komşular bir yılın sonunda mahalleye gelen Barışı görmek için geldiğinde, Emine annem söylediklerini yerine getiriyorum diye memnun, Barış kendisine bir sarılmayı bile gizli gizli verdim diye mutsuzdu.

"Ne oluyor, Tombik?"

Akşam üstü odaya sürüklenerek sokulduğumda, tek yapabildiğim ondan başka her yere bakmaktı. Büyük bir suçluluk hissediyordum ona karşı. Ama dönüp baksam eskisi gibi olsam da Emine anneme hissedeceğim suçluluk duygusunu da düşünmeden edemiyordum.

"Tombik? Nolur yapma böyle! Baksana gözlerime."

Yalvarıyor gibiydi seni. Ama bir bilseydi o elalara bakmak için ne büyük savaşlar verdiğimi. Birde ne büyük savaşlar, içimde canımı yakıyordu bakmamak için.
Elime değen soğuk eller, tenimi cayır cayır yakıyordu. Onun soğukluğu bana daima en sıcak yaz günü gibi hissettirirdi. En soğuk kış gününde bile o yaz mevsimini getirirdi tek dokunuşuyla.

"Bir şey mi yaptım sana? Kalbini mi kırdım? Yoksa bir başkası mı kırdı kalbini?.. biri yine laf mı etti?"

Aklına gelen her ihtimali tek tek dile getirirken ben sadece dolu gözlerimle susuyordum. Bir çıkış yolu arıyordum. Etrafa deli gibi gözlerimi gezdirirken, biri gelip beni kurtarsın istiyordum. Ama istediğim kurtuluş, Emine annemin odaya adeta dalarcasına girmesi değildi. Barışa inatla değmeyen bakışlarım ona değdiğinde şu yaşıma kadar belkide ilk defa bana bu denli soğuk baktığına şahit olmuştum. Korkuyla ellerimi kendime çekip ellerinden kurtardım. Dolu gözlerim neredeyse firar etmek için hazırda bekleyen yaşlarımla ardımda kalan anne-oğula bakmadan üst katta ki banyoya attım kendimi. İki hafta nasıl böyle devam edecekti? Düşünüp durdum, durdukça ağladım...

"Oğlum, biliyor musun?"

Bir kaç gün anca geçmişti Barış geleli. Ben kaçıyordum, Barış bulduğu her köşede beni sorguya çekiyor ağzımdan ufacık bir şey duymak için dil döküyordu. Şimdi daima yan yana oturduğumuz sandalyeden uzak Meldayla yer değiştirmiştik. Karşımda annesine dönen oğlanla bende merakla Emine anneme döndüm.

"Asiye, tercihini yapmış."

Büyük bir soğukluk duyduklarımla bütün bedenimden geldi geçti. Geldi,geçti. Titredim. Sonra cayır cayır yandığımı hissettim.

"Bize bile demeden İstanbul'u yazmış. Ama hakkıdır. O kadar çalıştı. En iyi üniversiteyi bile kazanır benim kızım."

Hemen yanımda oturan kadın elimi şefkatle sıkarken ardında yatan sözlerin gerçekliğini masada bir ben biliyordum. Barış'a dönmeye korktum. Öylece yanımda oturan kadının elimin üzerindeki elini izledim.
Bu yapılan, gerçekten oğlunu mu korumaktı? Emine annem gerçekten masumane ihtiyaçlarla Barışı benden bu şekilde mi koruyacaktı?
Ben ilk defa annemi o gün yanımda istemiştim. Masaya hangi yüze dönsem aynı bakış delip geçiriyordu beni.

ÖKSÜZ (Barış Alper Yılmaz)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin