"karmakarışık itiraflar..."

301 21 0
                                    

Derler ki insan hayatta ilk nasıl sevildiyse öyle sever. Her yerde okuyabilirsiniz. Bütün ikilem de bununla başlar zaten.

Ne şaşkınlık! İçine düştüğü bu garip ikilem karşısında ne yapma­lıydı? Çünkü , çok iyi biliyordu, onu zaten herkes pis heri­fin teki gibi görüyordu.

Kucağındaki kızla ne yapacağını bilmiyordu. Ne hissedeceğini. Onun Tombiği kucağındaydı. Onun kolları arasındaydı. Yıllar sonra buradaydı işte. Ona gelmişti. Yine ağlarken onu o sakinleştirmişti. Ama haksız değildi. Ona sinirlenmekte haksız değildi. Tombik gitmişti. Bir şey demeden, bir anda! Çok aramak istemişti. Aramıştıda. Ama sadece kendisinin değil ailesininde telefonlarını açmadığını 'özellikle kendisiyle' görüşmek istemediğini söylemişlerdi. Asiye olmadan bir adım atmaya niyeti yokken o bir anda gidince bocalamıştı. Sinilenmişti, ağlamıştı, agrasif bir insana dönüşmüştü. Hiç birşey düşünemiyor olmuştu.
Tek istediği Asiye'yi görmekti. Ama o kadar şeyden sonra görmek istemedi.

Hayatına o yokmuş hiç var olmamış gibi devam etti.
Herşeyin acısını kendin çıkardı.
Daha çok çalıştı.
Kendinden başka hiç bir şeyi düşünmeyecek kadar bencil bir insana dönüştü. (Hayatının bir döneminde her anını düşündüğü tek insan onu bırakıp gitmişti!) Tabiki artık kendini düşünecekti. Madem kendisi istenmiyordu onunda çabalamasına gerek yoktu.

Asiye'ye asla İstanbul gibi bir şehire üniversite okumak için gittiğine kızmadı. Korktu. Onun Tombik yanaklı sevdiği masumdu bir kere. Tamam kendisini istemesindi ama büyük şehirde bir başına o olmadan ne yapacaktı. Bunu öğrendiğinde ilk kırıldı. Hatta çok kırıldı. Ama sonra daha çok çalışırım diye düşündü. Bende İstanbul gibi büyük bir şehirde kariyerime devam ederim yine yan yana oluruz diye düşündü. Zaten hayali buydu.

Sonra bir an geldi. Asiye'yi bir gecede sildi. Bütün hayallerini unuttu. Kendisinden başka güvendiği ve sığındığı başka biri vardı artık. O zaman onunda çabalamasına hiç gerek yoktu.

Ama şimdi böyle kolları arasında eski günlerdeki gibi yatıyor oluşu keşke diye düşündürdü. Keşke bir gün fazla çabalasaydım onun için.

Beraber uzandıkları yatakta öylece onu izliyordu. Ellerini yanaklarına atıp sevebileceği kadar sevmek istedim ama yapmadı. Hem zaten eskisi gibi dolu dolu yanakları yoktu artık. Keskin yüz hatlarına baktı. Olmayan gıdığına. Kabul ediyordu o çok güzel büyümüştü. Görenin dönüp bir daha bakacağı kadar. Hep dolgun dudakları vardı ama eskiden yüzü dolgun olduğu için belli olmazdı. Şimdi o kırmızı dolgun dudakları ben buradayım diye bağırıyordu. Eskiden yüzünde kaybolup giden minik vurdu şimdi tam yüzüne göre elle çizilmiş gibi hemen dudaklarının üzerindeydi. Eskiden olduğu gibi ağlayınca, üşüyünce kızaran minik burnu şimdide öyle kıpkırmızıydı. Sanki ağır bir grip atlatıyor gibi, tahriş olmuş  kırmızıya boyanmıştı. En çok saçlarına şaşırmıştı. Kızılın en can alıcı tonu o kadar doğal duruyordu ki onda hep bu saç rengine sahipmiş gibi.
Gibilerle doluydu işte genç kız.
Hele düğünde giydiği elbise! Tam bir dehşetti. Uzun bir süre izlemekten kendini alamamıştı o anlarda. Birde koluna girdiği lavuk vardı. Nasılsa alıp evire çevire dövmek istemişti onu. Dans için kalktıklarında çıplak tenine değen -kendisine ait olmayan- ellerle patlama hazır bir bomba gibi hissediyordu. İki dakika dayanamamıştı bu görüntüye. İkisi dans ederken arkadaslarının ikili hakkındaki "sevgilisi" gibi saçma yorumlarıda işin tuzu biberi olmuştu. Soluğu Meldanın yanında almıştı. Değişen şarkıyla -ki bu da onun başının altından çıkmıştı- biraz sonra elleri arasındaydı. Hemen yanındaydı. Daha mutlusu yoktu ondan. Tüm bunlar yaşanırken onu öpmek planları arasında yoktu tabi. Ama öyle tatlı tatlı gülerken, şarkıya eşlik ederken bir anda yapışmıştı yanaklarına. Hissiyatı yıllar önce olduğu gibiydi. Yumuşacıktı yanakları. Dudakları altında sıcacık yanakları hissettiğinde devamı için delice bir istek duymuştu da olayın şoku yeterliydi o kadarına.

ÖKSÜZ (Barış Alper Yılmaz)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin