"çarpışma..."

336 17 2
                                    

Dört yıl önce...

Heyecanlıydım. İçim içime aylar sonra sığmıyordu sanki. Oradan oraya koşarken bir yandan dedeme bağırıyor, sesimi bu koca evde duyurmak için can hışar bir haldeydim. Can çıkar huy çıkmaz ya hani, benimkide o hesap şımaracak biri buldum mu, tutana aşk olsun! Nazımın dedeme geçtiğini biliyorum ya ondan yirmi yaşında da olsan bu çocuksu hallerim.

Artık canıma tak etmişti. Bir, iki yıl yetmişti. Bazı anılar öyle yerleşmiş ki kalbimin en güzel bölmelerine, bazen o anılara bir anlığına dönebilmek için her şeyi feda ederdim. Kaybettiğin birini özlemek işte böyle bir şey; bir daha asla o günlere dönemeyeceğini bile bile o günlere dönmek için eriyip tükenmek, eğer takas et deseler hiç gözünü kırpmadan onunla beş dakika uğruna her şeyinden vazgeçmek. Ama ben niye onu sonsuza kadar kaybetmişim gibi davranıyordum ki? Buradaydı işte! Artık bir adım uzağımdayken, aramızda kilometreler yokken niye bana acı veren özlemine daha fazla katlanmak zorundaydım!

Dedim ya bin yılda geçse, Barış'a olan sevgim bitmez benim! Dilime yapışmış, benden bir parça olmuş o sarı oğlan ve ben iki yıldır bir gün bile dilimden düşürmedim onu. Her gece anlattım dedeme. Her gün sabaha bir umut belki o gün bugündür diyerek uyandım. Özlemim önce kor oldu, sonra kör!
Şimdi kör gözlerimi açacak Emine yengem yoktu. Göremeyecekti gözlerim.

İçimi yakan özlemine çipil çipil bakan ela gözlerine koşacaktım ben bugün.

Birlikte kurduğumuz hayalleri bugün gerçekleşiyordu. Daha bu sabah BARIŞ ALPER YILMAZ - Galatasaray'a transferi gerçekleştirildi Okan Buruk... Adlı başlığı görmemle yerimde duramıyordum. Bir adım arkasında olacak, ona herşeyi analatacaktım beni affetsin diye. Aptallığımın sebebini söylecektim. Elini iki yılın sonunda tutacaktım ve içimi yakıp yıkan sevdasıyla gerekirse bas bas bağıracaktım yüzüne, seviyorum! diye. Bilirdi o beni, eskisi kadar kilolu olmasam da severdi yine yanaklarımı. Kıyamazdı bir kere bana!
En çokta olanı 'kalbim ağlıyor, Barış Alper!' diyecektim ki o da öpsün iyileştirsin beni.

"Asiye'm, kızım ne bağırıyorsun?"

Dedem, kapıda göründüğünde üzerindeki son derece pahalı takımı ve takıp takıştırdığı aksesuarlarıyla o kadar havalı duruyordu ki, bir defa daha bu gençlere taş çıkartacak adama hayran olmadan edemedim. Adeta 40'lı yıllarından fırlayıp gelmiş gibiydi. Ceketinin cebinden omzuna doğru inen saatin zinciri, kafasında beyaz-siyah saçlarını saklayan son derece resmi siyah fötr bir şapka ve işaret parmağındaki yüzükle o gerçek bir beyefendiydi. Yaşına göre yer yer beyaz sakalları olsada hala gürlüğünü koruyordu. Jilet gibi sakalı, sakalından biraz daha gür bıyıkları vardı.

Mesela annemin hayatı hakkında öğrendiğimde çok şaşırdığım bir gerçek vardı. Soylu bir ailenin tek kızıymış annem. Ve dedem annemin gençlik yıllarında koyu bir sağcıymış. Babamla anneme karşı olmasının nedeni; babamın solcu olmasıymış. -tabiki bu benim öfkemi bir nebze de olsun ona karşı soğutmamıştı- Sağcı-solcu karmaşasının en çok bulunduğu o dönemlerde dedem de bu evliliğe karşı çıkmıştı ve tek kızlarını evlatlıktan reddetmişler. Anneannem anneme olan özleminden günden güne kahrolurken dedem inadını bir gün bile yitirmemiş. Ne saçma! İnsan kızına nasıl onca yıl kin güdebilirdi ki!

ÖKSÜZ (Barış Alper Yılmaz)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin