"her şey için çok geç..."

296 27 0
                                    

Bir sabaha daha kabuslarla uyandı Emine hanım. Yine sabah ezanı okunuyordu nefes nefese gözlerini açtığında. Aşağıdan bir ses duydu. Kapı sesi gibi. Umursamadı. Olacak ya, normalde Emine hanım bu sesler konusunda epey dikkatli biri olmuştu. Anne evhâmını bilirsiniz. En ufak şeyde bile akla gelmeyecek psikopat düşüncelere kapılıp senaryolar kurarlar. Ama o gün durup düşünmedi bile. Düşünseydi engel olabilir miydi, aşağıda kaçıp giden kıza? Kader devreye girince bu ihtimal maalesef olanaklar dışındaydı.

Kalktı abdest alıp namaza durdu. Kabuslarında yine Meryem'i görüyordu. Bundan sadece bir yıl öncesine tekamül eden süreçte.
Olmuyordu işte. Asiye yukarı kattaydı ama vicdanı hala rahat değildi.

Karşısına alıp hakkını helal et bile diyemiyordu. Yüksündüğünden değildi, kendisinde o yüzü bulamadığındandı.

Meryem, Rize'ye eşiyle bir gece geldiğinde henüz kendisi birkaç yıllık evliydi Yüksel beyle. Kapıları bir gece vakti çaldı. El ele tutuşmuş çifti yüzlerinden okunan mutluluk ve endişeyle içeriye aldı Yüksel bey. Can yoldaşı çocukluk arkadaşı bir tane dostu vardı. O da Selimdi. Ne ana vardı, ne baba... Kendi yağında kavrulan bir garip delikanlıydı. İstanbul'a çalışmak için gittiğinde bir deli sevdaya tutulmuştu genç oğlan. Meryem tek evin tek kızı sosyetenin o yıllarda göz bebeğiydi. Onu ilk gördüğünde büyük yalının bahçesinde çiçeklerle ilgileniyor, üzerinde olan bir çift gözden habersiz gülümsüyordu. Ta o zamandan vurmuştu Selim'i bu kadın.

Zaten deli yürek bir oğlandı. Birde yüreğine bu kızın sevdası vurdu. Gözünü karartmadı ilk ama bana bakmaz dediği kızında kendisine olan gizli sevdasını duyunca kim alabilirdi onu kendisinden. Kim durabilirdi gözü kara deli oğlanın bu sevdası karşısında.

Alamadılar zaten. Bir gece tuttu getirdi Rize'ye. Bir oda göze geldi genç kadın onunla. Ne eski hayatı umrundaydı. Ne de aç kalacağı günler.

İşte böyle yakın arkadaş olmuştu iki dostun eşleri. Aralarından su sızmaz oldu. Daha ilk görüşünde öyle güzel, su gibi kızın kişiliğide gönlü kadar naif ve güzel diye düşündü Emine hanım.

Ahh! Birde dünyalar tatlısı bir kızları olmuştu ki... Öyle tombik cıvıl cıvıl bir kız çocuğu getirdi dünyaya. Aynı sene içinde iki kadın hamile kalmıştı çocuklarına. Buna öyle sevinmişlerdi ki. Bir diğerinin adına diğeri onun yerine seviniyordu bu habere. Böyle bir kadın nasıl olurda bu yanılgıya düşüp, böylesine kötülük edebilirdi? En yakın dostuna yapmıştı birde bunu.

Gel zaman git zaman Selim işlerini düzeltti. Her şey yerli yerindeydi. Ama felek güzel vurmuştu onlara. Asiye, okuldan döndüğünde hiç bir şeyden haberi yoktu. Sokakta Barış ve yanında diğer çocuklarla saklambaç oynarken evlerine kara bir bulut çöktü. Çarşıya diye giden çift dönüş yolunda büyük bir kaza yapmışlardı. Evlerinin önüne gelen polis aracından korktu. Hemen Barış'a sığındı. Zaten sarı oğlan hemen yanındaydı. Elini sıkı sıkı tutup ilerden evlerinin önünde annesi ve babasıyla konuşan polislere baktı.

Sonrası feryat figan. Annesi dizlerinin üzerine çökmüş dövüne dövüne ağlıyordu. Mahalleli yavaş yavaş o eve yaklaşırken duyan göz yaşı döküyordu. Henüz 9 yaşında olan kızın hiç bir şeyden haberi yoktu ama öyle korkuyordu ki. Gidip olayı öğrenmeye çekiniyordu. Sanki biliyor gibi onunda içini bir kor kaplamıştı.

Aylarca yemek yemedi. Bir tek Barış'ı istiyordu yanında. Tek kelime etmiyordu. Günden güne eriyip gidecekti küçük çocuk gözleri önünde. Boşa koysa dolmuyor, doluya koysa almıyordu. Ne Emine hanım ne de Yüksel bey bir şey yapabiliyordu. Elleri kolları bağlı kalmışlardı.

"Yahu, verseydiniz ya sebi yurduna. İlerde çok başın ağrır Emine. Olmaz! Aynı kan değil! Elalem ne der! Aynı yaşta oğlun var.."

Bir kadın, gelip akla alınmayacak şeyleri ağzına almaya cüret etmişti. Aklına yer edindi, eşiyle konuştu. Ama sonra küçük kıza kendiside kıyamadı. El kadar sebiyi, kendi evlatlarından bir güne bir gün ayırmamıstı ki şimdi böyle bir kalpsizlik yapsındı.

ÖKSÜZ (Barış Alper Yılmaz)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin