"kına gecesi..."

330 17 4
                                    

Merak ediyorum nasıl dayanabildim onca kırılıp dökülmeye, onca
ilgiye, nezakete, derin sevgiye, kol kanat germelere, acımaya, onca pışpışlanmaya, tavsiyelere, nasıl oldu da gitmedim, kaldım. Burada, onlarla. Nasıl oldu da ölmedim.
Ben inmamıştım. O nasıl inandı bütün söylenene.
Ben tutmadım bir başkasının elini. O nasıl tuttu. Onun gözünde böylesi bir hiç olduğum yönündeki kahredici düşünceyle yıllar sonra bile acı çektim...

"Projenin tüm dünyada ses getireceğine eminiz!"

Ona hak ettiği kadar iyi davranmadığım için de bak yıllar sonra hâlâ acı çekiyorum.

"Projenin geliri beklentiniz üzerinde. Ama biz dolar üzerinden para kazanıyoruz. Aynı etkiyi verecek başka bir ülke varken neden Türkiye'yi seçelim?"

Yıllar boyu yüreğime karşı savaşmıştım, çünkü üzülmekten, acı çekmekten, terkedilmekten korkuyordum. Sonra dönüp savaştığım kişiye baktım, ona içimde bile kıyamıyordum ki.

"Bu projeden beklentisi büyük olan sadece biz değiliz. Sizden başka şirketlerde bize sizin verdiğiniz olanağı sağlayacak! Ama siz.."

Kendi hatam yüzünden son karşılaşmanın gerçekleşmemiş olmasını düşünmek, kor gibi yanan iç dünyamda zalimce bir kargaşa yaratıyordu.

"Böylesine beklentisi yüksek olan bir projeyi başka bir ülkede bulamaya caksınız!"

Çığlık atabilirdim. Toplantı odasında için için ağlarken hiç bir şey olmamış gibi bir kaç cümle sarf ederken beynimin arkalarında bir savaş meydanı vardı. Kılıçlar çekiliyor, öfkenin başı kesiliyordu. Sevdama oklar iniyordu. Kırılan yerlerim yara bere içinde o savaş meydanında yerlerde sürünüyordu.

"Peki. Sakin olalım. Sadece uğraşıyorum.."

O anda yaşanmamış yıllar, kullanılmamış güçlerin biriken öfkesiyle birlikte insanın göğsüne yumruk gibi iniyor...

"Efendim, size bir davetiye geldi."

Zaman herşeyin ilacıdır derler,unutursun herşeyi derler.Gülüşler ve gözyaşlarıyla yıllar geçer ama benim gönlüm hâlâ acı çekiyormuş. Bir ela göz senelerce sakladığım yerden çıkıp beni darmadağın etmeye yetmişti.

"Gidecek misin?"

Acının paylaşılmadığını aklınla bilmek başka, bedeninle öğrenmek başkaydı...

Gün bitti. Üzerinden haftalar geçti. Bazı imzalar atıldı. Gündüzler geceye evrildi. Başımı koyduğum yastığa bir kaç göz yaşı hediye ettim geceler boyu. Gündüzlerimi olabilecek en dolu şekilde monotonlaştırdım. Ufacık dakikları unutabilmek için bir saniye bırakmadım kendime. Dedem bir kaç şey sordu. Bartu ikide bir kontrol etti beni.

Ama ben geçen her gün tek bir anıyla yaşıyordum. Ben bundan haftalar öncesinde üç dakikalık bir zaman diliminde sıkışıp kalmıştım.

"Pek senin tarzın değil. Emin misin bu elbiseyi giyeceğine?"

Kumral saçlarının yerini alan sarı saçları ilk gördüğümde çok ağlamıştım. Yakışmadığından değildi. Artık bir şeyler yapmaya başladığında bana soran, kendi kararlarından önce benim ne düşündüğümü merakla bekleyen çocuk yoktu hayatımda.

"Artık bir şeyler yemelisin. Bir kaç lokma seni doyurmayacak Asi!"

Milli takımda kadroya alındığında da ağlamıştım. Adım adım yükselirken diğerlerinden bir farkım olmadan izledim onu. Gururlandım. Onun başarısına bile uzaktan ortak oldum.

"Oha!.. Kusura bakma! Bu kadar yakışacağını hiç düşünmemiştim."

Buruk bir gülümseme oturdu dudaklarıma. Gerçeğine izin yoktu sanki o dudaklarda.

ÖKSÜZ (Barış Alper Yılmaz)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin