bölüm 18

38 1 0
                                    

Üzerimdeki okul formamı çıkarıp rahat bir şeyler giydim. Saçlarımı sıkı at kuyruğu topladıktan sonra hazırdım, son kez aynaya baktım ve saatimi de taktıktan sonra hazırdım.

Hareketlerimi hızlandırdım, annem ve babam gelmeden dışarı çıkıp hafif tempoda koşu yapmak istiyordum.

Onlar böyle günlerde yani geç kalacaklarını söylediklerinde hep dışarı çıkar temiz havada kendimi olabildiğince yenilemeye çalışırdım.

Nefes egzersizleriyle başlayan mükemmel aktivitemi koşu ardından esneme hareketleriyle bitirir ailem gelmeden dersin başına otururdum.

Anahtarlıktan anahtarımı alıp kapıyı kapadım. Derin bir nefes çekip bütün negatif enerjiyi vucudumdan atmayı umdum.

Ohh!

At kuyruğumu sıkıp cebimdeki kulaklıklarımı kulağıma yerleştirdim. Tam olarak 20 dakika sonra evde olmam gerekiyordu, beş dakikada duş alsam onlara yakalanma olasılığım düşerdi.

Telefonumu rahatsız etme moduna alıp yüksek sesle en sevdiğim müzikleri açtım. Hava o kadar güzeldi ki batan güneş manzarası bile ruhumu dinlendirmeye yetiyordu.

Çamlıktan gelen müthiş koku ciğerlerime nüfuz etti, işte bunu çok seviyordum.

Havanın karamanış olması beni manzaradan mahrum bırakmamıştı. Eve gittiğimde okulda işlenen konuların kısa tekrarını yapıp elimde bulunan en zor testlerden soru çözümü yapıp konuyu pekiştirmem gerekiyordu.

Anlamadığım sorularla babam bizzat ilgilenip bana anlatır o olmadığı zamanlarda ise aldığım özel ders hoca sorardım böylece havada hiçbir soru kalmaz, anlatdım.

Babam da zamanında.. yani öğrencilik yıllarında çok ders çalışır okul birincisi olmaya inat edermiş. İnat edermiş diyorum çünkü olamazmış çünkü her seferinde annem ondan daha iyi notlar alıp babamın tüm gururunu ayakları altına alırmış.

Babam bir gün annemin bu küstah tavrına dayanamayıp onunla barış sağlamak istemiş ancak annem bunu kabul etmeyip her seferinde reddetmiş çünkü tek hedefi maddi durumu olmayan ailesinin gözüne girip ne kadar zeki olduğunu kanıtlamaya çalışmakmış.

Annem ülkenin en bilinen üniversitesini kazansa da babam rekabeti fazla ciddiye almış olacak ki sınavda pek başarılı olamamış ama o da -annem kadar olmasa da- iyi bir üniversite de okumuş.

Üniversiteye başladığında, babam ve annem ayrılsalar da iş hayatına atıldıklarında yeniden karşılaşmışlar fakat aralarında bu sefer rekabet değil arkadaşlık varmış. Zamanla ilişkileri ilerleyince birden aşk kıvılcımlanıp, gönüllerinde kocaman bir ateş yakmış.

Hikayelerini ne zaman anlatsalar birbirlerinin gözlerine aşkla bakarlar nereden nereye geldiklerini düşünüp kahkahalarla gülerlerdi. Kimi zaman ettikleri kavgaları kimi zaman yine ettikleri kavgaları dinlerdim. Lise de her zaman kavga edecek bir şeyler bulur ve sudan sebeplerle kavga çıkarırlarmış.

Okulun zekileri olsalarda ikisinin adını duyunca hocalar, ne kadar illalah ettiklerini söylerlermiş.

Nefeslerimi düzenlerken daha hızlı koştum. Kolumdaki saate gitti gözlerim. Kulaklığımdaki şarkı değişirken hafif tempoya geçip yürümeye başladım.

Ailem, çok dakik insanlardı. Eğer yarım saat gecikeceğiz dedilerse tam tamına yarım saat gecikirler ne az ne çok söyleyip boşuna beklememize engel olurlardı.

Daha önce bu kadar dakik olmayı nasıl başardıklarını sorduğumda bana, çok önceden gelen bir alışkanlık olduğunu söylemişlerdi.

Bir saniye!

Bana platonik olan bir manyak vardı! Ben onu tamamen unutmuştum. Okuldan sonra mesaj atmamış kendini resmen geri çekmişti.

Fermuarlı cebimden cep telefonumu çıkarıp Yaman'ın sohbet sayfasına girdim. Yaman'ın okulda onlarca tanıdığı olduğu için belki numaranın kime ait olduğunu bulabilirdi.

Gökçe: Yaman, '05***' bana bu numarayla ilgili ne bulabilirsin?

Yazıp gönderdim, geldiğim yolları geri giderken elimdeki telefon titredi.

Yaman: Ne bulabilirsem.

Yazmıştı, parmaklarım klavyede gezinip yeni bir mesaj yazdım. Nefesimin hızını ayarlamaya çalışırken arkamda garip bir nesne hissettim. Arkama dönüp baktığımdaysa kimse gözükmüyordu.

Gökçe: Tamam, bekliyorum.

Gökçe: Çok sürer mi?

Yaman: Bilemiyorum, numaraya bağlı.

Yeniden arkama baktım. Sürekli gelip geçiyor sanki ağaçların arasında geziniyordu. Yerdeki yaprak parçalarının hışırtısını işittim.

Gözlerim daha net görebilmek için odaklandı lakin kimseye denk gelemedim. Önüme dönüp yürümeye başladım, bu sefer şarkının sesini iyice kısmıştım.

Yeniden ses duyduğumu hissedip kulaklığımı çıkardım. "Kim var orada!" Diye bağırdım.

Ses gelmedi.

"Kim var dedim!" Bu sefer hiddetle bağırmıştım. Ormanda yankılanıp kulaklarıma yankı yapmıştı, bir kaç kuşun kanat çırpışını işittim.

"Cevap ver!"

Yerden aldığım sopa parçasıyla sesin geldiği yere yürüdüm. "Biri mi var orada?"

"Heyy!" Korktuğum için sürekli sesleniyordum ama ses veren olmuyordu. Kendi kendimi korkutuyor olabilirdim.



























GÖR BENİ || +(18) Texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin