İdrak ettiğim cümleler, bana dokunması, üst üste olan her şeyi atmak istercesine tüm midemdekileri boşaltırken kusmanın verdiği o acı his yüzümün buruşmasını ve kendimi nefes nefese banyonun zeminine atmamı sağladı.
Gözlerim direkt ayakta, girişte bekleyen adamı bulurken "Bir daha," dedim öfkeyle. "Bana dokunursan seni gebertirim ve inan bana hangi ülke sınırları içerisinde olduğumuz umurumda olmaz."
Hoshi kaşlarını çattı, gözlerinden geçen duyguları anlayabilseydim bir şeyler derdim ama hiçbir şeyi anlamıyordum, dahası kusmaktan yaşarmış gözlerim görmüyor da olabilirdi. "Senin benimle derdin ne?"
Yanıma çöktü. "Hwang senin benimle derdin ne? Japon olmam mı? Bu mu nefretinin sebebi? Savaşa girmemiz ve Japon olmam mı?"
Bir sürü şey demek istedim. Ailemi baban öldürdü demek istedim, ben sizin yüzünüzden neredeyse tüm sevdiklerimi kaybettim demek istedim, baban tüm geleceğimi aldı elimden, sen ve abini öldürüp ona aynı acıyı çektireceğime yeminim var demek istedim.
Çok şey demek istedim o an aslında ama tek yaptığım susarak yüzüne bakmak oldu.
Daha öncesinde söylemek istedim, o sormadı; o sordu, söyleyemedim.
Kendime çektiğim bacaklarıma elimi sarıp nefesler alırken Hoshi öyle bakıyordu ki gözlerime, sanki içlerine dalıp merak ettiği tüm soruların cevabını almak için en derinlere kadar yüzecekti.
Tek yapabildiğim "Anladın mı beni?" diye sertçe sormak olurken cevap vermedi, bense ayağa kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve banyodan çıkıp içeri geçtim. Yatağın üstüne oturmuş, salladığım dizimle beraber düşünürken Hoshi'yi gözüm görmüyordu.
Kapı çalana kadar da görmemişti. Seungmin ve Jeongin'di gelenler, "Adamlar çıktı," diyen Jeongin olmuş, Hoshi de bununla beraber hızla yan odaya girerek bıraktığı ses kayıt cihazını almıştı.
Seungmin yanıma çöktü. "Sen iyi misin?"
"Anlatırım," diye konuşarak ayağa kalktım. "Çıkalım şuradan."
Geldiğimiz gibi gazinodan ayrılırken eve dönüş yolunda ikimiz de sessizdik, Seungmin yüzüme bakıp duruyor ama sormaya çekiniyor gibiydi, daha doğrusu genel olarak sorunca anlatan bir yapım yoktu, bunu biliyordu.
Yine de sordu. "Ne yaşadın o odada da böyle duruyorsun?"
Ona baktım. "Nasıl duruyorum?"
"Sanki," dedi. "İğneyle dokunsak patlayacak gibisin. Bir şey mi öğrendin, Hoshi mi bir şey yaptı, yoksa hasta mısın?"
Üçüne de cevabım evetti aslında, tek elim yorgunca kapıyı iterken bahçeye girip direk tahtanın üstüne uzandım. Seungmin de benimle aynısını yaptı, bu soğukta delirmiş olmalıydık yoksa aksi olamazdı.
Uzun bir iç çekişten sonra "Midemi bulandırdı," dedim dürüstçe. "Hoshi."
Bana baktı. "Neden?"
"Bizi..." Sinirle gözlerim kapandı, sanki biri nefes boşluğumun üstüne kocaman bir taş bırakmıştı. "Odaya sanki... Şey yapmaya gitmişiz gibi soktu."
"Ne yapmaya, ne diyorsun Hwang?"
"Sevişmeye Seungmin." Uzanamayacağımı anlayarak hızla doğruldum, o da benimle doğrulurken gözlerimi arkadaşımdan kaçırdım. "Kendine öyle bir görüntü verdi, bana öyle bir görüntü verdi ve... Bu midemi bulandırdı. Erkek erkeğe..."
Hızla bir mide bulantısı tekrar ele geçirdiğinde öğürerek yerimden ayaklandığım gibi koşarak bahçenin öbür ucuna gittim, boş öğürmelerim bana sadece acı çektirirken geri döndüğümde Seungmin kaşlarını çatmış bir şekilde bakıyordu yüzüme.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
die with a smile, hyunho
Fanfictioneğer dünyanın sonu olsaydı, yanında olmak isterdim.