artık sınır yazmıyom, biliyonuz kaç olduğunu zaten cnm
***
Hayat gerçekten acımasızdı, bazen bazı insanlar saksılarda büyüyen bir çiçek misali iken bazıları da yoldaki taşlar arasında yaşamaya çalışan ama üzerine basılıp ezilen çiçeklerdendi. İşte tam da bu yüzden hayat acımasızdı, bu benzetme ile gerçek hayat arasında o kadar çok örnek verebilirdim ki kelimelerim tükenirdi.
Yarın sabah Japonya'dan gidecektik ve ben de dört günün sonunda rahat bir nefes alacaktım. Şimdi de karargahın bahçesindeki bir ağacın dibine çökmüş, gökyüzündeki yıldızları izlerken duyduğum hareketlilik kafamı çevirmeme sebep oldu.
Kento Hoshi karargahtan ayrılıyordu, burada kaldığım sürede hep geç saatlerde ayrıldığını görmüştüm zaten genel olarak odasından da çıkmıyordu. Onu görmemle göz devirmem bir olurken o da konuştuğu askerlerden gözlerini alıp bana döndü, kafamı çevirdim.
Tam tersi bir yöne bakıp içimden sayıları saymaya başladım, çocukluktan kalma bu alışkanlığım eşek kadar herif olsam da devam ediyordu öyle ki uyuyamadığım zamanlar bile sayı sayardım hep.
Aldığım derin derin nefesler onun bakışlarını üstümde hissettiğimden midir bilinmez sanki bir kıymık gibi kalbime batarken hareketlilik devam etti, gidecek sandım ama çok geçmeden yanı başımdan aldım sesini.
"Yağmur yağacak, burada ne yapıyorsun Hwang?"
Ağacın dibine çökmüş benim aksime ayakta ve ellerini arkasında birleştirmişti, kayarak ondan uzaklaştım ve homurdandım. "Bunun da mı hesabını vereceğiz?"
Sonra güldü bu hayıflanmam üzerine ve bu benim sinirimi daha çok bozdu. Çevredeki askerlere baktım, onu burada öldürsem anında ölürdüm. O da bunu bilmenin rahatlığında yanımdaydı zaten, anlamamak aptallık olurdu.
"Ne yağmuru?" diye söylendim ve söylenmemin üstünden bir saniye geçmedi, yüzüme inen su taneleri bana ihanet etti. Usulca çiselemeye başlayan yağmur yavaştan ıslatırken gözlerimi kapattım toprak kokusu ile.
Yağmurun getirdiği toprak kokusunu çok seviyordum, sanki durum ne olursa olsun beni sakinleştirebilirdi aynı şu anki gibi. Kapalı gözlerim, aldığım kokuyu daha iyi hissedecekmişim gibi gelirken bir hareketlilik bunu bozdu ve sonra da yüzüme vuran yağmur taneleri usulca kesildi.
Gözlerimi araladığımda ise Hoshi'yi elinde şemsiye ile ikimize tutarken buldum.
"Gerek yok," dememle "Islanmayı sevmiyorum." dedi. Eksik kalmadım. "Eve git o zaman."
Sonra da elimi yere dayayarak ayağa kalktım. "Kafa da dinleyemiyoruz."
Arkamı döndüğümde "Hwang." diye seslendi ama ben duymazlıktan geldim, bunu o hatta Seungmin bile şaka sanabilirdi ama ben gerçekten onunla aynı ortamda nefes almaktan nefret ediyordum. Her şeyden önce tüm o bunlara rağmen neden benim yanıma geliyordu?
Kendimi yatağa attığımda Seungmin'in çoktan uyuduğunu gördüm, bense gece yarısı anca dalmıştım uykuya. Akşamüzeri yola çıkacaktık bu yüzden ben çarşıdan bizim için gönderilen evrakları alacaktım, adımlarım posta merkezini bulduğunda dosyayı alıp çıktım, çıkmamla da küçük bir çocuğun bana çarpması bir oldu.
Kafasını kaldırdı, üniformamı gördüğünden olsa gerek "Koru beni!" diyerek arkama saklandığında yanına çöktüm. Kaşlarım çatılmış, ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
"Biri bir şey mi yaptı sana?"
Koluma tutundu. "Ben, ben yanlışlıkla arabalarının camını kırdım, bilerek olmadı ki! Çok kızdı bana!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
die with a smile, hyunho
Fiksi Penggemareğer dünyanın sonu olsaydı, yanında olmak isterdim.