Bülbülüm Altın Kafeste
Döndüm dolaştım yine sana geldim Hüma Kuşu. Ben hep sana geldim Hüma kuşu. Ben hep seni buldum. Ben senden nasıl gittim Hüma?
Neden bu kadar çok yazdığını anlamazdım. Ne yazıyorsun, dediğimde “mektup yazıyorum.” Diyordun. Kime diye sorardım. “Konuşmak istediklerim ama artık konuşamadıklarıma.” Derdin. Ben o zaman bu dediğini anlamamıştım Maral. Ben neden bunu anlamak zorunda kaldım?
Ben şu an ne yaptığımı anlamıyorum Maral. Sana hiç okumayacağın bir mektup yazıyorum. Okuyamacaklarsa neden yazıyorsun diye sorduğumda gülerdin. Ama o gülüşün canımı yakıyordu çünkü o usul bakışın ve belirsiz tebessümüne bakınca canının yandığını biliyordum. Ve benim canımı en çok senin acın yakıyordu.
Sonraları fark ettim. En çok babana yazıyordun. Baban konusunda sana acıyacak son insan bile değilim, biliyorum. Yine de her şeyden sonra neden senden bu kadar nefret etti anlamıyorum Maral. Benim sana olan sevgim ölüm kadarken o neden etti? Senden, senin gibi birinden, benim bir tanemden…
İzin vermeyeceğim. Nefretinin seni yakmasına izin vermeyeceğim. Bu oyuna izin vermeyeceğim. Seni kurtaracağım ama ben… Ben Maral ben, ben ne yapacağım?
Ben gittim senden. Ben bunu nasıl yaptım? Nasıl başardım? Maral, ben nasıl giderim senden? On gün sonra yedi ay olacak ve ben bu kadar dayanabildim.
Olur ki ölmezsem ben sana nasıl dönmeyeceğim Maral?
Balkondaki ışıkları ve çiçekleri kaldırmışsın. Kapıda gördüm, beyaz olan lotus ölmüş. Sarmaşıkları temizlemişsin. Ama kilidin aynıydı Maral. İç kilidini bile kapatmamışsın. Hep kapatırdın. Eğer kapatsaydın giremeyecektim bugün.
O kadar yalvarmıştım ki değiştirmiş olman için. Belki bu durdururdu beni. Ama aynıydı. Kapı açıldı Maral. İlk defa kapıda kalmadım. Sözün tuttun. Beni dışarda bırakmadın.
Uyumadığını biliyorum ama bu gece uyudun. Eve girer girmez kokun nüfuz etti her hücreme. Nasıl hayat doldum… Yedi ay nasıl dayanmışım ben bu kokudan yoksun? Ben evimden nasıl ayrı kalmışım? Kokun Maral, kokun...
Belki yarım saat salonda oturdum. Uyansan gelsen ne diyeceğim onu bile düşünmedim. Hep sarıldığın yastığa sarıldım. Biraz daha hissedeyim diye. Kokunu ödünç verebilsen verirdin değil mi?
Hala atmadığın fotoğraflarımıza baktım. Ve ben, Kaya ve Alaz, geçmişim ve geleceğim, bugünümle ve bu anla beraber ağlamaya başladık. Nasıl oldu anlamadım.
O adam önümde eğilip “annen öldü.” Dediğinden ve baban üç metre ötemde başı eğik bir şekilde dikildiğinden beri biz ilk defa ağladık.Kaç gün yapıyor hesaplamadım ama çok gün Maral. Ben çok gündür ağlamamışım. Akan yaş yüzümü yaktığında anladım.
Yetmedi yastık. Sondu Maral. Bu benim seni son görüşümdü. Umarım öyledir yani. Umarım dönmem Lübnan’dan. Biraz insaf ederse hayat bana dönmek istemiyorum. Çünkü biliyorum Maral. Eğer dönersem sana geri gelirim. Ama hayatını tekrar tekrar mahvetmek istemiyorum.
Uyansan ne yapacağımı zerre hesaplamadan adımladım odana. Rüya görüyorsun derdim en kötü. İnanırdın bence çünkü ben hep seni görüyorum Maral. Hatta bunun için uykuda olmam gerekmiyor.
Lotus çiçeğini avuçlamış cenin pozisyonunda uyuyordun. O kadar huzursuz görünüyordun ki. Kaşların bile çatıktı. Şimdi yazarken anladım, kabus görüyordun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜMA KUŞU
General FictionBir zamanlar, gözlerini kapatıp hayal ettiğiniz bir dünya vardı. İki çocuk, evlerinden kaçarak büyüdüler. Maral, içindeki yaraları sarmak için kitaplara sığındı. Alaz ise kara harp okulunda sertleşti, ördüğü duvarlarını yükseltti. Üniversitede yolla...