Kısa bir süre önümdeki kadife yüzük kutusunda takılı kaldı gözlerim. Bir çift alyans...
"Ne?" İstemsizce aralanan dudaklarımdan çıkan tek sözcük bu oldu. Sadece birkaç saat katılacağım bir davette onun nişanlısı rolünü yapabilirdim ama bu detayı bana daha önce söylemelerini tercih ederdim.
Bana cevap vermeye tenezzül etmeden alyanslardan büyük olanı alıp kendi yüzük parmağına geçirdi. Ardından sabırsız bir şekilde bana bakıp kutuyu biraz daha bana yaklaştırdı. "Tak şunu hadi!"
"Ben niye senin nişanlın oluyorum?" Ters ters baktı yüzüme. Yavaşça kaşları çatıldı. "Vural abi seninle davet hakkında konuşurken hiç sorgulayıcı değildin,"dedi. "Şimdi de sorgulama."
Kutudan yüzüğü çıkarıp bana uzattı. Bıkkınlıkla oflayıp benim için hiçbir şey ifade etmeyen yüzüğü aldım. Sinirle parmağıma geçirirken "Sen dedin diye değil bu tartışmayı uzatmak istemediğim için takıyorum,"diye söylendim. Onun söylediklerini hemen kabul edecek bir karaktere sahip değildim. Ama şu an bu konuyu uzatmam boşuna olurdu. Çünkü bu saatten sonra vazgeçemezdim.
Kutuyu sertçe kapatıp koltuğa atarcasına bıraktıktan sonra sabırsız bir şekilde kolundaki saati kontrol etti. Kaşları sanki daha fazlası mümkünmüş gibi iyice çatıldı. "Hızlı sür şu arabayı!"diye şoföre seslendiğinde ona dönüp isyan etmemek için kendimi zor tutmuştum. Daha ne kadar hızlı sürebilirdi?!
Şoför hiç oyalanmadan gaza bastığında midemde şiddetli bir kasılma hissettim. Zaten aklımı meşgul ederek bu hıza zorlukla dayanabiliyordum. Daha fazlasını kaldırabileceğimi hiç sanmıyordum.
Muhtemelen henüz bir dakika bile geçmemişti ki dayanabileceğim son raddeye geldiğimi hissettim. Anılarım bütün zihnime hükmetmeye başlamıştı. Kulağımda bana seslenen annemin sesi yankılanıyordu. Gözlerim sulanmaya başlarken yeniden kasılan midemle derin bir nefes aldım. "Şoför bey, biraz yavaş sürer misiniz?" Araba hiçbir şekilde yavaşlamazken yanımdaki adam usulca bana döndü. Ben de bakışlarımı ona çevirdiğimde dikkatle beni incelediğini fark ettim. Hiçbir şey söylemeyip önüne döndüğünde kimsenin beni unursamaması fazlasıyla canımı sıkmıştı. Şoför koltuğuna yaklaşıp ona hitaben "Arabayı yavaş sür!" dedim. Kelimelerin üstüne basa basa ve tane tane söylemiştim. Şoförün beni duymadığından şüphelenmeye başlamıştım. Böyle anlarda çok sabırsız olurdum, zira kriz geçirmeme ramak kalmıştı.
"Şoförün sağır mı?" Öfkeli bakışlarımın son durağı Feza oldu. Tek kaşı havalanırken "Hayır,"dedi sakin bir şekilde. Sonunda birinden tepki alabilmiştim. "Ama senden değil benden emir alıyor."
Küstah tavrı sinirlerimi bozsa da şu an buna odaklanamıyordum. "O zaman ona söyler misin şu lanet olası arabayı biraz yavaşlatsın?!"
"Geç kalıyoruz,"diyerek bakışlarını benden çekti. Bu tavrıyla öfkem daha da harlanmıştı. Ne tür bir davete yetişiyorduk da geç kalmamamız bu kadar önemliydi?!
Derin bir nefes alarak ciğerlerime oksijen ulaştırmaya çalışırken bakışlarımı ellerime çevirdim. Titremeye başlamıştı, dayanamıyordum. Avucumu sıkarak durdurmaya çalıştım ama sonuç başarısızdı. Böyle durmayacağını biliyordum. Daha önce defalarca kez deneyerek işe yaramadığını anlamıştım.
"Eğer hemen şimdi araba yavaşlamazsa seninle gelmem!" Kendinden emin çıkan sesimle ona dönerek konuştum. Kulağımda çınlayan sesler susmuyordu. "Hiçbir şey umurumda olmaz ve hiçbir güç beni o davete götüremez!"
Rahat bir tavırla camdan dışarıyı seyrederken söylediklerim üzerine bana doğru döndü. Bıkkın bir şekilde muhtemelen itiraz etmek için dudaklarını aralamışken gözleri titreyen ellerime kaydı. Birkaç saniye duraksadı ardından yüzüme çıkan bakışları bir süre de orada oyalandı. Ve sonunda beklediğim kelime dudaklarından döküldü. "Yavaşla."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİAT
Teen Fiction"Eğer bir gün seçim yapmak zorunda kalırsan,"deyip duraksadım. Bakışları bir an bile bana kaymadı. Zorlukla yutkundum. Gözlerimi kaçırıp tıpkı onun gibi bakışlarımı karşımda uzanan denize çevirdim. "Bu intikamdan vazgeçer misin?" Titreyen sesimle so...