4. Bölüm

259 33 6
                                    


Bir haftanın sonunda Mithat Bey ve Asiye Hanım'ın ısrarlarıyla Barış'la İstanbul'a gitmesine karar verilmişti, zaten Barış'ın da tatili bitmişti. Kız Barış'la gitmek istemese de onu kesin bir dille reddedip aklımız sende kalır demişlerdi. Üstelik Barış'la gitmeyi kabul etmezse kendilerinin onu yerleştirmek için geleceklerini söylemişlerdi. Yağmur ise restoranı bırakmamaları için kabul etmek zorunda kaldı.

Vedalaşmaları ise tam bir trajediydi. Çok ağlamıştı Yağmur, sanki onlardan koparılıyormuş gibi hissetmişti. Her sabah restorana gelip onları göremeyecek olmak mahvediyordu onu. Asiye Hanım da en az onun kadar ağlarken Mithat Bey'in de gözleri dolmuştu. Tek çocukları Barış'ı henüz on yedisinde hiç bilmediği bir şehre yollarken bile bu kadar üzülmemişlerdi.

"Hiçbir şey için kendini yorma, üzme." Demişti Asiye Hanım. "Denersin, baktın olmuyor, alışamadın, geri dönersin. Biz hep buradayız kızım. Bir telefon kadar uzağındayız. Sakın kendini yalnız hissetme."

Bu sözleri ölse unutmayacaktı. Onlar gerçekten Yağmur'un ailesiydi. Başına ne gelirse gelsin dönüp sarılabileceği, sırtını yaslayabileceği ailesiydi.

Uçakta giderlerken ya da inip Barış'ın evine giderlerken tek kelime etmediler. Barış'ın rahatsız tavırlarını iliklerine kadar hissederken bir şey yapamamak mahvediyordu Yağmur'u. Resmen istenmediği bir evde bir süreliğine de olsa kalmak zorundaydı.

Barış'ın evi tek kişi için büyük bir evdi. İki katılı, altı odalı bu evde Barış'ın neden yaşadığını merak etti Yağmur ama sormadı elbette. Belki de Emel'le evlendikten sonra da kullanacaktı bu evi. Emel demişken... Yağmur hesapsız, kitapsız buraya gelmişti ama ya kız rahatsız olursa? Olursa değil, kesin olurdu, haklı olarak. Sonuçta kim sevgilisiyle bir kızın aynı evde kalmasına müsaade ederdi ki? Olayı nerden tutarsa tutsun elinde kalıyordu.

"Üst kattaki, sağdan ilk oda senin olur, misafir odası zaten." Alttan alttan sen de misafirsin demek istiyordu. "Dinlenmek istersen çıkabilirsin. Bu arada sabah benimle gel istersen kulübe, buraları pek bilmiyorsun."

Güçlükle "Olur." Diyebilmişti sadece. Sonrasında da sesini çıkarmadan odaya çıktı. Valizini açıp yerleştirmedi, zira olabilecek en kısa vakitte bu evden gitmek istiyordu.

Yatağın içine girdiğinde sessiz sessiz içli içli ağladı. Şimdiden çok özlemişti Asiye Hanım ve Mithat Bey'i. Belki Barış birazcık sıcak davransaydı ya da birazcık insan gibi davransaydı bu hasrete dayanabilirdi.

Daha önce hiç gelmediği bir şehirde ona artık hiç olmadığı kadar yabancı bir adamla aynı evde olmak Yağmur'un kaldırabileceği türden değildi.

Kendi evindeyken yalnız başına olmanın verdiği rahatlıkla bağıra bağıra ağlardı. Şimdi ise içine içine ağlamak çok zordu. İçini çeke çeke ağlıyordu, ağlamak onun için bir alışkanlıktı ama en son ne zaman bu kadar ağladığını hatırlamıyordu.

Kapısı çaldığında çok zor da olsa durdurdu kendisini ama hala içini çekiyordu. "Gel." Diyebildi son derece tiz bir sesle.

Barış usul adımlarla odaya girdiğinde ağlayan bir Yağmur beklemiyordu. İçini çeke çeke ağlayışı adamın kalbinin en derinlerinde bir noktayı sızlattı.

"Neden ağlıyorsun?"

Az çok kendisi yüzünden olduğunu tahmin edebiliyordu. Yağmur için İstanbul'a gelmek yeterince zordu zaten. Ne vardı kıza biraz daha sıcak davranıp onu alıştırmaya çalışsaydı?

"Sadece..." dedi hala içini çekerken. Ağlayışı adeta küçük bir çocuğu andırıyor, Barış'ın içinde onu kucaklama hissi uyandırıyordu. "Asiye Teyzeyi ve Mithat Amcayı özledim."

Ben Sana Hala AşığımWhere stories live. Discover now