Yavaşça gözlerimi açtım. Sıcak, yapay bir ışık odanın köşelerindeki duvarları aydınlatıyordu.
Her yer beyazdı; beyaz duvarlar, beyaz çarşaflar, beyaz bir dünya. Ama benim için bu dünya sadece griydi. Gözlerimi ovuşturduğumda, başımda bir ağırlık hissettim.
Akşamdan kalma bir baş ağrısı. İçimde bir huzursuzluk vardı; karnımda kaynayan bir şey. Yavaşça yerimden kalktım ve pencereye doğru yürüdüm. Dışarıda, duvarın ötesinde, hayat devam ediyordu. Ama ben o hayata bir yabancıydım.
Adım Ali, 23 yaşındayım. İki yıl önce, bir sabah aniden hayatımın değişeceğini bilmiyordum. Gözlerimde beliren belirsizlikler, bazen hüzünlü, bazen de korkutucu hayallerle beni kuşattı.
Önceleri basit bir iş, sadece birkaç dakikalık bir rüya gibi geliyordu. Ancak zamanla, o hayallerin içindeki seslerin daha yüksek, daha net hale geldiğini fark ettim. İlk başta, onlarla sohbet edebileceğimi düşündüm; bir hayal arkadaşımın olduğunu hissettim. Ama bu arkadaşlık, zamanla kabusa döndü.
Artık sadece başımın içinde yankılanan sesler değildiler. Sesler, düşüncelerimi sarıp sarmalarken, bazen bir savaş alanında gibiydim. Bir tarafta ben, diğer tarafta hayal arkadaşım, Tarık.
Tarık benimle dalga geçerdi; korkularımı, zaaflarımı bilir ve her anımı kontrol etmeye çalışırdı. Onun varlığı, hayatımda her şeyin döngüsel bir şekilde yeniden başlaması gibiydi. Herhangi bir anı hatırlamaya çalıştığımda, Tarık devreye girer, beni bir çıkmaza sokardı.
Günler geçtikçe, hayal dünyamın dışındaki gerçeklik de sarsılmaya başladı. İşe gidemez hale geldim. Arkadaşlarım uzaklaştı, ailem benden umudunu kesti.
En sonunda, hastaneye yatışım gerçekleşti. Gözlerimdeki umutsuzluğu gören doktorlar, beni hemen bu “deliler hastanesi” olarak adlandırdıkları yere gönderdi. Burada, sesleri kontrol altına almak, Tarık’ı susturmak için mücadele etmeye başladım.
Hastaneye girdiğimde, diğer hastalarla tanıştım. Her biri kendi dünyasında kaybolmuş, benzer şekilde mücadele veren insanlardı.
Bazen yanımdaki yatağın kenarında oturan, içinde kaybolmuş bir kadına ya da köşede kıvrılmış bir erkeğe bakarak, ben de o çığlıkların bir parçasıydım gibi hissediyordum. Birbirimizi anlamak zorundaydık, ama kimse bir başkasının içini tam olarak göremezdi.
Günlerim tedavi odalarında, doktorların yanına gitmekle, Tarık ile tartışmakla ve içimdeki boşluğu hissetmekle geçiyordu. İlaçlarımın yan etkileri ile boğuşmak zorundaydım; başım dönüyor, bazen zihnimde Tarık’ı daha da kuvvetlendiriyorlardı.
Tarık, ilaç almadığım zamanlarda daha güçlüydü, daha çok konuşuyordu. Ama ilaçlar beni uyuşturduğunda, o da susuyordu. Bazen sadece sessizliği dinlemek, en büyük lükse dönüşüyordu.
Hastanedeki ilk haftamda, koca bir duvar gibi hissettiğim odaya kapanmıştım. Tarık, en yakın dostum olduğu kadar en büyük düşmanıma dönüşmüştü. “Burada asla mutlu olamazsın” diyordu. “Beni unutamazsın.” Bunu duymak, her günkü mücadelenin zorluğuna ekleniyordu. Ama ben, bu karanlığın içinde bile bir umut ışığı arıyordum.
Kendimle yüzleşmek, Tarık’ın içimde yarattığı korkularla savaşıp bir yerlerde barış sağlamak istiyordum.
İlk randevumda, beni muayene eden doktor, beni dikkatle inceledi. Gözleri, üzerimdeki baskıyı hissetti. “Ali, hislerini bize anlatmalısın.Tarık’la olan ilişkin, seninle ilgili önemli şeyler söylüyor.” dedi. Ama ben nasıl anlatabilirdim ki? Tarık, bana sesini yükseltiyordu. “Onlara güvenme, seni sadece kullanıyorlar” diyordu. Ben ise içimdeki bu savaşı bir türlü dışa vuramıyordum.
Günler geçtikçe, Tarık ve ben arasında bir denge kurmaya çalışıyordum. Bazen ona karşı koymayı başarsam da, bazen kaybediyor ve onun karanlık dünyasına sürükleniyordum.
Bu hastanede yaşamak zorundaydım; hayatımın geri kalanını bu sessiz çığlıklar içinde geçirmek zorundaydım.
Her sabah yeni bir günle başlamak için kendimi hazırladım, ama her gün Tarık’ın gölgesiyle karşılaşıyordum. Tedavi sürecim boyunca, ne kadar mücadele etsem de, onun varlığını hissetmeden edemiyordum. Ancak bir şeyin farkındaydım; Tarık ile bu savaşımda yalnız değildim.
Odayı kaplayan beyaz duvarların ötesinde, hayal arkadaşımın sesi sürekli yankılanıyordu... Ölüm...
Tarık'dan kurtulmak için sanki ölüm beni sesliyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Zihinler
Short StoryŞizofreni hastası olan Ali ve onun hayali arkadaşı Tarık.... deliler hastanesinde yer alan bir kurgudur. Piskolojinizi bozacak olaylar içermektedir.