2. Arkadaş

11 5 0
                                    

Gözlerim hâlâ açık, ama zihnimdeki karanlık, hayatının parlaklığını sarmalamıştı. Hastanede geçirdiğim zamanın beni nasıl etkilediğini, ruhumda açtığı yaraları tam olarak kavrayamıyordum.

Her yeni gün, bana aynı karamsar düşünceleri ve kaygıları getiriyordu. Birçok hastanın hikayesiyle karşılaşmıştım, ama yine de benim hikâyem, her zaman daha derin bir boşluk hissettiriyordu.

Hastanenin bahçesindeki çiçeği gördüğüm günden sonra, biraz olsun umut ışığını hissetmeye başladım. Ancak bu, derinlerdeki karanlığı yok etmedi; yalnızca onu bir nebze bastırdı.

Her gün bahçeye gitmeye ve çiçeği ziyaret etmeye başladım. O, beni rahatsız eden düşüncelerden bir an için uzaklaştırıyor, hayata dair bir şeylerin hala var olduğuna dair bir işaret sunuyordu.

Günlerden bir gün, odama dönerken karşılaştığım bir hasta, bana bir şeyler hissettirdi. Adı Merve’ydi. Uzun, dalgalı saçları ve derin, hüzünlü gözleriyle beni hemen etkiledi. Diğerleri gibi kaybolmuş görünmüyordu; aksine, onun içinde bir şeyler yanıyordu.

Yavaşça yanına oturdum ve gözlerinin içine baktım. Kendimi çok uzun zamandır böyle hissetmemiştim. Bir bağın ilk tohumları atılmış gibiydi. Merve, derin bir iç çekişle, “Burada çok kayıp var, değil mi?” dedi. Bu basit cümle, zihnimdeki sisleri bir nebze dağıttı.

Onunla konuşmaya başladıkça, içimdeki acıyı paylaşmanın getirdiği bir hafifleme hissettim. Merve’nin hikayesi, bana kendi hikayemin yankısını hissettirdi.

Bir zamanlar, o da dışarıda hayat doluydu; ama hayatının bir dönüm noktasında, tüm renklerin solup gittiğini hissetmişti. Ailesiyle olan çatışmaları, arkadaşlarıyla yaşadığı kayıplar, onun da ruhundaki yaraları derinleştirmişti.

Bir akşam, yan yana otururken Merve, “Bu hastanede kaybolmaktan korkuyorum,” dedi. Sesi titriyordu ama kararlılığı etkileyiciydi.

“Kendi hikayemizle baş başa kalmak zorundayız. Ama ya kaybolursak?” Ben de içten içe bu korkuyu taşıyordum. Kendimi kaybetmiş gibi hissettiğim zamanlar, Merve’nin bu sözleriyle daha da belirgin hale geldi.

Zaman geçtikçe, Merve ve ben, birbirimizin karanlıklarını paylaşarak derin bir dostluk geliştirdik. Kimi günlerde saatlerce sadece sessizce oturup birbirimizin yanındaydık.

Duygularımızı ifade etmenin zorluğunu kavrıyordum. Ancak Merve’nin varlığı, içimdeki sessiz çığlıkların bir nebze duyulmasını sağlıyordu.

Bir gün, ona bahçedeki çiçekten bahsettim. “Orada bir umut var,” dedim. Merve gülümsedi ve “Umut, en karanlık anların bile içinde gizli bir yer bulur,” dedi. O an, hayatımda bir şeylerin değişmekte olduğunu hissettim.

Merve, yalnızca bir arkadaş değil, aynı zamanda ruhumda kaybolmuş olan parçaları bulmama yardımcı olabilecek bir rehber gibiydi.

Merve’nin gücünden ilham alarak, o gün bir karar aldım. Kendi geçmişimle yüzleşmek, kayıplarımı kabul etmek ve acılarımı dışa vurmak zorundaydım. İyileşmek, önce kendimle barışmakla başlayacaktı.

Zihnimdeki karanlığın da, bir zamanlar yaşadığım renklerin de yüzleşmeye hazır olduğuna inanıyordum.

Hastanenin kütüphanesinde, bir gün içimi dökebileceğim bir defter buldum. Onu hemen yanıma aldım ve bir köşeye çekilerek yazmaya başladım. Yazarken, zihnimdeki karmaşanın bir kısmını dışarı çıkardım.

Kendimle ilgili daha önce hiç düşünmediğim anılar ve duygular gün yüzüne çıkıyordu. Her kelime, içimdeki ağırlığı biraz daha hafifletiyordu.

Gece olunca, yazdıklarımı Merve ile paylaştım. Gözleri parıldıyordu; onun gözlerinde bir şeyler bulduğumu hissediyordum. “Bunu paylaşmak, kaybını kabul etmek demek,” dedi. “Ve senin hikayen sadece senin değil, bizim hikayemiz.” Bu sözler, birlikte yola çıktığımız yeni bir keşif yolculuğunun başlangıcını müjdeliyordu.

Artık yalnızca içimdeki sessiz çığlıklarla kalmıyordum; aynı zamanda dostluğumla, Merve ile birlikte kaybolmuş anılarımı yeniden keşfetmeye, içimdeki karanlıkla yüzleşmeye hazırım.

Zamanla belki de bu kaybolmuş zihinler, yeniden hayata tutunmayı öğrenebiliriz. Kayıp anılarımız, bizi daha da güçlendirecek birer kaynak olabilirdi.

Kayıp Zihinler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin