Gece yarısı, hastane koridorları derin bir sessizliğe bürünmüştü. Odada, sadece duvarda asılı olan saat, gece yarısını geçmişti.
Ali, yatakta dönüp duruyordu. O an, aniden gözlerinin önünde beliren hayâli arkadaşı Tarık, karanlığın içinden çıkageldi. Tarık’ın yüzü, Ali’nin geçmişine dair anıların gölgesinde kalmış, hafif bir gülümseme ile belirdi.
“Yine buradasın, değil mi?” dedi Ali, karamsar bir ses tonuyla. “Beni rahat bırak, Tarık.”
Tarık, yavaşça yaklaşarak, “Rahat bırakmayı ben değil, sen kendin istemelisin, Ali. Ama bunu asla yapamayacaksın,” diye yanıtladı. “Kurtulamayacaksın bu karanlıktan. Biliyor musun, burası seni yavaş yavaş yutuyor. Hep böyle zavallıca kalacaksın.”
Ali’nin içinde bir şeyler kıpırdamaya başladı. Tarık’ın sözleri, derin bir korku ve çaresizlik hissi uyandırdı. “Yanlışsın,” dedi Ali, sesi titreyerek. “Ben buradan çıkacağım. İyileşmek zorundayım!”
Tarık, sanki Ali’nin her kelimesini küçümseyerek, “İyileşmek? Hayatın ne kadar zor olduğunu bilmiyor musun? Kendi karanlığını aşmak, bu hayalden kurtulmak imkansız. Bu hastane, senin için bir hapishane. Kendini kaybettiğin bu yerden kurtulamazsın. Bunu bilmelisin,” dedi.
Ali’nin kalbi hızla çarpmaya başladı. “Beni bu kadar karamsar düşünmem için buraya getirdin, değil mi? Hayır, buna izin vermeyeceğim!” diye bağırdı. Sesinin yükselmesiyle odada bir anlık sessizlik hâkim oldu. İçindeki öfke, Tarık’ın varlığını daha da büyütüyordu. “Ben burada kalmak istemiyorum! Beni bırak!” diye haykırdı.
Tam o anda, kapı hızlıca açıldı ve iki hemşire içeri girdi. Yüzleri endişeli görünüyordu. “Ali, ne oldu?” diye sordu hemşirelerden biri, elini uzatıp Ali’nin omzuna dokundu. “Sakin olmalısın. Neden bağırıyorsun?”
Ali, Tarık’ın gülümseyen yüzüne baktı. “O… O burada! Beni bırakmıyor!” diye cevapladı, sesi hala titreyerek. Hemşireler, Ali’nin karışık zihnini anlamaya çalışarak birbirlerine baktılar. Tarık’ın varlığı, Ali’nin içsel çatışmasını daha da derinleştiriyordu.
Diğer hemşire, “Ali, burada kimse yok. Sadece sen varsın. Sakin ol, bize güven,” dedi, yavaş ve sakin bir ses tonuyla. “Tarık, seni bırakmış olmalı. Şimdi derin bir nefes al ve gözlerini kapat.”
Ali, hemşirelerin tavsiyelerine kulak vererek derin bir nefes almaya çalıştı. Ama Tarık’ın sesi zihninde yankılanmaya devam ediyordu. “Ali. Buradan kaçamazsın. Hep bu şekilde kalacaksın,” diyordu Tarık.
Hemşireler, Ali’nin omzunu nazikçe sıkarak, “Gözlerini kapat ve nefesini kontrol et. Sen buradasın, şu an buradasın. Tarık senin hayalinde. Korkma, biz buradayız,” dediler.
Ali, gözlerini kapatıp içindeki karmaşaya odaklanmaya çalıştı. Tarık’ın sesi yavaş yavaş silinmeye başlasa da, içinde beliren boşluk duygusu onunla birlikte kalıyordu.
“Sakın pes etme, Ali. Sen güçlüsün,” dedi hemşirelerden biri, ona cesaret vermek için. “Burada, yanında olduğumuz sürece yalnız değilsin.”
Ali, nefesini kontrol etmeye çalışırken, gözlerinde yaşlar belirdi. “Ama Tarık… O hep burada, benden vazgeçmemi istiyor,” dedi. “Ona karşı duramıyorum.”
“Seninle birlikteyiz,” dedi diğer hemşire. “Tarık’ın söylediklerini dinleme. Onlar sadece zihninin bir parçası. Zihnin seni kandırıyor, ama burası gerçek. Hayatın senin elinde, bu karanlığa karşı mücadele etmelisin.”
Ali, derin bir nefes alarak gözlerini açtı. Hemşirelerin yüzlerinde gördüğü şefkat, ona biraz rahatlık verdi. Tarık’ın gülümseyen yüzü yavaş yavaş silinmeye başladı. “Ben buradayım,” dedi. “Bunu başarabilirim.”
Tarık, sonunda kayboldu ve Ali, hemşirelerin yardımıyla derin bir nefes aldı. “Teşekkür ederim,” dedi, sesi hala titreyerek ama daha kararlı bir şekilde. “Kendimle savaşmam gerekiyor.”
Hemşireler, gülümseyerek başlarını salladılar. “Evet, Ali. Sadece kendinle savaşacaksın. Biz buradayız, seninle birlikteyiz. Unutma, her gece yeni bir başlangıçtır.”
Peki gerçekten her gecenin sonunda bir gündüz, her karanlığın sonunda bir güneş var mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Zihinler
Short StoryŞizofreni hastası olan Ali ve onun hayali arkadaşı Tarık.... deliler hastanesinde yer alan bir kurgudur. Piskolojinizi bozacak olaylar içermektedir.